Orijinalini görmek için tıklayınız : Gardaş Sen Sivas’ın Neresindensin
Sayfa :
1
2
3
[ 4]
5
6
7
8
Hayatın merdivenleri yüksek ve dardı çoğu zaman
Kendinizi her salışınızda biraz daha aşağı iner
Ve dibe hızla yaklaşırdınız
İnmek, çıkmaktan daha kolay olurdu
Tıpkı yaşlanmanın genç kalmaktan daha kolay olduğu gibi
Belkide hayat merdiven inmekten ve mevdiven çıkmaktan ibaretti
Bir yaşa kadar
Büyük bir yaşam savaşıyla çıktığımız merdivenler
Bir yaştan sonra iniş oluverir
Ve sizi ömrün bittiği yere yönlendirirdi
Bir sürü sorun çıkardı hayatın son basamaklarında
Hastalık, dert, tasa hepsi bir olup üstünüze çöker
Ve ağır işiten kulaklarınızda çınlayan tek şey
Aheste bir kemancının çaldığı sultaniyegah sirto olurdu
Sonu yaklaştıkça insan sözün doğruluğuna inanırdı
'' Ölümün bile güzeli vardı''
Ecel geldiğinde sorsa deseki
Ölümlerden ölüm beğen kendine
Ve seçme şanşımız olsa ne isterdik acaba
Vakit dardı ve aslında ölümün bile güzeli vardı
Son nefeste yanında olmak isteğimiz
Belki ana , belki evlat ,belkide yardı
Daha yapacağım çok şey vardı belki yarın
Ama her şey buraya kadardı
Ve ölüm denilen şey deli gönüle dardı
Seçme şansımız olsa seçerdik elbet
'' Çünkü ölümün bile güzeli vardı''
Son basamaklarıydı bunlar artık hayatın
Aynaya her bakışta bir yaş daha yaşlanırdım
Azraille pazarlık zordu
Deli gençliğin hayali gözlerimin önünde dururdu
Ve ağır işiten kulaklarımda çınlayan tek şey
Aheste bir kemancının çaldığı Sultaniyegah sirto olurdu...
UĞUR ARSLAN
CÜSSKB-Aynur 17.03.2006, 15:42 Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar...
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar...
Eren şiiri senmi yazdın??
bugün pek duygusalsın galiba
CÜSSKB-Aynur 17.03.2006, 15:48 yok şiiri Bedirhan Gökçe yazmış..Duygusallığa gelince.Her zaman ki halim :)
Fevri olmaktan iyidir:D devam et.
BIZ GONULLERE CEKTIK BAYRAKLARI DIREKLERE DEGIL. BIZ TARIHE YAZDIK ISMIMIZI DUVARLARA DEGIL. BIZ AVRUPADA ACTIK BAYRAGI KADIKOYDE DEGIL. BIZ DUNYAYA POZ VERDIK SAKSAKCILARA DEGIL. VE BIZ IMPARATORLARLA BUYUDUK KESTANELERLE DEGIL.
HELAL ABİ AZINA SAGLIK SEN BU İŞİ BİLİYOSUN :D
Kurtar,beni bu derin kör kuyudan
Tut elimi,çek beni,koyma beni bir başıma
Gitme geriye,dönme evine,geriye,etme eyleme
Bu bir ağıttır sen gidice söylenen
Son kez,bir kez olsun dinle beni
Unut artık olup biteni yalvarırım lütfen
Bir şansım daha olmalı,senin içinde gizlenen
Bir şansım daha olmalı,bu sona boyun eğmeyen
Kurtar,ver elini,uzat bana
Kırma benim kalbimi,yalvarırım lütfen
Bu bir ağıttır benim içimde gizlenen
Bu bir ağıttır sen gidince söylenen
Kurtar beni bu gecenin karanlığından
Dibini bile göremediğim kahrolası boşluktan
Gitme,verme başka birine,versen bile söyleme
Sakın bana söyleme,yapsan bile söyleme!!
Ben miydim senin peşinden gelen?
Sendin karşıma geçip diz çöken
Kadın mı sandın kendini birden?
Kaçan sen oldun kovalayan ben
Daha ne kadar sana yalvaracağım be pislik?!
Kadın mı sandın sen kendini bilmeden?!
Esrarli bir gece vakti
ya da yağmurlu bir akşam üstü.
Belki de güneşli bir öğle vakti,
bakarsin bir gündönümü.
Bir gün ama bir gün, burada olmadığım bir gün.
Mutlu olabilirim, huzuru bulabilirim, kaçabilirim
yok olabilirim. Uzaklaşabilirim buralardan,
çaktırmadan, ayıltmadan;
elâlemi yâri anayı bekleyenimi üzebilirim.
O gün, kötü gün kördüğüm budur.
Kendime sözüm, kendi özüm gözüm.
Kara aslan gönlüm, çekip gitmeyi ister.
Bir gün haksız sayılmaz, hakkini çalmaz kimsenin.
Güzellik ettim, kötülük biçtim, seçmedim, ayırt etmedim
kimseyi kimseden çok sevmedim.
Asla demedim. Kimseye yok kinim. Dürüstlüktür dinim.
İnsanlığa dair bunu bilirim.
Sebebim yok ki bir sınırı bu kalbimin.
Özgür ruhlu,paradan tuzlu bu geminin nuhu yalandan gururlu.
Altın kumu, sevgi unu, üzmesi kolay çalması zorlu.
Yine kolay olanı seçti insanoglu. Doğası yılanlari geçti
Tepti iyi olanı. Kötülük biçti.Tarih tekerrür etmeyi bildi.
Ve şimdi önünde iki seçenek, ya kalıp acı çekecek
ya da bilecek doğru seçeneği bulmayı.
Doğru seçenek, bir gün çekip gitmek.
Bir gün ama bir gün, burada olmadığım bir gün.
Mutlu olabilirim, huzuru bulabilirim, kaçabilirim
yok olabilirim. Uzaklaşabilirim buralardan,
çaktırmadan, ayıltmadan;
elâlemi yâri anayı bekleyenimi üzebilirim.
Gözlerin,
göz kapağı hapishanesinin müebbet mahkûmu olana dek,
bunlar sürecek. Üzme kendini göreceksin değmeyecek.
Bir gün acılar dinecek diyecek, bekleyeceksin
belkide gelecek.
Ama mutluluğun geç kalabilme ihtimali mevcut.
ve de had safhada.
kaçmak tek çare. Kendine et sen her neler edeceksen ama
bile bile çek cile
ya da çek git bir gün doğru bildiğin yere.
Bir gün ama bir gün, burada olmadığım bir gün.
Mutlu olabilirim, huzuru bulabilirim, kaçabilirim
yok olabilirim. Uzaklaşabilirim buralardan,
çaktırmadan, ayıltmadan;
elâlemi yâri anayı bekleyenimi üzebilirim.
Bir gün ama bir gün, burada olmadığım bir gün.
Mutlu olabilirim, huzuru bulabilirim, kaçabilirim
yok olabilirim. Uzaklaşabilirim buralardan,
çaktırmadan, ayıltmadan;
elâlemi yâri anayı bekleyenimi üzebilirim.
serhankaburcuk 18.03.2006, 00:21 SEN YOKTUN
Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti
Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...
Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...
Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Kuteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.
Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...
Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden .
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için
Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına
serhankaburcuk 18.03.2006, 00:23 GÖNLÜMÜN GÜLÜ
Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!
Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!
Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,
Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!
Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,
Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!
Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,
Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!
Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar,
İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!
Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar,
Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!
Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı,
Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!
Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı,
Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!
Öpüyorsam ayriligi gözünden
Söküyorsam yüregimi sinemden
Geciyorsam gözlerinin icinden
Sana olan sevdamdandir bilesin
Havasi suyu sert
Insani mert olan SIVASIM..
1967_CLUB_DÖNE 18.03.2006, 17:08 ٭ ٭ ٭ Gönül desem,Gönül de Sen ٭ ٭ ٭
Sevdâ candan yeğdir desem,
Câna sevdâ veren Yardır,
Gönül ruhtan sağdır desem,
Rûh içinde Yaren vardır.
***
Ahrazi
link: http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?sair=13401&siir=153392
diger konular ;):
• Aile
• Allah
• Ankara
• Anne
• Asker
• Aşk
• Atatürk
• Ayrılık
• Baba
• Barış
• Bebek
• Doğum Günü
• Dostluk
• Gurbet
• Hasret
• Hayat
• İhanet
• İstanbul
• Kadın
• Mutluluk
• Ölüm
• Özlem
• Savaş
• Sevgi
• Sitem
• Umut
• Vatan
BİR GÜNEŞ DÜŞÜN SEVDALAR İÇİN DOGAN
BİR RÜZGAR DÜŞÜN AŞKLAR İÇİN ESEN
BİR HAYAT DÜŞÜN SEVDİGİ İÇİN CAN VEREN
BİRDE BENİ DÜŞÜN
BENİ BIRAK ASLINDA
HAYATI DÜŞÜN
DAHA NE KADAR DİRENECEKSİN
ONU DÜŞÜN
BU AYRILIK NE ZAMANA KADAR SÜRECEK
BU ÖZLEM NE ZAMAN SON BULACAK
BU KARANLIK GECELER
NE ZAMAN AYDINLIGA KAVUŞACAK
ONUN CEVABINI VER
MADE İN RAP_BOY
İCARA BIRAKTIM KALBİMİ
SAKINDIM TÜM PİSLİKLERDEN
YANLIZLIKLARDA KALBİM
AŞKSIN VE Bİ ÇARE
NACİZANE İSYANLARDA
KARARSIZ VE UMARSIZCA
ASLINDA BİRAZ ÇOCUKCA
RASLADIM SANA
RÜZGARLARIN HEDİYESİYDİN BANA
ARSIZ VE KİMSESİZDİN
PARAMPARÇA KABİMLE
BOYNUM BÜKÜK Bİ ÇARE
ORDAN ORAYA SAVRULDUM
YAPAYANLIZ BİR BAŞIMA
EKMEGINE SIMIT ERKEGINE YIGIT DERLER
SERTTIR GORUNUSU
LAKIN YUFKADIR YUREGI
TEZ CELALLENIR AMMA
HERKESI SEVER YUREGI
ANADOLUNUN KALBIDIR
TARIHTEN BERI DERTLIDIR
SAZINASOZ DINLETIR KONUSTUMU
YERI GOGU INLETIR
BIR DESTANDIR YIGIDO
ASKI BIR BASKA SEVDASI KARA
KEM TALIH CIKMIS HEP BAHTINA
dökülen bukanlar yaralar bağlamz acı değil bu vatan toprağın dökülen karış karış ya vatan yada can rabimden rahmet sana kefensiz yata gözünü buraya dikenin oyarım gözünü çakal fazla göge ediyosu he türkçerepte milliyet birazdaha çidiyet yaylanın lar itlerşimdi nefret önünde sağ sola bakmasana lan şimdi bana türkçe repte geliyor işte sana bomba dalgalanan göklerde yıldız ve hilal hakkıdır hakka tapan minletimin istiklal çalışan türkiye gözümün önünde atam sen rahat ol yerinde mehmetcik tepede bekler nöbette türk bayrağı dalgalanır göklerde türkiye için ölürüm ben sözümde kimse durama türkün önünde ben varsam bu dünya üzerinde kimse bölemez buvatn göklerdeherzaman ilerleme hedefimde sözünü tutan ve namusun peşinde bu vatan üstüne herkes kardeşdir bunu beyninine iyi yerleştir herşey vatan için herşey vatan için herşeyvatan için herşey vatan için herşe yvatan için bizası şaşırma sabrımı taşırma geliyoz ile sugatına suratına kartal gibi havalanırım göklere gökler benim ay yıldız benim simgem affedemem ona yanlış yapa nı otuz bin askerin canını alanı hatırası var şehitlerin unutmadım onlara yapılanların hepsini hatırladım ağlayan küçük bir çocuk baba diyor babasının künyesine mezartaşına sarılmış nede niye sordum bunu kenime vatan vatan unutma seni altan her zaman şeyta bitsin artık ölümler bitsin artık bu çile çekemem bilebile birlikten güçdogar güçler birleşdi sotik nefes ses dinırgüçler birleşdi kötülükleri kovar vatan sağ olsun budur bizi birleştiren nokta hedef dorukta şaşma bir elin nesivar iki elin sesivar güçler birleşti hiphopsonzu kadar sonsuza kadar herşey vatan için herşey vatan için herşeyvatan için herşey vatan için herşe yvatan için herşey vatan için herşey vatan için
MADE İN NEFRET
ALLAH rapin CveEveZveA 'sını verdi cihadım :D
EYWALLAH ABİ
Kadermi Yazmış Silinsin Tüm Günahlarım Drama Yollarında Köprü İstikametindeyim.......Ben Hüzündüm Beni Sen Seçtin
İCARA BIRAKTIM KALBİMİ
SAKINDIM TÜM PİSLİKLERDEN
YANLIZLIKLARDA KALBİM
AŞKSIN VE Bİ ÇARE
NACİZANE İSYANLARDA
KARARSIZ VE UMARSIZCA
ASLINDA BİRAZ ÇOCUKCA
RASLADIM SANA
RÜZGARLARIN HEDİYESİYDİN BANA
ARSIZ VE KİMSESİZDİN
PARAMPARÇA KABİMLE
BOYNUM BÜKÜK Bİ ÇARE
ORDAN ORAYA SAVRULDUM
YAPAYANLIZ BİR BAŞIMA
İSYANKAR SOKAKLARIN ASİ COCUGU RAP_BOY
PESSİMİST-COOL
BIRAK ARTIK BENİ
ESKİ GÜNLERDEKİ GİBİ
NE KADAR ACIMASIZDIN HATIRLARMISIN
HASRET ÇEKEN BENDİM
ÜMİT VEREN HEP SEN
ZALİM OLMAYI SEN ÖGRETTİN BANA
ÜZÜNTÜYÜ SENDE TATTIM
NE YAPABİLİRDİM Kİ
DÜNDE BU BÖYLEYDİ
ÜZÜLEN HEP BENDİM
MASUM OLAN HEP SEN
BAŞINDAN BERİ HEP BÖYLEYDİ
EN SONUNDA
NADASA ÇEKTİM KALBİMİ
İCARA BIRAKTIM RUHUMU
SESSİZLİGİMDİ BENİ TANITAN
ETKİLERDİ YILDIRAN
NAMUSUMDUN SEN
SULTANIYDIN BU KALBİN
EKSİKLİK BENDEMİYDİ
ÇİLEKEŞ HEP BENMİ OLMALIYDIM
TAAMMÜL EDEMEDİN BANA
İÇTEN PAZARLIK YAPTIN
NE OLDU SONRA
İZ BIRAKANLAR UNUTULMADI
MADE İN RAP_BOY
erhan5834 20.03.2006, 20:53 BIRAK ARTIK BENİ
ESKİ GÜNLERDEKİ GİBİ
NE KADAR ACIMASIZDIN HATIRLARMISIN
HASRET ÇEKEN BENDİM
ÜMİT VEREN HEP SEN
ZALİM OLMAYI SEN ÖGRETTİN BANA
ÜZÜNTÜYÜ SENDE TATTIM
NE YAPABİLİRDİM Kİ
DÜNDE BU BÖYLEYDİ
ÜZÜLEN HEP BENDİM
MASUM OLAN HEP SEN
BAŞINDAN BERİ HEP BÖYLEYDİ
EN SONUNDA
NADASA ÇEKTİM KALBİMİ
İCARA BIRAKTIM RUHUMU
SESSİZLİGİMDİ BENİ TANITAN
ETKİLERDİ YILDIRAN
NAMUSUMDUN SEN
SULTANIYDIN BU KALBİN
EKSİKLİK BENDEMİYDİ
ÇİLEKEŞ HEP BENMİ OLMALIYDIM
TAAMMÜL EDEMEDİN BANA
İÇTEN PAZARLIK YAPTIN
NE OLDU SONRA
İZ BIRAKANLAR UNUTULMADI
MADE İN RAP_BOY
ya cihat sana ne desemki gardaş bilmiyorum yaa harikasın be gözümmm eline yüreğine sağlık en azından benim gibi kopyala yapıştır yapmıyosun :D
Cihad maşallah satırlarının tek tek anlam yüklemesinin haricinde bir fikirde Başharflerden vermeye başladın demek :D
ya cihat sana ne desemki gardaş bilmiyorum yaa harikasın be gözümmm eline yüreğine sağlık en azından benim gibi kopyala yapıştır yapmıyosun :D
SAOLASIN ABİ TEŞEKKÜRLER
BEN HÜZÜNDÜM BENİ SEN SEÇTİN
Cihad maşallah satırlarının tek tek anlam yüklemesinin haricinde bir fikirde Başharflerden vermeye başladın demek :D
NABALIM ABİ HERYERDEN Bİ MESAJ VERMEK LAZIM İLGİ ÇEKİCİ RENKLİ OLSUN Kİ ŞİİRİ OKUMA ZAHMETİNDE BULUNMAYANLAR ANLASINLAR :D
BEN HÜZÜNDÜM BENİ SEN SEÇTİN
BIRAK ARTIK BENİ
ESKİ GÜNLERDEKİ GİBİ
NE KADAR ACIMASIZDIN HATIRLARMISIN
HASRET ÇEKEN BENDİM
ÜMİT VEREN HEP SEN
ZALİM OLMAYI SEN ÖGRETTİN BANA
ÜZÜNTÜYÜ SENDE TATTIM
NE YAPABİLİRDİM Kİ
DÜNDE BU BÖYLEYDİ
ÜZÜLEN HEP BENDİM
MASUM OLAN HEP SEN
BAŞINDAN BERİ HEP BÖYLEYDİ
EN SONUNDA
NADASA ÇEKTİM KALBİMİ
İCARA BIRAKTIM RUHUMU
SESSİZLİGİMDİ BENİ TANITAN
ETKİLERDİ YILDIRAN
NAMUSUMDUN SEN
SULTANIYDIN BU KALBİN
EKSİKLİK BENDEMİYDİ
ÇİLEKEŞ HEP BENMİ OLMALIYDIM
TAAMMÜL EDEMEDİN BANA
İÇTEN PAZARLIK YAPTIN
NE OLDU SONRA
İZ BIRAKANLAR UNUTULMADI
MADE İN RAP_BOY
Kopya Kalpler, Gözlerin Önünde Parlamakta Bir Fener we İhtirasla
Süslenen Bir Gelecek Önüme Konulan.
Etem-Murat 20.03.2006, 21:59 Gönlüme bir isik dogmasin varsin,
Bir zaman avutur bu hatiralar.
Duygular her gece göge uzansin.
Bir zaman avutur, bu hatiralar.
Ne yesil, ne mavi, ne dagda beyaz,
Ne bir haber sal, ne bir mektup yaz,
Saçlara yürüsün kir, belki biraz.
Bir zaman avutur, bu hatiralar.
Gölgeler düstükçe gözler üstüne,
Vurulan olur mu o sen hüsnüne,
Bilemedim, su zamanin kasti ne,
Bir zaman avutur bu hatiralar.
Üzülme güzelim geçse de çagin,
Gün dogunca erir, karlari dagin,
Ürün verir belki muhabbet bagin,
Bir zaman avutur bu hatiralar.
Etem-Murat 20.03.2006, 22:01 Ahvalimi sen bilirsin sevdigim,
Anla beni, dinle beni, duy beni.
Hasretle yorgunum, vuslatla bitap,
Anla beni, dinle beni, duy beni.
Söz isteme benden, gözlerime bak,
O bakisla eri, yüregime ak,
Simsek gibi çakip, ruhuma birak,
Anla beni, dinle beni, duy beni
Etem-Murat 20.03.2006, 22:08 Heybetli mor dağlardan
Yapayalnız ağaçlardan
Akıp giden şu yollardan
Sana selam yolluyorum
Telaş yüklü bulutlardan
Sevinçle batan güneşten
Sessiz akan ırmaklardan
Sana selam yolluyorum
Sonu meçhul masallardan
Güzde açan çiçeklerden
Hasret kokan anılardan
Sana selam yolluyorum
Hızlı geçen zamanlardan
Bütün yalnız boş anlardan
Bilinmeyen tüm hislerden
Sana selam yolluyorum
İsyan eden yüreklerden
Acı dolu gülüşlerden
Sevgiyle parlayan gözlerden
Sana selam yolluyorum
Bütün gerçek sevgilerden
Bütün gerçek ilgilerden
Sığındığım doğrulardan
Sana selam yolluyorum
Etem-Murat 20.03.2006, 22:12 (Bedir şehidlerinden, Can Şehidlerim: 2)
Âkıl bin BÜKEYR (RA)
Baba adı; Ebü’l-Bükeyr diye bilinir,
Annesine de; Afrâ bint Ubeyd denilir,
Hazrec kabilesi Beni Neccar soydandır,
İlk bey’at edenlerdendi yiğit Âkıl’im.
O Âkıl’ın gerçek adı da “Gafil” idi,
Hac için geldiği Mekke’de evlenmişti,
Bükeyr bin Abülyâlil ki O’nun eşiydi,
İlk iman edenlerdendi yiğit Âkıl’im.
Müslüman olunca O’nun adı değişmiş,
Râsûlullah O’na, “Âkıl” adını vermiş,
O, Dârülerkam’ın evinde bey’at etmiş,
İlk iman edenlerdendi yiğit Âkıl’im.
Habeşistan’a hicret edenlerle oldu,
Medine hicretince hanece bulundu,
O, Mücezzir bin Ziyad ile kardeş oldu,
İlk iman edenlerdendi yiğit Âkıl’im.
Bedir Savaşı’nda kahramanca vuruşur,
Mâlik bin Zübeyr eliyle şehid olmuştur,
O artık Cennete kanatlanan yolcudur,
Selamlar olsun sana Akıl bi
Etem-Murat 20.03.2006, 22:15 Merhaba umut yüklü bulutlar
Yine geçersiniz
Gönül çöllerimin üzerinden
Bir damla düşürmeden
Benden ırak diyarlara!
Çekip de gidersiniz.
Ama gölgeniz var ya
Üzerimden geçerken
İşte ozaman
Yine de teşekkürü hak edersiniz.
Hiç gördünüz mü beni,
Elimde şemsiyeyle?
Kim bilir? Belki bir gün
Sağanak olur akarsınız
Yücelerden yüreğime
Gülümser bakarsınız!
Belkide avuçlarınız açık,
Amin de dersiniz
Bilinen dileğime!
Etem-Murat 20.03.2006, 22:18 Gördüklerimizi söylesek mi kıra?
Dağlarımı sayalım birde sıra sıra?
Sırlarımızı paylaştığımız deniz kıyısı
Alıp götürsün diye rüzgar, aşk acısını
Patikadan geçip köye vardınmı?
Köy kahvesine girip selam verdinmi?
Gönülleri hoş eden kahverini içip
Gözlerine baktınmı karşılarına geçip?
Erken kalkmış ahali gözler çakmak
Beraber söyle sen de olsada çapak
Türküler sağılır, canlar ağıtlarda
Türlü öyküler vardır bu hayatlarda
Suları hep akar nedense oluk oluk
İnsanlarının sıcaklığına inadına soğuk
Her evden görünüyor mezarlık, neden?
Giyilecek son elbise unutulmasın diye kefen
O köyden bilirmisiniz en son an
Suyun serinliğidir hatırımda kalan
Gözlerdedir ne varsa söylenecek
Bilirim ki yollarımız hep gözlenecek
Etem-Murat 20.03.2006, 22:20 ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
Etem-Murat 20.03.2006, 22:21 Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
..........
Etem-Murat 20.03.2006, 22:28 Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın
Etem-Murat 20.03.2006, 22:30 Bir nurdu onun gördüğü kalbinde
İlk bakışında bile çok şeyler hissettiği.
Üzerinden bir hayli zaman geçti yine de
Yetinmesini bildi hissettiği o çok şeylerle.
“Ne zamana kadar” diye sorarsam içimden;
Ta ki mahşere kadar silemedi içinden.
Bir azalma olmuştu, bunu bilmişti fakat
Bilemedi ne kadar kaybetti o sevgiden.
Sayılmıyordu çünkü bilinmiyordu zarar
Bilinmedi de hesap günü gelip çatana kadar.
Kafası karışıp ta artık aklı almazken
Bir ipucu yakaladı kalbinin derininden
Aklı sıra bir nurdu kalbinde gördüğü şey
Gördüm sanmıştı ama yinede yanılmıştı
“Yanılmadım” diyerek son bir çaba sarf etti
Sarf ettiği son çabayı Hak, katında reddetti
O zaman hatırladı nerde olduğunu o an
Biraz kımıldamaya bile takati kalmamıştı
Alaca karanlıkta saatini aradı.
Kafası karışıp ta artık aklı almazken
“Çok geç” dedi derinden ses son perdeyi kaparken
Perdeler kapanınca ışıklar da sönünce
Yalnız gerçekler vardı o an gördüklerinde
Hani sahneydi ya bu gerçekte neyin nesi
Akıl almaz kulunun sahte bir hikayesi…
Etem-Murat 20.03.2006, 22:31 Aradığım sen değilsin aslında,
özlediğim sen değil.
Kopuk,kopuk anılara saklanışım,
senden değil.
Ne dalıp gidişimsin uzaklara,
ne nedensiz gülümsememsin.
Ne alkollü akşamlarımda ki,
bir şarkı mırıldanışım,
ne bildik bir güftede ki duygulanışım,
senden değil.
Sebebim değilsin,nedenim değil
Ne gençliğimsin özlediğim,
ne yaşanmamış yıllarımla yitirdiklerim.
Sevgilim değilsin,sevdiğim değil
Etem-Murat 20.03.2006, 22:33 Sacıma dokunma
Ne kaçarsın benden
Hasretliğin
Solgun bir gül dokununca
Gurbet
Eski Sandal
Salıverdi
Gün eksilmesin Penceremdem
Ben hayatta en çok babamı sevdim
Yüzünü aradın sen hep
Sahildeki Küçük ev
Dilsizim Benim
Kırmızı Gölgeler
Sana
Dediler bırakın dikeni gül dalında
Tutsak
Yanık umut kokusu
Haydi Durmayalım
Hasret Sarhoşu
Hüzünler ağlasın
Dokunmayın
Unutuldun
Senin Sesin
Sensizlik ülkesine sürgünüm
Kalemle Gönül
Kimin işi
Çırılçıplak
Seni unuttukdan sonra
Gül tanesi
Pencereme Gelsen
En güzel Türkü
Geliyorum
Etem-Murat 20.03.2006, 22:37 Efendim lütfeyle Hakk'ı seversen
Gel ağlatma beni eller içinde
Senin salınışın öldürür beni
Selviye benzettim dallar içinde
Ben seni seveli bir dem gülmedim
Derdim pek yeğindir ilaç bul'madım
Çok gülistan gezdim asla görmedim
Sencileyin gonca güller içinde
Efendim hışımla yüzüme bakar
Ayrılık ateşi bağrımı yakar
Gözüm yaşı durmaz çağlayıp akar
Kalmışım sultanım seller içinde
Kâtibî der imiş ah ü zar m'ola
Yar da bencileyin intizar m'ola
Acep sevdiğimden güzel var m'ola
Şu fani dünyada kullar içinde
Etem-Murat 20.03.2006, 22:43 ETEM ABİ YİNE HARİKASIN.ŞİİRLERİNİ OKUDUM...
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
sağ ol canım teşekkürler
Etem-Murat 20.03.2006, 22:45 Suları hep akar nedense oluk oluk
İnsanlarının sıcaklığına inadına soğuk
Her evden görünüyor mezarlık, neden?
Giyilecek son elbise unutulmasın diye kefen
Etem-Murat 20.03.2006, 22:46 telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Etem-Murat 20.03.2006, 22:54 Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Elim kapıya gitmiyordu
Lamba hala kırmızı yanıyordu
Vaziyetim ortadaydı
Eski bir paçavra vardı üzerimde
Dayanılmaz bir özlemle
Ayrılmıştık......Hatırlarmısın
MADE İN RAP_BOY
TracyMcGrady58 21.03.2006, 00:03 valla bravo hepside cok güzel.ama siz bu siirleri nerden buluyorsunuz
Etem-Murat 21.03.2006, 12:37 Seni bildim bileli,
ey balçık dünya,
başıma nice belâlar geldi,
nice mihnet, nice dert.
Seni sırf belâdan ibaret gördüm,
seni sırf mihnetten, dertten ibaret.
Etem-Murat 21.03.2006, 12:39 Ey çiçek, dedim çiçeğe,
dedim, bu küçük yaşta sen,
neden ihtiyar oldun bu kadar,
dedim, nasıl oldu bu böyle?
Çocukluktan kurtuldum, dedi çiçek,
sabah rüzgârını tanıyalı,
hep yukarlara doğru çıkar
yukarlardan gelmiş bir ağaç dalı.
Şunu da söyledi çiçek:
Madem aslımı tanıdım,
madem yersizlik âlemi aslım,
artık bana tek bir şey düşecek:
Yücelip aslıma gitmek.
Etem-Murat 21.03.2006, 12:40 Bilerek mi yanına almadın giderken
başının yastıkta
bıraktiği çukuru
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin dogrulugu kadar
Beni senin gibi
bir de annem terketmisti
ki göbegimde durur
onun yoklugundan
bana kalan
çukuru........
Etem-Murat 21.03.2006, 12:41 Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak
Etem-Murat 21.03.2006, 12:42 Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak
Etem-Murat 21.03.2006, 12:43 esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı
Etem-Murat 21.03.2006, 12:48 Bu nasıl kavgalar çirkin döğüşler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Yolumuza engel olur bu işler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Etem-Murat 21.03.2006, 12:50 Son nefer, son nefes, son damla kanda,
Gözüm yok dünyada malda ve canda,
Azrail kapımı, çaldığı anda
Söyleyin sarhoş mu, ayık mıyız biz?
Bu kutlu sevdaya, layık mıyız biz?
Etem-Murat 21.03.2006, 12:55 Ikincilik yapmayalim abiler ablalar.
Kin ve nefret ogretmeyelim yeni gelenlere.
Gelecegin gencleri tutsunlar elle.
Gelin barisalim bugun bayram gunu.
Etem-Murat 21.03.2006, 12:57 Her gurbete hazirlanip cikisimda.
Anamin elini opup yola ciktigimda.
Anamin Hayir dua sini aldigimda.
Anamin Hasretligini dusunurdum.
Anacigim seni Cook Seviyorum
Etem-Murat 21.03.2006, 13:01 Çeçenistan’da..
Filistin’de..
Afganistan’da..
Ve Ülkemde..
Mazlumlar bin “Ah!!” ediyorsa..
Zulüm ayyûka çıkmışsa..
Ve Biz,
“Müslümanım” “İnanmışım” diyenler, BU HALDEYKEN....
BAYRAMSA...
Ramazan ve nice Ramazanlar aklayamamışsa bizi..
Gönlümüzde bin put, secde etmişsek;
O HİÇ BİLEMEDİĞİMİZE...
Kur’an; üstüste indirdiğimiz hatimler,
“Boğazdan aşağı inmemişse..”
ÖZ başka, SÖZLER başka başkaysa....
DİRİLEMEMİŞSEK İÇİMİZDE BİR TÜRLÜ...
BAYRAMSA...
GÖNÜLLERE GİREMEMİŞSEK;
Çöpten, pazardan yiyecek toplayıp, sofra kuranlara,
Yoksul bir eve,
Muhtaç bir çocuğa;
“Bayram neş’esi”
“Ilık bir nefes”
“Bir tebessüm” OLAMAMIŞSAK...
BAYRAMSA....
Kutlu olsun “BAYRAMIM” diyenlere..
Bayramsa size;
MÜBAREK OLSUN.. GÖZLERİNİZ AYDIN OLSUN..
DEĞİLSE...
Bir iç hesaplaşma..
Bir duruş, bir diriliş..
Bir özleyiş, bir çağrı, BİR DUA olsun..
BİZE.. İÇİMİZE..
VE...
GERÇEK BAYRAMLARA..
MAHZUN BİR BOYUN BÜKÜŞLE,
GÖZYAŞLARIYLA..
UYANIŞIMIZ MÜBAREK OLSUN..
Etem-Murat 21.03.2006, 13:03 DARDA KALSAN ONU ARA
BELKİ YARALARI SARA
HATIRLA BİR ARA SIRA
UNUTMA SEN ASLA canım
Etem-Murat 21.03.2006, 13:06 Yaşamak ne zor imiş dünya denen kayıkta
Havlu attırdı bana üç günlük ayrılıkta
Ne olur tanrım beni ne olur süründürde
O’nu tekrar görmeden beni öldürme, yıkta
Gecelerim ermeden günümün şafağına
Hasret acısı çöker gözlerimin ağına
Ne olur tanrım beni ne olur süründürde
Girmeme engel olma yarin barınağına
Onsuz geçen günlerim dokunuyor arıma
Hasretin karakışı vuruyor baharıma
Ne olur tanrım beni ne olur süründürde
Paralayıpta atma onsuzluğun harına
Etem-Murat 21.03.2006, 13:08 Aleme sunulmuş şöhret ile şan
Benim bağımdaki güller perişan
Birde yetmez gibi hepsinde nişan
Eyvah eyvah eyvah başıma benim
Etem-Murat 21.03.2006, 13:10 Çıksam neye yarar onsuz kenara
İçimde kanarken hasretten yara
Hafızam şaşırmış gönlüm kapkara
Eyvah eyvah eyvah başıma benim
Etem-Murat 21.03.2006, 13:13 Bana derler neden dertli yazarsın
Satırlarda cümle cümle tozarsın
Uluorta lisanını bozarsın
Bu ortamda bozmayımda neyleyim
Etem-Murat 21.03.2006, 13:15 Can dediğin helak edip gitmişse
Bir sevda ki başlamadan bitmişse
İçimde ki ateşi kül etmişse
Satırlarda tozmayımda neyleyim
Etem-Murat 21.03.2006, 13:16 Hasret denen gözlerimde bir kanca
Çivi gibi çakılmışsa o yarca
Acısı ki yakıyorsa hünharca
İçip içip sızmayımda neyleyim
Etem-Murat 21.03.2006, 13:20 Gönül istiyor ki binde bir bile
Adam gibi adam varsa sergile
Adalet evinde delalet ile
Seni satan eller ne imiş meğer
Etem-Murat 21.03.2006, 13:21 Söyleyin güneşe artık doğmasın
Beni yakan yakmış ona gerek yok
Şimşekler çakmasın, yağmur yağmasın
Yanmış yüreğimde suya gerek yok
Etem-Murat 21.03.2006, 13:22 Varsın anılarım uçsun içimden
Sönmüş ocağımda küle gerek yok
Hazetmem çiçekten, çimenden, çimden
Virane bağımda güle gerek yok
Etem-Murat 21.03.2006, 13:23 Bana bir tenhada bir kuyu yeter
Çayıra, bayıra, kıra gerek yok
Methiyeler dizip arkamdan yer yer
Uydurma edebe, ara gerek yok
Etem-Murat 21.03.2006, 13:24 Divane başımda yeller eserken
Seni duymuyordum, of oğul derken
Bana dediklerin, çekip giderken
Şimdi birer birer çıkıyor baba
Etem-Murat 21.03.2006, 13:26 O eski oğlunu gel de gör şimdi
Butün yelkenlerim yerlere indi
Ne kadar dert varsa sırtıma bindi
Yavaş yavaş beni yıkıyor baba
Etem-Murat 21.03.2006, 13:28 Meğer diken imiş gül sandıklarım
Terk ettiler, o gün inandıklarım
Ağıta döndükçe hıçkırıklarım
Eller dönüp dönüp bakıyor baba
Etem-Murat 21.03.2006, 13:29 Çare arıyorum derdime çare
Mülk desem kalmadı bir metrekare
Çulum delik deşik can pare pare
Ömrüm sel hızıyla akıyor babam
Etem-Murat 21.03.2006, 13:30 Saçlarım ağardı tenim sarardı
Gözlerim yoruldu ferim karardı
Artık günlerimin kalmadı ardı
Ecel nefesimi tıkıyor baba
Etem-Murat 21.03.2006, 13:31 DÜN AKŞAM SİGARAMIN
ÜSTÜNE İSMİNİ YAZDIM
SİGARAM BİTİNCE
SENDE BİTİCEKTİN
AMA NE BİLİRDİMKİ
SENİ İÇİME CEKTİGİMİ
Etem-Murat 21.03.2006, 13:33 mevsimlerden yaz
renklerden beyaz
meyvelerden kiraz
yemeklerden köfete ve piyaz
hayvanlardan kaz
rüzgarlardan poyraz
insanlardan kurnaz
müzik aletlerinden saz
müziklerden caz
çoçuklardaki naz
ihtiyarların yaptığı ikaz
iyilik yapmanın verdiği haz
hoşuma gider.....
bugrakova 21.03.2006, 13:36 geldim işte geldim...
hani gelmez diyordun ya ardımdan
hani gidince elini göğsüne bastırıp ağlamıştın ya
geldim işte geldim anne!
aç kapıyı bütün kapıları
üşüdüm yorgunum
ve yaralandım...
şimdi firariyim kaçağım
sevgilerden kaçıyorum...
ah anne ne kolaydı bırakıp gitmek
ne kolaydı ne kolay
geçmişi bırakıp gelmek...
hani okşardın saçlarımı dizine uzanınca
hani iki damla akıp gelirdi gözlerinden
yüreğime en derine...
ben hiç masal bilmem ki
niye söylediğin masalları unuttum anne
yoksa hiç masal anlatmadın mı bana
hani çocuktum anne
oysa şimdi kocaman adam
kocaman insan memleketim kadar
yüzümü okşardın
yüzüm gülerdi...
şimdi biraz sakalım uzun
gülmeyi beceremeyen yüzüm saklı
derin çizgiler
kederler
acılar saklı...
ben hiç ağlamazdım ya
şimdi kapındayım ağlıyorum.
ve üşüyorum anne
temmuz sıcağında üşüyorum...
geldim anne oğlun geldi...
hayırsızın geldi bırakıp gidenin geldi
saçlarımda aklarla
yasak bıyıklarım ve sakalımla
omzumda bin yıllık sevdalarla
geldim anne ben geldim...
bahçemizde akasya ağacı vardı
dalları sarkardı pencerelerden içeri
birkaç minik hayvancığımız
bir de bizim kadar küçük
gönlümüz kadar büyük evimiz
kimler çaldı anne kimler aldı...
bir çeşmemiz vardı kızardın
oğlum terli terli su içme hasta olursun...
o çeşme aksaydı da hasta olsaydım anne
al anne kapıdan içeri al
odadan içeri
gönlünden içeri
senden içeri...
ben geldim... üşüyorum
gidenler gelir mi derdin
biraz geç olsa da
gidenler geldiklerinde
geldikleri olmasa da geldim anne...
hani pek severdin karanfilleri
bir de yaz yağmurunu bir de yıldızları
bir de oğlunu...
geldim anne
yağmurla beraber
yıldızlarla beraber
oğlun geldi anne...
hani uzanacaktım dizlerine
hani ellerin okşayacaktı saçlarımı
hani gülecekti gözlerimiz
affet beni anne
biraz geç oldu belki ama geldim
geldim anne hemen yanındayım
babam da yanımızda
başını kaldırsana dokunsana baksana...
yıldızlar var
yağmur var
oğlun var...
bir de dostların bıraktığı karanfiller...
geldim anne
gitmemek üzere dönmemek üzere
geldim anne...
bırakma beni bir daha...
bugrakova 21.03.2006, 13:37 Eğer bir gün her şeyi elde edersen;
Elindekilerin değerini bil lütfen...
Eğer bir gün aldatılırsan;
Hayata küsme ne olur...
Eğer bir gün yenilirsen;
Yine de vazgeçme lütfen...
Eğer bir gün unutulursan;
Seni unutanları suçlama ne olur...
bugrakova 21.03.2006, 13:38 İşgal edilen toprakları
Yakılıp yıkılan vatanı
Tarumar edilen bağları, bostanları
Ekin gibi biçilen delikanlıları
Boğazlanan körpe çocukları
Tecavüze uğrayan kadınları, kızları
Feryadı figan eden anaları, babaları
Kim bilir sadece duyuyordu, daha nice ıstırabı
Vahşeti, katliamı duyması dahi dolup taşırmıştı üstadı
Bugün bizler
Demlenmiş Lipton çayını,
Buz gibi Coca Cola’yı
Marlboro markali cigarayı
Sütlü Nescafe’yi içerken
Veya KFC tavuk kanatlarını yerken
İşgal edilen müslüman topraklarını
Yerle bir edilmiş koca koca binaları
Topluca öldürülen savunmasız insanları
Kırık cam parçaları gibi yerlere saçılmış organları
Feryat eden, saçını başını yolan garip ana, bacılarımızı
Film gibi seyrediyoruz, akşamları...
bugrakova 21.03.2006, 13:39 Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı ! hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
OrhanKARAHAN 21.03.2006, 14:39 geldim işte geldim...
hani gelmez diyordun ya ardımdan
hani gidince elini göğsüne bastırıp ağlamıştın ya
geldim işte geldim anne!
aç kapıyı bütün kapıları
üşüdüm yorgunum
ve yaralandım...
şimdi firariyim kaçağım
sevgilerden kaçıyorum...
ah anne ne kolaydı bırakıp gitmek
ne kolaydı ne kolay
geçmişi bırakıp gelmek...
hani okşardın saçlarımı dizine uzanınca
hani iki damla akıp gelirdi gözlerinden
yüreğime en derine...
ben hiç masal bilmem ki
niye söylediğin masalları unuttum anne
yoksa hiç masal anlatmadın mı bana
hani çocuktum anne
oysa şimdi kocaman adam
kocaman insan memleketim kadar
yüzümü okşardın
yüzüm gülerdi...
şimdi biraz sakalım uzun
gülmeyi beceremeyen yüzüm saklı
derin çizgiler
kederler
acılar saklı...
ben hiç ağlamazdım ya
şimdi kapındayım ağlıyorum.
ve üşüyorum anne
temmuz sıcağında üşüyorum...
geldim anne oğlun geldi...
hayırsızın geldi bırakıp gidenin geldi
saçlarımda aklarla
yasak bıyıklarım ve sakalımla
omzumda bin yıllık sevdalarla
geldim anne ben geldim...
bahçemizde akasya ağacı vardı
dalları sarkardı pencerelerden içeri
birkaç minik hayvancığımız
bir de bizim kadar küçük
gönlümüz kadar büyük evimiz
kimler çaldı anne kimler aldı...
bir çeşmemiz vardı kızardın
oğlum terli terli su içme hasta olursun...
o çeşme aksaydı da hasta olsaydım anne
al anne kapıdan içeri al
odadan içeri
gönlünden içeri
senden içeri...
ben geldim... üşüyorum
gidenler gelir mi derdin
biraz geç olsa da
gidenler geldiklerinde
geldikleri olmasa da geldim anne...
hani pek severdin karanfilleri
bir de yaz yağmurunu bir de yıldızları
bir de oğlunu...
geldim anne
yağmurla beraber
yıldızlarla beraber
oğlun geldi anne...
hani uzanacaktım dizlerine
hani ellerin okşayacaktı saçlarımı
hani gülecekti gözlerimiz
affet beni anne
biraz geç oldu belki ama geldim
geldim anne hemen yanındayım
babam da yanımızda
başını kaldırsana dokunsana baksana...
yıldızlar var
yağmur var
oğlun var...
bir de dostların bıraktığı karanfiller...
geldim anne
gitmemek üzere dönmemek üzere
geldim anne...
bırakma beni bir daha...
İLK KİTABIMDAKİ ŞİİRLERİMDEN BİRİYDİ, DOĞRUSU SEVİNDİM...
OrhanKARAHAN 21.03.2006, 14:41 Sevgili Orhan Karahan, şiirleriniz çok güzel. Başarılarınızın devamı dileği ile. . .
Sivasspor.com1 Sivasspor.com1 Sivasspor.com1[/QUOTE]
Teşekkür ederim...
Bir kırlangıç hikayesi bu
Kırlangıçların hikayesi
Hani şu altı ayda bi
Havalarda soğuduğunda
Sıcak ülkelere göçmek zorunda kalanların hikayesi
Hani sevmişde kabul görmemiş
Sevildiğini fark edememiş
Ya da sevdiğini bir türlü söyleyememişlerin hikayesi
Hikaye bu ya;
Bir gün bir kırlangıç
Gider
Ve bir adamın penceresine konar
Gagasıyala tıklatır pencereyi
Ve adam pencereyi acıp sorar
"ne var?" diye
"biliyorum" der kırlangıç,
"sana garip gelecek ama , müsaade edersen eğer
seninle kalabilirmiyim?"
"niye ki" der adam
"uzun zamandır izliyorum seni,
evine kimse girip çıkmıyor.
Anlaşılan ne eşin, ne dostun, ne de arkdaşın var.
Beni içeri al,
İster bir kafese koy
İster avucuna alıp sev
Ne olur bundan sonra seninle kalayım"
Der kırlangıç.
...
Sana olan aşkımı
Deftere değil
Metris'in Duvarlarına yazdım
Cigara çekmedi canım hiç
Çıkarken havalandırmaya
Olmadı avluda talmış voltam hiç
Hele masmavi bir denize
Atılmış oltam
Hiç mi hiç
İçeride bıraktım
Dünyayı
Parmaklıklarla bölünmüş olarak
Görmeye alıştık gözleri
Ve senin için yazdığım şiirleri, sözleri
Uykusuz geçen geeler
Akıllara zarar
Kıramazdı beni duruşmada kırılan kalem
Senin görüşlere gelmeyişin kadar
Parmaklıkların elime bulaşan pası
Havalandırmadan gelen helâ kokusu
Işık ve ufuksuz hücremde
Bir şişin ucundaydı ölümün kokusu
Ve özgürlük
Kravatlıların avcundaydı
Avluda atılmış voltam olmadı hiç
Hele mas
Mavi bir denize atılmış oltam
Hiç mi hiç
Ben gençliğimin en tutkulu en tutkulu aşklarını
Kağıtlara değil
Gönlümün en deli nağralarını
Kalemle değil
Tırnaklarımla
Metris'in duvarlarına yazdım
Bir kazaydı gelişim
Ya seni sevişim
Bir masaldı
Sekiz yıl on beş gece
Bir ranzaydı yattığım
Bir de oturduğum masaydı
Çok mektup yazdım sana
Ama hiç yollamadım
Ben sana olan mektuplarımı
Metris'in duvarlarına yazdım
Ve üzerine zarf değil
Maphushane Kaapılarını kapadım
UĞUR ARSLAN
Çok zor gelecek bana bu ayrılık
Bilemem
Yaşayabilirmiyim sensiz bir fiil
Bitmiştir aramızdaki aşk
Ve koymuştur noktayı
Aramızdaki aşka bu şiir.
Bu şiiri sana yazdım ayrılırken
Al sende dursun
Bir şarkımız olmadı söylediğimiz
Bari bir şiirimiz olsun
Bir hayalım vardı senle aşka dair
Başlangıç hemen hemen aynı
Ama sonu bu değil
Bir hayalım vardı aşka dair
Eni konu bir delikanlı sevdası
Ne masaldı
Ne bir sihir
...
UĞUR ARSLAN
Etem-Murat 21.03.2006, 15:08 El ele vermiş degelen güzeller
Bir tanrı selamı vermez misiniz?
Mevlam sizi süs için mi yaratmış
Biz gel demeyince gelmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic’olur,
Bugün dünya yarın ahret nic’olur
Bir gönül yapması yüzbin hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmani’yem ey dilyare niderim
Başım alıp diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
Etem-Murat 21.03.2006, 15:11 Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer
OrhanKARAHAN 21.03.2006, 15:14 İki serçe gelip kondu, tel örgünün öte yanına
Benim dışarı çıkmam, onların içeri girmesi yasak...
Yayan yapıldak düşmüşüm yollara
Dayamışım hançeri fakirliğin bağrına...
Göçer derler bize, göçer...
Yerimiz yurdumuz,
Evimiz barkımız,
Ve babamız yoktu...
İçerdeymiş o da en içerilerde.
Hala yayla kokusu var annemin avuçlarında
Yürürken Kızılırmak kıyılarında yani göçerken
Yasak türküler okurduk gecenin ıssızlığına doğru...
Kamyonlar gelir geçerdi
Korkardım kamyon sesinden
Çocuktum daha sarılırdım anneme...
Gündüzleri uyurduk.
Sorardım anneme güneş nasıl bir şey
Yol uzun yürüyelim derdi yol uzun...
Yine eskisi gibi gündüzleri uyuyor,
Geceleri yürüyorum...
Kızılırmak kıyılarında değilim belki,
Memleketimde değilim.
Ama yürüyorum kesik voltalarda...
İki serçe gelip kondu.
Tel örgünün öte yanına,
Benim dışarı çıkmam,
Onların içeri girmesi yasak...
Artık göçer değilim.
Yerim var yurdum var...
Ranzam, sigaram ve umutlarım var...
Camlarda siyah beyaz bir film
“Hoşcakal yarın”...
Orhan KARAHAN
Etem-Murat 21.03.2006, 15:15 Hasretinle sinem dağlar gezerim
Karalar giyinip bağlar gezerim
Söyleyip derdimi ağlar gezerim
Sen açtın sinemin yarelerini
bugrakova 21.03.2006, 15:16 İki serçe gelip kondu, tel örgünün öte yanına
Benim dışarı çıkmam, onların içeri girmesi yasak...
Yayan yapıldak düşmüşüm yollara
Dayamışım hançeri fakirliğin bağrına...
Göçer derler bize, göçer...
Yerimiz yurdumuz,
Evimiz barkımız,
Ve babamız yoktu...
İçerdeymiş o da en içerilerde.
Hala yayla kokusu var annemin avuçlarında
Yürürken Kızılırmak kıyılarında yani göçerken
Yasak türküler okurduk gecenin ıssızlığına doğru...
Kamyonlar gelir geçerdi
Korkardım kamyon sesinden
Çocuktum daha sarılırdım anneme...
Gündüzleri uyurduk.
Sorardım anneme güneş nasıl bir şey
Yol uzun yürüyelim derdi yol uzun...
Yine eskisi gibi gündüzleri uyuyor,
Geceleri yürüyorum...
Kızılırmak kıyılarında değilim belki,
Memleketimde değilim.
Ama yürüyorum kesik voltalarda...
İki serçe gelip kondu.
Tel örgünün öte yanına,
Benim dışarı çıkmam,
Onların içeri girmesi yasak...
Artık göçer değilim.
Yerim var yurdum var...
Ranzam, sigaram ve umutlarım var...
Camlarda siyah beyaz bir film
“Hoşcakal yarın”...
Orhan KARAHAN
ellerine sağlık gardaş harika olmuşşş....
Etem-Murat 21.03.2006, 15:16 Gönül deryasında yekenim battı
Dalga vura vura karaya attı
Kirpiklerin oku tarumar etti
Virane gönlümün parelerini
Etem-Murat 21.03.2006, 15:17 Beklerim selâmın seher zamanı
Ilgıt ılgıt esen yel ile gönder
Engel olur ise dağlar dumanı
Mektupla geç kalır tel ile gönder
Etem-Murat 21.03.2006, 15:18 Selviye benzersin dallar içinde
Herkes seni söyler diller içinde
Eğer dolaşırsan güller içinde
Kopar yaprağını dal ile gönder
OrhanKARAHAN 21.03.2006, 15:20 kim yazmış bunu etem abi müthiş olmuş....
Yusuf Hayaloğlu böyle güzel yazar. Arkadaşlar mümkünse eğer bundan sonra şiirin altına şairinide yazalım...
Etem-Murat 21.03.2006, 15:20 Arzuladım görem dedim sılayı
Toprağı değişmiş taşı değişmiş
Ne düğünü kalmış ne de halayı
Altınlı puşulu başı değişmiş
Etem-Murat 21.03.2006, 15:21 Hüzünlü bakışlar eğilmiş kaşlar
Yıkılmış konaklar dökülmüş taşlar
İklim etkilemiş bentler barajlar
Baharı değişmiş kışı değişmiş
Etem-Murat 21.03.2006, 15:22 Alıcı kuş gibi yırtıcı olsan
Bakmaya kıyılmaz nevcivan olsan
Sırtı yere gelmez pehlivan olsan
Ecel çelme takar tuştan ibaret
Etem-Murat 21.03.2006, 15:23 Ak düşer saçına buruşur yüzün
Sis çöker önüne puslanır gözün
İlenmeye başlar oğlun ve kızın
Tesellin gözdeki yaştan ibaret
Etem-Murat 21.03.2006, 15:24 Derdimi duyursam dertli sazıma
Ah çeker perdeler tel isyan eder
Gözyaşım göl olur kara yazıma
Taşar dalga vurur sel isyan eder
Herkes dört gözle tatili beklerdi
Bense okulların açılmasını
Çünkü seni görmek vardı koridorlarda
Ve bana güleceğin günü beklemek
Ben okul bahçesindeki ağaca baş harflerimizi
Sen gönlüme sevdanın adını yazdın
Ben sırama isimlerimizi
Sen kalbime ilk aşkı yazmıştın
Senden sonra yazdığım şiirlerden haberin bile yok
Ve yağmur yüzüme vuruyor ve soğuk
Okuldan sonra her dolmakalem, her lacivert kıravat,
Her beyaz gömlek ve yakalık ve her 12 Aralık
Sen gelirsin aklıma
Çocukluk işte
Belkide ilk aşk , belkide ilk delilik
Seversin demiştim ya hani bundan sonrada
İnanki o kadar kimseyi sevemedim
Ve o iki kelimeyi senden sonra kimseye
Ama kimseye inanki söyleyemedim
Belkide hiç olmadın benim için
Belkide azdın ama olsun ben hep sana şiirler yazdım
Erken evlenmişsin okuldan sonra
Hatta kaçar gibi olmuş gidişin
Ailene hayırsız çıkmışsın biraz
Sonra tatlıya bağlanmış her şey duyduğum kadarıyla
Ve çoçuklarında çok tatlıymış
Ceketimi ve kıravatımı saklıyorum hala
Birinin üzerinde tebeşir, birinin üzerinde ayran lekesi
Ve seviyorum hala , elmayıda , havayıda, suyuda
Ve bilmeni istemiyorum hala şiirler yazdığımı
Ve bilmeni istemiyorum bütün bunları
Çünkü her şey böyleyken güzel
En dokunulmamış, en yaşanmamış
Ve en tadılmamış haliyle
Bir sahilde el ele dolaşılmamış
Ve bir kafede çay içilmemiş haliyle
Her şey böyleyken güzel belkide
Artık o günden sonra
Her dolmakalem, her lacivert kıravat, her beyaz gömlek
Ve yakalık ve her 12 Aralık sen gelirsin aklıma
Çocukluk işte
Belkide ilk aşk, belkide ilk delilik
Ama sen gönlüme sevdanın adını yazmıştın
Ben aşkına tutulmuş bir deli candım
SEN GÖNLÜME SEVDANIN ADINI YAZDIN
BEN AŞKINA TUTULMUŞ SENİ ARARIM
SEN GÖNLÜME SEVDANIN ADINI YAZDIN
BEN AŞKINA VURULMUŞ BİR DELİ CANDIM...
UĞUR ARSLAN
Etem-Murat 21.03.2006, 15:30 Dedim seni saran serini vermiş
Dedi beni saran murada ermiş
Dedim peri yanaklarının kızarmış
Dedi çiçek sokdum gül yarasıdır
Etem-Murat 21.03.2006, 15:31 Hançeri feleğin ucu ciğerde
Gittikçe artıyor yara bu serde
Diyarı gurbette tutuldum derde
Gel tabip yaramı sar garip garip
Etem-Murat 21.03.2006, 15:32 Bahçemizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz.
Etem-Murat 21.03.2006, 15:34 Birin bilir birin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yâr ismini desem olmaz
Düşer dillere dillere.
Etem-Murat 21.03.2006, 15:35 Kaşına çekilmiş kudret kalemi
Görmemiş dünyada derdü elemi
Her sabah her sabah verir selâmı
Almasam incinir, alsam incinir.
OrhanKARAHAN 21.03.2006, 15:36 Duvar’dı, orta yerimizden bölen bizi,
Sisler Bulvarı, dağılmıştı gecenin kollarında.
Yağmur Kaçağı, yağmura kaçmıştı bu defa.
Ve Ben Sana Mecburum, sona mecbur olmam gibi.
Bela Çiçeği, saksılardan balkona inen.
Yasak Sevişmek, konuşmak gibi, ölmek gibi. Yasak...
Tutuklunun Günlüğü’dür, raflarımda tozlanan.
Böyle Bir Sevmek, hiç olmadı.
Elde Var Hüzün, sen çıktın, ben bölündüm.
Korkunun Krallığı, saraylarda hüküm süren.
Ayrılık Sevdaya Dahil, hayata hariç.
Kimi Sevsem Sensin, on ikiye bölünmüş şiir gibi...
Orhan KARAHAN
Etem-Murat 21.03.2006, 15:40 Küçükten yetim bıraktın
İçimi ateşle yaktın
Hamd olsun bu güne çıktım
Sana sığındım Allah'ım
Etem-Murat 21.03.2006, 15:41 Ne güzel cihanın bağı bostanı
Gönül yaralısın yoksa hasta mı?
Hepten terk eyledik kahveyi hanı
Hep ağlama gönül gül bazı bazı
Etem-Murat 21.03.2006, 15:43 Mecliste oturur alır parayı
İş bitti mi sormaz bir fukarayı
Seçimlerde atar palavrayı
Vekillerin çenesinden usandık
Etem-Murat 21.03.2006, 15:45 Beddua etmeye dilim varmıyor
Yakıp yandırmaya elim varmıyor
Yandım kimse bir yudum su vermiyor
Korkarım ki yakar nar beni beni
Etem-Murat 21.03.2006, 15:47 Aşkın cellatları tutmuş yakamı
Ne beni öldürür nede el çeker
O vefasız benden ümit keseli
Ne bir mektup yazar nede bir tel çeker
Etem-Murat 21.03.2006, 15:48 Ecel menzilinde vuslat bulanda
Ömür bahçesinde gülü solanda
Günler tamamlanıp vade dolanda
Bir gün kabristana bizi yol çeker
Etem-Murat 21.03.2006, 15:49 Üç beş kardeş geçinirken gül gibi
Kazanırlar akım olur sel gibi
Filiz sürer fidan olur dal gibi
El kızı koynuna girene kadar
CÜSSKB-Aynur 21.03.2006, 15:50 Etem bey, şiiri katletmesenizde:D hepsini aynı msj.da verseniz daha güzel olmazmı?
Etem-Murat 21.03.2006, 15:50 İncitmez kendini hafif dolaşır
Bu bir hastalıktır hemen bulaşır
Çocukları açtır evde dolaşır
Kesilir ekmeği aşı tembelin
Etem-Murat 21.03.2006, 15:52 Arz eyleyip çıktım gurbet ellere
Yatarsam üstüme gelenim yoktur
Vadem hitap bulur vefat edersem
Yığılıp namazım kılanım yoktur
Etem-Murat 21.03.2006, 15:53 Anam yoktur yaşım yaşım ağlaya
Bacım yoktur karaları bağlaya
Elim ulusum yok ciğerimi dağlaya
Hazret ateşine yananım yoktur
Etem-Murat 21.03.2006, 20:34 Etem bey, şiiri katletmesenizde:D hepsini aynı msj.da verseniz daha güzel olmazmı?
haklısın dası var neden dersen uzun olduğu zaman okumuyorlar belki
kısa olusa gözlerini ucuyla okurlar düşüncesiyle kısa yazıyom ok
Etem-Murat 21.03.2006, 20:35 Bir bülbül vardı düştü dalından viran
Bir gül vardı döktü yaprak talan oldu
Bir Mecnun vardı düştü çöle ziyan oldu
Bir Leyla vardı düştü gönle nalan oldu
Bir Ferhad vardı vurdu dağa bi-sütun oldu
Bir Şirin vardı erdi suya yasemen oldu
Bir Kerem vardı yandı ciğeri dağıstan oldu
Bir Aslı vardı yandı zülfü perişan oldu
Bir Yusuf vardı girdi zindana civan oldu
Bir Züleyha vardı gördü sıfatı zelişan oldu
Bir Tahir vardı buldu yıldızı merdun oldu
Bir Zühre vardı düştü arza bostan oldu
Bir türkü vardı düştü dile Yemen oldu
Bir fasıl vardı düştü alna aşiran oldu
Bir aşk vardı geldi geçti dün oldu
Bir sevda vardı esti geçti bugün oldu
Bir biz vardı aktı geçti hazan oldu
Bir ah vardı yıktı geçti hicran oldu
Etem-Murat 21.03.2006, 20:38 Seni bildim bileli,
ey balçık dünya,
başıma nice belâlar geldi,
nice mihnet, nice dert.
Seni sırf belâdan ibaret gördüm,
seni sırf mihnetten, dertten ibaret.
İsa'nın yurdu değilsin sen,
yayıldığı yersin eşeklerin.
Nerden tanıdım seni bilmem ki,
nerden parçası oldum bu yerin,
Bana vermedin bir yudum tatlı su,
sofranı yaydın yayalı.
Elimi ayağımı bağladın gitti,
elimin ayağımın farkına varalı.
Bırak da bir ağaç gibi
yerin altından çıkarıp ellerimi
sevgilinin havasıyla sarmaşdolaş olayım,
uzayıp gideyim bâri.
Ey çiçek, dedim çiçeğe,
dedim, bu küçük yaşta sen,
neden ihtiyar oldun bu kadar,
dedim, nasıl oldu bu böyle?
Çocukluktan kurtuldum, dedi çiçek,
sabah rüzgârını tanıyalı,
hep yukarlara doğru çıkar
yukarlardan gelmiş bir ağaç dalı.
Şunu da söyledi çiçek:
Madem aslımı tanıdım,
madem yersizlik âlemi aslım,
artık bana tek bir şey düşecek:
Yücelip aslıma gitmek.
Sus yerter artık,
var git yokluğa haydi,
yoklukla yok ol.
Git, yokluklardan tanı
yokluktan var olanı.
Mevlana Celaleddin Rumi
Etem-Murat 21.03.2006, 20:40 Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk ükesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal-budak
Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak
Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak
Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş manâ
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek icin ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Etem-Murat 21.03.2006, 23:03 --------------------------------------------------------------------------------
Beklerim selâmın seher zamanı
Ilgıt ılgıt esen yel ile gönder
Engel olur ise dağlar dumanı
Mektupla geç kalır tel ile gönder
Etem-Murat 22.03.2006, 22:27 Yine de toprak suyu dışına salar
Kan boşaltır güneş beyinlerimize
İki özgür ruhun kucaklaşmasıdır
Birbirimize çektiğimiz hançerle
Yine de tıpkı bana benzer
Senin açtığın ilk kişiliğimin döngüsü
Yine zevk içinde güzel bedeninden
Doğanın en soylu sessizliği
Mıhlanır yıldızların gücüne.
Tanrısal bir şölendir
Umutlara bağlıdır görüntümüz
Birbirimize inancımız ya da
Sudan geçer gibi ellerimiz
Birbirine değmeden dokunur
Ve konaklamadan hiçbir yerde
Sadece sonsuzda, o bomboş ıssızlkta
Yüreğimiz durulur
Etem-Murat 22.03.2006, 22:29 Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü tüm saatleri durdurabilmek için çıldırasıya paraladım kendimi lanet olsun artık sigarayı üç pakete çıkardım olsun gözüm olsun ne olacaksa olsun.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:30 Bugün bir çiçekcinin önünden geçerken bir çiçek ben çok güzelim beni al diyordu. Onu aldım ama güzel olduğu için değil seni gördüğünde utansın diye.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:31 Güller hep ellerinde açsın, ama dikenleri batmasın.Sevda hep seni bulsun,ama seni yaralamasın.Mutluluk hep yüreğine dolsun,ama beni unutturmasın.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:32 Kahvaltı hazırladım sanada gönderiyorum, umut dolu omlet haşlanmış sevgi bir dilim tutku ,seni seviyorum reçeli ve birde yanlızlık demledim kaç şekerli olsun?
Etem-Murat 22.03.2006, 22:33 Hayatta 3 şeyi sevdim , seni kalbimi ve ümit etmeyi. Seni sevdim sensin diye, kalbimi sevdim seni sevdi diye, ümit etmeyi sevdim birgün bana gelirsin diye
Etem-Murat 22.03.2006, 22:34 Korkmayı bılmeyen gönül korkmayı öğrendi (seni kaybetmek korkusu) sevmeyi bilmeyen gönül sevmeyi öğrendi (seni ilk görüşte) ama bu gönül bir tek şeyi öğrenemez (seni unutmayı) asla asla aşkım (tek aşkım murat için)
Etem-Murat 22.03.2006, 22:36 Saçlarıma vurdu ayrılık ayları,bir seni sevdim yar bir de baharları.Bir seni bekledim,bir seni özledim,bir seni sevdim yar...Yollarıma çıkma çıkarsan hiç acımam,gözlerime bakma bakarsan dayanamam,bilirsin sen beni,ne çok sevdim seni.Seni bekleyeli belki 14 mevsim geçti...
Etem-Murat 22.03.2006, 22:38 Seven bir kez ÖLÜR,Ölen bir kez GÖMÜLÜR.Benim sevgim ne ölür ne de gömülür.!
Etem-Murat 22.03.2006, 22:41 Seni görmediğim günler bir çakır dikeni büyüyor gözbebeklerime bir çocuk ağlaması başlıyor kulaklarımda uzun uzun ellerim biryerlere yapışıyorya ayaklarım o benim zavallı ayaklarım öyle şaşkın öyle kararsız öyle çaresizki seni görmediğim karanlıktayım katran gecelerdeyim cehennem misali bir yerdeyim birdemir nasıl paslanırsa bir elma nasıl çürürse işte öyleyim
Etem-Murat 22.03.2006, 22:43 Denizi olmayan bir şehirde bir başka sever insan tıpkı denize olan hasreti gibi tutkundur sevgine işte bende bu şehirde öyle TUTKUNUM SANA
Etem-Murat 22.03.2006, 22:44 Dilimden elveda çıkıyor yüreğim kal diyor bu dünyaya seni bulmaya gelmiştim uygun adam voltalar birbirini kovalıyor dilim varmıyor yüzüm tutmuyor sensiz olmuyor.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:45 Güneş olup içinde doğmak ışık olup kalbini aydınlatmak pırıltı olup gözlerinde parlamak gerçek olup beyninde olmak her şeyin olup seninle yaşamak istiyorum.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:48 ACI VE HÜZÜN BIR YILDIZ KADAR UZAK,MUTLULUK GOZBEBEGIN KADAR YAKIN OLSUN.UMUTLARIN GERCEK,GERÇEKLERIN MUTLULUK,MUTLULUKLARIN SONSUZ OLSUN..
Etem-Murat 22.03.2006, 22:49 Birgün hayatin bütün güzelliklerinden vazgeçip ölüme sessiz sedasiz gitmek istersen, yanima gel ki sana sensiz yasamanin, sensiz olmanın ölüm oldugunu göstereyim...
Etem-Murat 22.03.2006, 22:50 Dünyada 2 renk gül olsun,biri kırmızı digeri beyaz,sen beni unutursan kirmizilar solsun,ben seni unutursam beyazlar kefenim olsun.
Etem-Murat 22.03.2006, 22:51 Hayatta Dört Yanlis yaptim; Dogmak,Yasamak,Büyümek ve Umutlara Sarilmak, Bir Tek Seyi Dogru Yaptim O da SENI SEVMEK Ama Unutmusum Güzelim Dört Yanlis Bir Dogruyu Götürdü....
Etem-Murat 22.03.2006, 22:53 Ey dagları tasları herseyi yaratan rabbim herseye bir güzellik, ayri bir tat, insanlara akil, mantik, zeka verirken bu mesaja aptal aptal bakan bu salagi niye unuttun..
Etem-Murat 22.03.2006, 22:55 TATLI BIRI VARDI SEVILMEYE DEGER GUZEL BIRI VARDI, GORULMEYE DEGER, IYI DOSTLAR VARDI OZLEMEYE DEGER. AMA BIRI VARDI KI CAN VERMEYE DEGER TABII KI ANLARSA EGER!
Etem-Murat 22.03.2006, 22:57 USANDIM YESERMEMIS UMUTSUZ BAHCEYI BEKLEMEKTEN,USANDIM,TARLA KUSUNUN SESINDEN USANDIM BU YUREKTEN KENDIMDEN USANDIM DURUP DURUP SENI OZLEMEKTEN:-((
Etem-Murat 22.03.2006, 23:02 Zirvelerden yuvarlanırsa kaldırmaya gücüm yeter dağların taşını, ama ağlama gülüm kaldıramam kirpiklerinden dökülen tek bir damla gözyaşını...
Etem-Murat 23.03.2006, 12:05 1. Şu şalvar Sivas’tan geldi
Şöyle ayak ata ata
Kalk gidelim sürmel’eşim
Köyüklerde yata yata
2. Hep kırılın Çördüklüler
Bizim oda yaslanıyor
Altıpatlar gümüş saat
Eşim yok da paslanıyor
3. Erzincan’ın koğuşunda
Bekir oğlan hastalanmış
İrecep’e kayıp diyorlar
Duyun dağlar Yusuf d’ölmüş
4. Koca değil, karı değil
Daha yaşı yarı değil
Elden evvel tezker’almış
Her yiğidin kâri değil
5. İstanbul’dan Durak gelmiş
Ben de onu nazlıyorum
Öldüğünü bilmiyom da
Asker yolu gözlüyorum
6. Havalı gönlüm havalı
Yaylamız keklik yuvalı
Ayan olsun sürmel’eşim
Martin duvarda dayalı
Etem-Murat 23.03.2006, 12:17 DÜŞÜNCELERİNİ TAM VE YERİNDE KELİMELERLE İFADE EDEMEYEN İNSAN, YANLIŞ TARTILARLA TAM İŞ GÖRMEYE ÇALIŞAN SATICIYA BENZER.”
Etem-Murat 23.03.2006, 12:18 DÜNYADA BİR ÇOK YETENEKLİ KİŞİLER, KÜÇÜK BİR CESARET SAHİBİ OLAMADIKLARI İÇİN SİLİNİP GİTMİŞLERDİR.”
Etem-Murat 23.03.2006, 12:21 İKİ İNSANIN İYİ GEÇİNMESİ HİÇ KUSURSUZ OLMALARIYLA DEĞİL, BİRBİRLERİNİN KUSURLARINI HOŞ GÖRMELERİYLE SAĞLANIR."
Etem-Murat 23.03.2006, 12:22 AKILLI KONUŞUR, ÇÜNKÜ SÖYLEMEK İSTEDİKLERİ VARDIR; APTAL KONUŞUR, ÇÜNKÜ KENDİSİNİN BİR ŞEYLER SÖYLEMEK ZORUNDA OLDUĞUNU SANIR."
Etem-Murat 23.03.2006, 12:31 Asker Ettiler Beni Kıdemli Çavuş
Gurbet Ellerinde Oldum Bir Berduş
Hiç Başıma Gelmedi Böyle Bir İş
Uçun Kuşlar Uçun İzmir’e Doğru
Anadan Babadan Yardan Hiç Haber Yok Mu
Güverteye Çıktım Uzandım Yattım
Komutanı Görünce Selama Kalktım
Anayı Babayı Sılaya Attım
Evimizin Önü Duttur Geçilmez
Bağımızda Sıktır Seçilmez
Bir Ben Ölmeyinen Ordu Bozulmaz
"
Etem-Murat 23.03.2006, 12:35 Ağ Gelin De İndi M'ola Yayladan (Ağ Gelin)
Kaşın Değil Gözün Beni Söyleden (Ağ Gelin)
Bu Güzellik Sana Kadir Mevla'dan (Ağ Gelin)
Alırım Ahdımı Koymam Kız Sende (Ağ Gelin)
Ağ Gelin De Oturmuş Daşın Üstüne (Ağ Gelin)
Daramış Zülfünü De Kaşın Üstüne (Ağ Gelin)
Bir Selamın Gelmiş Başım Üstüne (Ağ Gelin)
Ölürem (De) Ahdını Koymam Kız Sende (Ağ Gelin)
Yüce Dağ Basında Da Yayılır Yılan (Ağ Gelin)
Göç Etmiş Aylesi Evleri Viran (Ağ Gelin)
Var Mı Bu Dünyada Sevdiğin Alan (Ağ Gelin)
Alırım Ahdımı Koymam Ağ Gelin Sürmelim
Etem-Murat 23.03.2006, 12:37 Allı Durnam Bizim Ele Varırsan
Şeker Söyle, Kaymak Söyle, Bal Söyle
Gülüm Gülüm, Kırıldı Kolum,
Tutmuyor Elim,Durnalar Hey
Ah Gülüm Gülüm, Yar Gülüm Gülüm
Kız Gülüm Gülüm, Durnalar Hey
Eğer Bizi Sual Eden Olursa
Boynu Bükük, Benzi Soluk Yar Söyle
Allı Durnam Ne Gezersin Havada
Arabam Kırıldı Kaldım Burada
Gülüm Gülüm, Kırıldı Kolum,
Tutmuyor Elim,Durnalar Hey
Ah Gülüm Gülüm, Yar Gülüm Gülüm
Kız Gülüm Gülüm, Durnalar Hey
Ne Onmamış Bir Kulmuşum Dünyada
Akşam Oldu Allı Durnam Dön Geri
Etem-Murat 23.03.2006, 12:38 Evlerinin Önü Yoldur
Yoldan Geçen Karakoldur
Gurban Olam Sarı Gelin
Gel Destini Bizden Doldur
Al Fadime'm Bal Fadime'm
Yanakları Gül Fadime'm
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadime'm
Şu Dağların Burcu Musun
Kız Boynumun Borcu Musun
Gurban Olam Sarı Gelin
Sen Kötünün Harcı Mısın
Al Fadime'm Bal Fadime'm
Yanakları Gül Fadime'm
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadime'm
Evlerinin Önü Şatır
Atlı Geçer Güpür Güpür
Gurban Olam Sarı Gelin
Gel De Bizim Evi Süpür
Al Fadime'm Bal Fadime'm
Yanakları Gül Fadime'm
Uyan Uyan Sabah Oldu
Namazını Gıl Fadime'm
Koyun Yola Dizilirdi
Bağlı İpler Çözülürdü
Ahranımış Gavur Oğlan
Buz Olsaydı Çözülürdü
Etem-Murat 23.03.2006, 12:41 Cuma gelir Perşembeden
Evde duramam bilmem neden
Toprak oldu güzel beden
Sana gelsem ferahlarım
Toprağını kucaklarım
Gazel oldu yapraklarım
Oğlum sen gitti gideli
Kara yazı ak olur mu
Silinir de pak olur mu
Dertli anan yok olur mu
Oğlum sen gittin gideli
Sensiz bir an duramazdım
Her geçenden soramazdım
Şiirini kendim yazdım
Oğlum sen gittin gideli
Etem-Murat 23.03.2006, 12:43 Utan kara yerler utan,
Saçlarıda tutam tutam,
Kara yeri vatan tutan,
Babam oğlu genç kardeşim.
Dağda bayırda gezen,
Koyunu arkadaş eden,
Bir gün yüzü gülmeyen,
Kadersiz babam oğlu.
Daşdan yastıklı,
Keçeden yorganlı,
Gençliği kara topraklı,
Kadersiz babam oğlu.
Etem-Murat 23.03.2006, 12:45 Sabahtan sabaha da okunur ezan
Dizlerim tutsa da bastığın yerleri gezem
Gözlerimin yaşı mürekkep olsa da
Sana hergün mektuplar yazam.
Alemim var alemim var
Dividim var kalemim var
Uçan kuşlarınan babam oğlu
Sana selamım var.
Bir yel esiyor bir yel esiyor urumdan
Gonca gaflet kalkmaz oldu serimden
Güvendiğim bir sen idin babam oğlu
Hiç tutmadın elimden.
Etem-Murat 23.03.2006, 12:46 Toprak olsam yarga yarga yarılsam,
Sel olsam da bölge bölge bölünsem,
Buralarda geçirdim fırsatı kuzum,
Mahşerde bulsam boynuna sarılsam.
Altınızda taşlar batar,
Üstünüzde otlar biter,
Öpemediğim o tatlı canlarını kuzum,
Yılanlar çayanlar yutar.
Niğde’den yüklediler göçünü,
Doktor hekim gelmiş bulmamış çareni,
On sene üç ay oldu kuzum,
Taramamış saçını.
Evimizin uğru üç ağaç incir,
Ellerim kelepçede kollarım zincir,
Eğer gel dersen kuzum bana,
Kırarım zinciri varırım sana.
Yedi devem varda yedisi de elimde,
Yedi yaram varda yedisi de kolumda,
Gelme kuzum gelme benim üstüme,
Sarı Abdullam var benim serimde.
Bir taş attım karlı dağın ardına,
Vardı düştü sarı Abdullamın yurduna,
Gecelere dek geldin kuzum,
Melhem olmadım da senin derdine.
Niye ben seveyim de,
Kara toprak sarılsın,
Seni vuran eller Abdullam,
Köklerinden kırılsın.
Emen çöllerinde kalan kuzum,
Anasız babasız ölen kuzum,
Yalnız kuzusu,
Anasız babasız kalan kuzum.
Etem-Murat 23.03.2006, 12:48 Oldu mu Kadir Mevlam bu da oldu mu
İsmailiminen noksanların doldu mu
Dosta düşmana da gülünç ettin
Buda oldu mu
Yeter olsun mevlam yeter olsun
Bunca çektiğim çilelerim dolsun
Benim kaderime gülende
Benden daha beter olsun.
1967 dernek serkan20 23.03.2006, 14:29 GERÇEKTEN GÜZEL ŞİİRLER TEBRİK EDİYORUM YAZANLARI
Etem-Murat 23.03.2006, 19:43 Asker Ettiler Beni Kıdemli Çavuş
Gurbet Ellerinde Oldum Bir Berduş
Hiç Başıma Gelmedi Böyle Bir İş
Uçun Kuşlar Uçun İzmir’e Doğru
Anadan Babadan Yardan Hiç Haber Yok Mu
Güverteye Çıktım Uzandım Yattım
Komutanı Görünce Selama Kalktım
Anayı Babayı Sılaya Attım
Evimizin Önü Duttur Geçilmez
Bağımızda Sıktır Seçilmez
Bir Ben Ölmeyinen Ordu Bozulmaz
SEMİH-58 23.03.2006, 19:51 HEPSİDE BİRBİRİNDEN GÜZEL ELLERİNİZE SAGLIK
serhankaburcuk 23.03.2006, 19:58 Aç Kapıyı
Aç kapıyı, haber var,
Ötenin ötesinden!
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.
Biz geldik, bilen bilsin!
Gönül gönül girilsin,
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden...
serhankaburcuk 23.03.2006, 19:59 Aşk ve Korku
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah'tan nasıl korkmaz, insan O'nu sever de...
SivasLady 23.03.2006, 23:59 EY TÜRK KADINI !
BİRİNCİ VAZİFEN BULAŞIK,ÇAMAŞIR VE KOCANA SAHİP ÇIKMAKTIR.
MEVCUDIYETININ YEGANE TEMELI BUDUR.
KOCAN EN KIYMETLI HAZINENDIR.
SENI BU HAZINEDEN MAHRUM ETMEK ISTEYECEK KAY-N-A-N-A-N,
KAYNATAN VE GORUMCELERIN OLABILIR.
BIRGUN EVLILIGINI KURTARMAK MECBURIYETINE DUSERSEN,
VAZIFEYE ATILMAK ICIN BULASIK VE CAMASIRI DUSUNMEYECEKSIN.
BU DURUM ELEKTRIGIN VE SUYUN KESILDIGI ANDA ORTAYA CIKABILIR.
EVLILIGINE TECAVUZ ETMEK ISTEYEN KAYNANAN KAYNATAN
VE GORUMCELERIN HAYATTA EMSALI GORULMEMIS,
BIR GALIBIYETIN MUMESSILI OLABILIRLER.
HAYATTA KILIBIK KOCAN ZOR BIR IHTIMALDE OLSA BASKA
KARILARA GOZ DIKMIS, OLABILIR.
AILENIZ FAKRU ZARURET ICINDE HARAP VE BITAP DUSMUS, OLABILIR.
EY ASIL TURK KADINI ISTE BU AHVAL VE SERAIT ICINDE DAHI
VAZIFEN YUVANI KURTARMAKTIR.
ANASININ KUZUSU OLAN KOCANI ADAM ETMEK SENIN ELINDEDIR.
IHTIYAC DUYDUGUN MERDANE DOLABIN SOL UST KOSESINDE SAKLIDIR.
HADI KOLAY GELSIN :D
IHLAMURLAR ALTINDA(İNTİZAR)
KAR TANESI GIBI NAZLI
KUS KANADI GIBI KIRIK
YAR TENINE HARAM DEGDI
ZAMANSIZ BU AYRILIK
KALBIMI GÖMDÜM TOPRAGA
IHLAMURLAR KAN AGLADI
NASIL BIR VEDADIR BU YAR
GÖZYASIN GÖZÜMDEN DAMLADI
DILLERIM LAL DOKUNMAYIN
ASKI BENDE, SOKULMAYIN
BASIMI BANA (YERE) EGDIRDIR
BU YARAYI KANATMAYIN
EL YASTIGI YABAN GELMEZMI
ICIN BENIM KADAR ÜZÜLMESMI
HER DÜNYADA AHIM PESINDE
ASKIN BANA HESAP VERMEZSMI...
cindysivasli 24.03.2006, 13:45 teşekür ederim, desteğiniz de, eleştirilerinizde benim için önemli :)orhanbey yürekten kutluyorum.anne-bizim türkümüz demek gidiyorsun-eşkiysenssizken yıkık sevdalar inanın tiryaki oldum.27 şiirinizide ezberledim.başarılar diliyorum.sivaslı olmak ayrıcalıktır.
Etem-Murat 24.03.2006, 15:46 Ilık bir rüzgâr esti buradan,nerden geldiğini bilemedim,Nereye gidiyorsun dedim,
özlenen her şeye dedi,benimde aklıma sen geldin;çünkü buralarda özlendin…
Rüzgar alabildiğine hırçın, yagmur alabildiğine inatçı, yüreğim ise onlara inat sanki bir liman, tipki gözlerindeki huzur gibi.
Güneşin buz tuttuğu yerde bir alev görürsen bil ki o yalnız senin için yanan kalbimdir.
O kadar güzelsin ki yüzüne bakamıyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamıyorum. Dolanıp sarasım geliyor saramıyorum. Öylesine bağlanmışım ki sensiz duramıyorum.
Ya gözlerin aklımda
Yada aklım adında
Ya hayalin karşımda
Ya Sesin kulagımda
Ya ben çıldırıyorum
Yada çok seviyorum
Ya sevmek çok güzel
Yada sevilen çok özel..
Ask, gülü dikeniyle avuçlamaya benzer. Ellerin kan içinde kalir ama dikenlerinden hesabini, gülden soramazsin.
Sen varya sen, ayni sigaram gibisin. Dumani gözlerin, külü dudaklarin. Yalniz aranizda bir fark var. Sigarami ben, beni ise sen yakiyorsun.
Seni ne kadar sevdigimi ögrenmek istersen yere düsen her yagmur damlasini tutmaya çalis.Tutabildiklerin senin sevgin,tutamadiklarinsa,benim sana olan sevgimdir.
Sen Tanrıya dilenen dilek, göklere uzanan ellerimsin. Sen gözümden süzülen yas, tek düşüncem, hasretimsin. Sen yasadigim ömür, en güzel günlerimsin.
Seni yildizlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici, çekici ve güzelsin, ama aranizda tek fark var, onlar milyonlarca sen birtanesin..
Ne insanlar tanidim yıldızlar gibiydiler. Hepsi göklerdeydi, parliyordu. Ama ben seni, günesi seçtim. Bir günes için bin yildizdan vazgeçtim.
Sen benim hayatımda oldugun sürece ne sen kimseye rakip, ne de kimse sana rakipti. Çünkü sen benim için daima tektin.
Gecemidir insanı hüzünlendiren Yoksa insanmidir hüzünlenmek için geceyi bekleyen?Gecemidir seni bana düsündüren,Yoksabenmiyim seni düsünmek içingeceyi bekleyen?
Sen en büyük sevgiyi hak edecek kadar mükemmel ama herkesin hak edemeyecegi kadar özelsin..
Eger geceler seni düsündügüm kadar uzun olsaydi, sabah hiç olmazdy.
Gözlerinden süzülen bir damla yas olmak isterdim. Gözlerinden dogup, yanaklarindan süzülüp, dudaklarinda ölmek için..
Seni çok özledim. Seni her özledigimde kalbime bir yildiz çizdim. Seni ne kadar özledigimi bilmek istermisin? Sayende bir gökyüzüne sahibim canim!
Sen hiç denizlerin dibine bakinca yemyesil ormanlari gördün mü? Imkansiz deme! çünkü ben senin gözlerine bakinca ölülerin bile sahit olmadigi o cenneti gördüm.
Askim; gökyüzünde bir yıldız seç. Senin kadar güzel ve parlak olsun. Benim içinde bir yildiz seç, parlakligi önemli degil yeterki sana yakin olsun..
Sen çatlayan dudagimda bir damla su, içimdeki yasama tutkusu, avuçlarima düsen kar tanesi. Sen! Sevgilim, Sevdigim, Taptigim, Herseyimsin. S.Ç.S. Bebegim..
Bir gece ay bana sordu neden seni aglatan bir kızla berabersin? Aya baktim ve dedimki Sen hiç gökyüzünden vazgeçebilirmisin..?
Ne aradıysam bilki sende bulmuşum.
Senden öncesi yoktu
Seninle var olmuşum.
Sende bütün özlemler.
Sende bütün gelecek.
Beni bende arama.
Ben artik sen olmuşum.
Rüzgar alabildiğine hırçın, yağmur alabildiğine inatçı, yüreğim ise onlara inat sanki bir liman, tıpkı gözlerindeki huzur gibi.
Günesin buz tuttugu yerde bir alev görürsen bil ki o yalniz senin için yanan kalbimdir.
O kadar güzelsin ki yüzüne bakamyyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamyyorum. Dolanyp sarasym geliyor saramyyorum. Öylesine ba?anmy?ym ki sensiz duramyyorum.
Ya gözlerin aklimda Yada aklim adinda Ya hayalin karsimda Ya Sesin kulagimda Ya ben çildiriyorum yada çok seviyorum Ya sevmek çok güzel Yada sevilen çok özel..
Ne aradiysam bilki sende bulmusum Senden öncesi yoktu seninle var olmusum Sende bütün özlemler Sende bütün gelecek Beni bende arama Ben artik sen olmusum.
Etem-Murat 24.03.2006, 16:24 Ne dil yeter seni anlatmaya,
Ne göz kıyar sana bakmaya,
Ne ellerim dayanır sana dokunmaya,
Ne kollarım uzanır seni sarmaya
Hiç ömür yeter mi?
Bir sen daha bulmaya bitanesi...
Bir nasihat: Kendine dikkat et.
Bir rica: Sakın değisme!
Bir Dilek : Beni unutma.
Bir Yalan : Seni hiç sevmiyorum.
Bir Gercek : Seni çok özlüyorum.
Gecenin karanlığında, güneşin ışığında,
Suyun damlasında, selin coşkusunda
Kimi yanımdasın kimi rüyamda
Ama hep aklımdasın sakın unutma......
Biliyorum bugün kulakların bir başka çınlayacak, anlayacaksın seni yine nasıl andığımı, özlediğimi. Ellerin titreyecek, gözlerin yollarda kalacak, sende hissedeceksin yüreğimde neler hissettiğimi!
Bırakma beni sevdiğim gidişine dayanamam,
Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam…
Dönerim dersin ama kadere inanamam,
Bıraktığın anılarınla, ben sensiz yasayamam
Bakışlar vardır insani ömür boyu ağlatan.
Yollar vardır aşılması güç olan.
Kalpler vardır acılarla parçalanan.
Ve insanlar vardır hiç unutulmayan.
Sanma beni sevipte bırakanlardan.
Benim sevgim mezara kadar olandan
(silindi)
Senin kanadın olmak isterdim
Ben olmadan uçma diye
Senin baharın olmak isterdim
Ben olmadan açma diye
Benim için seni görmek suya benzer
Seninle yasamak ise nefes almaya
Susuz üç gün yaşarım ama nefes almadan asla
Sana ne demeliyim bilmiyorum,
Güneşim desem güneş batıyor,
Hayatım desem hayat kısa,
Gülüm desem oda soluyor,
Sana canım demeliyim.
Çünkü bu can seninle yaşıyor..
Sen bir pınarsın içilen ama kanılmayan, Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan, varlıgına doyulmayan, yokluğuna dayanılmayan..
Canımdaki her nefes nefesine eklensin, içimdeki her nefes hayalinle demlensin, bırak bu gönlüm varlığınla renklensin, sen benim gönlümde yaşadıkça özelsin!
Sen güllere özenme güller sana özensin.
Üzme tatli canini sen güllerdende güzelsin.
Sevgi kadar özgür Özgürlük kadar özelsin.
Bir gülsen dünyalara bedelsin.
Bir umut vardır hiç tükenmeyecek,
bir hasret vardır çekilmeyecek, birde ölüm vardır,
bir gün elbet gelecek ama sana olan sevgim ne ölecek ne de bitecek
Sevgilerin en güzeli seni sevmek
Özlemlerin en güzeli seni özlemek
Ve hayatin tadı sabah kalktığında senin var olduğunu bilmek
Etem-Murat 24.03.2006, 22:33 Köyümüzün suyu ve toprağı boldu.
Paramız olmayınca ellerin oldu.
Babam çaresini Avrupa da buldu
Fazla kalmam diyerek gitti Avrup'ya.
Bir Öküz parasıyla dönerim diyerek.
Vedalaştı bizimle mantısını yiyerek.
Düşmüştü yollara hem de yürüyerek.
Çabuk dönerim diyerek gitti Avrupa'ya.
Varını Yoğunu bu yolda verdi.
Bir seneye kalmaz dönerim derdi.
Bizleri canından da çok severdi.
Tez dönerim diyerek gitti Avrupa'ya.
Gözünün yaşını saklıyordu bizden.
Mektuplar beklerim diyordu sizden.
Yavaş yavaş kaybolurken gözden.
Çok durmam diyerek gitti Avrupa`ya.
Komşular toplanmıştı yollamak için.
Dedem dua ediyordu evladı için.
Niçindi bu ayrılık bilmem ki niçin.
Seneye dönerim diyerek gitti Avrupa`ya
Derdini söylemekten çekinirdi bizlere.
Çok önem verirdi söylenen sözlere.
Tebessümle bakarak mahzun yüzlere.
Merak etmeyin diyerek gitti Avrupa`ya.
Bizden ayrılırken nasıl ağlamıştı.
Hoşca kalın diyerek el sallamıştı.
Belli ki söyleyecek söz Kalmamıştı.
Göz yaşıni silerek gitti Avrupa`ya.
Köyünün havasını çekerken içine.
Bir aah çekmişti ki ölürcesine.
Kolay dönemiyeceğini bilircesine.
Dua edin diyerek gitti Avrupa`ya
Etem-Murat 24.03.2006, 22:34 Gelince ramazan baslar yarismak.
Camiye dogru akin akin kosusmak.
Teravihle, sohbetle yeniden tanismak.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur.
Günes batarinca aksam iftar yapilir.
Teravih den sonra birazdan yatilir.
Safak atmadan sahura kalkilir
Gurbette da ramazan ne güzel olur.
Gurbette da Ramazan bir baska baslar.
Herkes vaiz olur nasihate baslar.
Hep beraber baslayalim der arkadaslar.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur.
Avrupa nin yerli halki hiristiyandir.
Bizim icin buralar uzak bir diyardir.
Bütün bunlarin ayri ayri önemi vardir.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur.
Bu güzellik bulunmaz baska dinlerde.
Oruc tutmak ne güzeldir gurbet ellerde.
Ramazan boyu kur an okunur dillerde.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur.
Fitrelerle zekatlarla fakirlerde sevinir.
Cami de hocalar fazilete deginir.
Hakkidir Müslümanlar dini ile övünür.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur.
Hele Kadir gecesi hep birlikte cosariz.
Iftari yapar yapmaz camimize kosariz.
Bir geceyi sanki bin ay gibi yasariz.
Gurbette da ramazan ne güzel olur.
Oruc bitince pesinden bayram yapilir.
Küsler barisir bütün kinler atilir.
Oruc tutmayan da tutanlara katilir.
Gurbette da Ramazan ne güzel olur
Etem-Murat 24.03.2006, 22:35 Bir nesil bekliyoruz soyluların soyundan.
Tekbirlerle gelecek Kur an ın yolundan.
Örnekler alarak peygamberin huyundan.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, hakkı hakim kılacak.
Mazlumlarin üstüne, Güneş gibi doğacak.
Zalimlerin zulmünü, adaletle boğacak.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, Dünyaya nam salacak.
İlim deryasının dibine, damgasını vuracak.
Topyekûn insanlığa, hakikatı sunacak.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, insanları çok sevecek.
Bir tek insan aç olsa, o bir şey yemeyecek.
Bir fedakar aransa, ben varım diyecek.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, Dünyaya yayılacak.
Gittiği her yerde, şerefiyle anılacak.
Bütün insanlık ondan, feyizler alacak.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, yüzümüzü ak edecek.
Paslanmış kalpleri, şanıyla pak edecek.
Dört gözle bekliyoruz, geldi ha! gelecek.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, korku nedir bilmeyecek.
Zalimlerin üstüne, arslan gibi kükreyecek.
Allah tan başkasına, boyun bükmeyecek,
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil.
Bir nesil bekliyoruz, hakkıdır bu halkın.
Hakka teslim olanların zaferi çok yakın.
Bunlarda olacak mı demeyin ha sakın.
Yola çıktı geliyor, beklenen nesil
Etem-Murat 24.03.2006, 22:41 Diner bu yagmurlar biraz yas kalir
gecer bunca yil yorgun bir beden kalir
hayat acilarla her gün gelir geçer
bir gün yine serap her sey bos kalir
sitemler dökülür tatli dillerden
mutluluk beklerken hep gönüllerden
dost belledigim sicak ellerden
geriye atilmis serap bir durmus kalir
bunca dostlar olmus görsene
içindeki yangini sönmüsgörsene
gidenleri geri dönmüs görsene
sevginle orada bir savas kalir
tedirgin günlerdir ardinda kalan,
kirletir her seyi tatsiz bir yalan
bütün asiklari koynuna alan
karanlik gecelerde serap bir durmus kalir
Etem-Murat 24.03.2006, 22:42 kirilsin disler kopsun firtina
hakikati bilmeyen vijdan aglasin
sen yürü geriden gelen bulunur
sürüyü terk eden çoban aglasin
ümitsizlik nedir en büyük zillet
gonca iken solan güller aglasin
haksizlikmi gördün haykiracaksin
bir görüp bir susan gözler aglasin
damlalar birikip çaglayan olur
bu yolda akmayan kan aglasin
atlilar elbet gelecek birgün
savastan kaçan asker aglasin
ben kendime bir yok buldum
bana yüz vermeyen kizlar aglasin
Etem-Murat 24.03.2006, 22:44 Bir safak vakti ölüm haberimi duyacaksin
Gökten bir yildiz düsecek avuslarina
Kan bürüyecek gözlerini aglamaktan
Dudaklarin patlayacak adimi haykirmaktan
Ellerin buz tutacak üsüyeceksin
Anilardan tabuta çiçek öreceksin adima
Gözlerin görmeyecek o zaman kainati
Belkide bikacaksin yasamaktan
Derinden ic çekismelerinde ahim büyüyecek
Ardimdan kosacaksin yalin ayak
Yoklugum aci gelecek ölmek isteyeceksin
Isteyeceksin biliyorum zalim
Etem-Murat 24.03.2006, 22:45 mezar bekcisi kalkti yerinden
tuttu binlerce ölüyü soru yagmuruna
bu ne yapmis dedi hirsizlik yapmis
atin cabuk bunu atese
o ne yapmis dedi yalan soylemis
o zaman onuda atin atese
sonra sira bana geldi
bu ne yapmis dedi o serap adinda bir kizi sevmis
birakin onu ozaman o yanmis yanacagi kadar
Etem-Murat 24.03.2006, 22:46 [B][I][zaman acimasizligiyla ünlüdür
zamanin ne zaman geçtigini anlayamazsin bile
ben beyaz olu verir saçlar gözlerde bitmeyen yaslarla
hiç kimsenin dost oldugunu görmedim
paran pulun hiç bir degeri yoktur karsisinda
ya gençligini çalar senden yada sevdiklerini
dogdugun yerden bile uzak kalirsin istemeyerekte olsa
dogdugunda bir noktadan baslatir seni
ama nerde nezaman ölecegin meçhuldür
aslinda zaman gelip geçicidir
ama üzerinde tasidigi izler kalicidir
unutamazsin ne kadar istesende
Etem-Murat 24.03.2006, 22:47 yerine kimseyi koyamadigim
varligin kanimda dolasan zehir
gözlerin bakmaya doyamadigim
içtikce dahada susatan nehir
sen bir sonbaharda sevdigim kadin
kalbimde açilan derin yaraydin
simdi dudagimdan düsmüyor adin
adin yüregime vurulmus mühür
hasretin zirhini delemiyorum
kosup kollarina gelemiyorum
seni aklimdan hiç silemiyorum
askin irademi kusatan sihir
sair görmüyor artikönünü
basi dumanlidir bilmez yönünü
sorma bana gönlüm vuslat gününü
vuslat ulasilmaz uzak bir sehir
Etem-Murat 24.03.2006, 22:49 Yaklasinca ecel,insan garipligini hisseder.
Çikti mi son nefes,yan tarafa düser eller.
Göz bebegin siser,gözler açik gider.
Bir sey isitemezsin,isitme duygularindan
Çekerler ruhunu,parmak uçlarindan.
Dikilmis gözler,ruhun çikisini seyreyler.
Ruh azar azar çekilir,dermanin kalmaz.
Insanin isitmesi,ruh çikincaya kadar kaybolmaz
Bakislar iki tarafa kayar,gözler açik gider.
Ruhumuz bu eskiyen elbiseyi atar.
Amelinle kendini atesten kurtar.
Son bag koptugu zaman,gözler açik gider.
Bilmis ol,her nefis ölümü tadacak .
Ilâhi kitap da, tekrarlandi tekrarlanacak.
Beden terler,ruh çikar,gözler açik gider.
Bunlar hep gerçek,sen beyhude san.
Ruhun çekilip,son bagin kopacagi zaman.
Dilin tutulur,çenen düser,gözler açik gider.
Etem-Murat 24.03.2006, 22:50 Ters yönde ömrümün
diger yokusundayim,
Ters yönde ömrün
en ugursuz kiyilarinda
Kim bilir hangi yagmurdan kalan
Bir çig damlasiyim,
Kurumus bir irmagin
unutulmus yataginda...
Önceden bir sihirdi o ! Yok oldu !
Bir isikti...geldi, gitti, söndü !..
Oysa, sana ebediyen esir gelmistim
Gerilimden yüreginin hafifligini
Özlemistim,
Beyhude serinligini.
Sinsice günesin özenle yaktigi
Sakaklarinda sakladigi / yanik
lekelerine özenmistim !
Yüzündeki simsicak kislari sevmistim
Buharli camlarimda
Nemli havasini kirik gülüslerinin
Islak dudaklarinda...
Bir sihirdi o...Yok oldu !
Bir isikti...geldi, gitti, söndü !
Etem-Murat 24.03.2006, 22:52 sen bizim daglari bilmezsin be gülüm
hele boz dumanlar çekilsinde gör
her haftasi bayram her günü dügün
hele yaylalara çikilsinda gör
bilemezsin ovalar nasildir bizde
kagnilar yollarda yoncalar dizde
saydiklarim damladegil denizde
hele bir ekinler ekilsinde gör
görmedin bizim mavi sulari
karlar eriyince kirar yulari
köpük olur beyaz sel olur sari
hele tastan tasa dökülsünde gör
sen bizim köyleri görmedinki hiç
yollari çamur evleri kerpiç
o kirli kabukta en temiz iç
hele bir yakindan bakilsinda gör
Etem-Murat 24.03.2006, 22:54 DERDI KEDERI BAGRIMA BASIP GÖNLÜMDE
HER GÜN BINLERCE KERE DIRILIP ÖLDÜM DE
DALINDA SARARAN BIR GÜL MISALI
CANDAN SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
BIR GÜZEL SEVDIM ODA BENIM ÜSTÜMDE
NE GEÇTI ELIME,KIRILIP KADERIME KÜSTÜMDE
YÜCE DAGLARDA ERIYEN KARLAR MISALI
CANDAN SEVENIM OLMADI ERIDIM MUM GIBIDE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
VEREMEDIM!SEVGI GÜLLERI KALDI ELIMDE
DERDIMI ANLATAMADIM TÜY BITTI DILIMDE
ANA SEVGISINE MUHTAÇ BIR ÇOCUK MISALI
VERMEDIN,SENDEN SEVGI DILENDIM DE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
BU ASKIN BITECEGINI ÖNCEDEN SEZDIMDE
GÖNÜLDEN SEVEN OLMADI DÜNYAYI GEZDIM DE
TANRIDAN AF DILEYEN GÜNAHKAR BIR KUL MISALI
ACIMADIN DIZ ÇÖKÜP ÖNÜNDE AF DILENDIM DE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
SEVDIREMEDIM KENDIMI SANA SAGLIGIMDA
ÜZÜLÜP AGLAMA SAKIN ÖLDÜGÜMDE
GÜNESE,SUYA MUHTAÇ BIR GÜL MISALI
ISIGIM OLURSUN DEDIM,BELKI GÖZÜMDE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
SEVGININ YERI KALMADI BENIM GÖNLÜMDE
KADER BIR GÜN OLSUN GÜLMEDI ÖMRÜMCE
YAVRUSUNDAN KOPARTILMIS BIR CEYLAN MISALI
ASK ATESI ILE YANIP YANIP SÖNDÜMDE
BIR SEVENIM OLMADI BENI ÖMRÜMCE
Etem-Murat 24.03.2006, 22:56 Bir Garip Yolcu
Birkaç kisinin yardimiyla trene bindi. Tren oldukça kalabalikti. Kompartimanin bölmeleri dolu olmamasina ragmen, içerideki birkaç kisi tarafindan kilitlenmis; kapatilmisti. Binen her yolcunun gözleri kompartiman kapilarina kilitleniyor; bos oda ariyordu.
Iki kompartimanin birlestigi gürültülü, soguk ve kalabalik olan ara yerde kalmasi olmazdi. Yanindakine utangaç, ezik bir sesle:
-Kardes! Beni içeriye tasir misin? Dedi.
Iri yapili adam, kollarina aldigi gibi kompartimanin koridoruna daldi. Birkaç odanin kapisini yokladi; kapilar duvar olmustu. Sinirli, titreyen bir sesle:
¬ -Adamlara bak! Odalar bos. Iki kisi girmis, kapiyi kilitlemis; sanki babasinin mali, dedi.
Yapacak bir seyi yoktu. Çaresizlik içinde oraciga birakti. Yanina dikildi. Acima duygusunun verdigi burukluk yüzüne yansidi. Yüregi sizladi; vücudunu bastan sona kaplayan karincalanma hissetti. Tüyleri diken diken oldu. Gelip geçenlerin ayaklari altinda olmasi, kizginligini artirdi. Hisimla bir kez daha bakti oda kapilarina.
Koridor hinca hinç dolu. Balik istifi gibi kalabaliktan yükselen ugultu kapladi boslugu. Gecenin islak sogugu açik olan pencerelerden içeri dalip yüzlere yapisti. Bir de sigara dumaninin verdigi sikinti...
Bir süre geçti. Gece derinligine uzadi. Zamanla raylarin tikirtisi galebe çaldi koridora. Kompartimanin koridorunda oturan, saçlari yanlardan hafif kirarmis, kirk yaslarindaki bu adamin yanina çömelen birisi:
-Abi! Sen yemek vagonuna git. Orada oturacak yer var, dedi.
-Çok sevindi yürüyemeyen adam:
-Çok iyi olur, dedi parlayan gözleriyle; yardim eder misin?
-Elbette, diyerek kollarina aldi.
Agir aksak ilerlediler. Yemek vagonuna ulastiklarinda, karsilarinda vagon görevlisi oldugu kiyafetinden anlasilan adamin gür sesiyle durdular:
-Hop, hooop! Nereye hemserim! Diyerek, girmelerini istemez bir tavirla azarladi.
-Çay içmek istiyoruz, diyen sesi çatallasti.
Kendisinin dilenci yerine koyuldugunu görünce bir kez daha yikildi, içi burkuldu. Kabullenmis oldugu bu durumunu bir kez daha düsündü. Simsiyah gözlerinde hüzün firtinalari esti. Kirarmis sakallarinin çevreledigi yüzünü bikkinligin, yilginligin karsiligi olan bir ifade kapladi. Uçuruma yuvarlanan bir arabanin hurdaya dönmüs hali gibiydi; bîtap, yorgun ve halsiz…
Azarlanmasina tahammül edemiyordu. Ayaklari üzerinde duramamasi onun suçu mu? Ya da bu durum suç mu ki, insanlar tarafindan horlanip hakir görülüyordu.
Görevlinin simsekler çakan gözlerindeki asagilayici, hirçin ve seytani bakislarinin kontrolünde, iki kisinin bulundugu masaya karsilikli oturdular.
Vagondaki diger insanlar da görevlinin bu hareketinden rahatsizlik duyduklarini davranislariyla ifade ediyor, tavir koyuyorlardi.
Masadakilerle tanisti. Çaylar geldi. Yudumlarken konusup, kaynastilar.
Kendisini buraya getiren kisi, adinin “Hüseyin” oldugunu söyledi. Kendinden; yaptigi isten bahsetti.
Tesekkür ederek basladi, ayaklarini kullanamayan adam:
-Adim Recep, dedi. Bana çok yardimci oldun. Tren de bir hayli kalabalik. Zor oldu benim için. Allah senden razi olsun.
-Bir sey degil. Kim olsa aynisini yapardi.
-Ben her gün ayni sikintilari yasiyorum. Yardim edenler var. Ama asagilayan, bizim gibileri fazlalik görenler de...
Karanlik tünelde kalan birisinin, bir isik ararcasina gözleri daldi gitti. Çok az kullanabildigi elini hafifçe geri çekti. Agzindan su sözler döküldü:
“Hayatin tozpembe gönlün hos gibi,
Ahiret denince kalbin tas gibi.
Kalkarsin kosarsin uçar kus gibi,
Agirliklar biner dalina bir gün.”
…
Etem-Murat 24.03.2006, 22:57 Masadakiler Recep’i daha dikkatli dinlemeye basladilar. Karsisindaki insanin agzi iyi laf yapiyor; her haliyle kültürlü birisi oldugu belli oluyordu.
Söyledigi sözler de bile içinde bulundugu durumdan sikinti duydugu belli oluyordu. Yürümeye olan özlemi açiga çikiyordu.
Karsisinda oturan Hüseyin:
-Özür dilerim. Kendinden bahsetmende bir sakinca yoksa, dinlemek isterim, dedi.
-Sikilmazsan anlatirim.
-Yok. Çok sevinirim.
Hüseyin, Recep’in konusmalarindan çok etkilenmis, yan tarafta oturanlar da kulak kabartmisti.
-Hayatim bir roman gibi, dedi. Derince birkaç nefes aldi. Yilgin gözleri, sahin çabukluguyla derinlere daldi:
-Babamin on yil çocugu olmamis. Çok istemisler; yalvarmislar Allah’a. Sikinti çekmisler; üzülmüsler. Köyde çocugu olmamak bir baska zor. “Falanlarin çocugu olmadi”, demelerine çok içerlemisler. Bir gün, annem yolda yürürken, önünde yürüyen adamin: “Ey Allah'im! Bana bir çocuk nasip et. Eli ayagi olmasin. Kerim aganin çocugu var desinler”, diye sesli sesli dua ettigini duymus.
Kendi kendine:
-Sakat çocugu ne yapacak, diye mirildanmis.
Neyse, uzatmayayim. Allah nasip etmis, pes pese üç erkek çocuklari olmus. Çok sevinmisler. “Artik sirtiniz yere gelmez”, sözleriyle gururlanmis; gelecek için ümitlenmisler. Için için sevinip, sikintili geçen yillarin acisini unutmaya çalismislar.
Vagon görevlisinin sert bir ifadeyle:
-Ne içersiniz? Sorusu konusmanin kesilmesine sebep oldu.
Yan tarafta oturanlardan birinin çikismasi, görevlinin tavrini degistirdi.
-Peki beyefendi, diyerek geri çekildi.
Bu kaba davranisinin sebebi Recepti. Recep’i bir dilenci gibi algilamasiydi. Kapkara, iri gözlerini kocaman açarak:
-Görüyorsunuz iste, dedi. Toplumun bir kesimi bizi hor görüyor. Adam yerine koymuyor. Sirtlarinda bir kamburmusuz gibi davraniyor. Bu, bizi oldukça üzüyor. Su anda, bu halimle “ben buyum”, diyorum. Kabullendim; Allah’tan gelen bir imtihandir, diye düsünüyorum. Benden daha kötülerinin olabilecegini biliyorum; halime sükrediyorum.
Görevliye kizdigini gösterircesine, gözüyle isaret ederek:
-Bu adamin kaza veya herhangi bir sebeple benim gibi, ya da benden daha kötü bir duruma gelmeyecegini kim garanti edebilir? O zaman bana yaptigi davranis, kendisine yapilirsa neler düsünür acaba?
-Dogru, dedi yanda oturanlardan biri:
-Bizim de basimiza gelebilir. Çok dogru söylüyorsun, diyerek biraz daha yakinlasti.
Recep, kendisine gösterilen ilgiden mutlu oldugunu belli eden bir tavirla konusmasina devam etti:
-Ilkokul çaglarinda baslamis hastaligim. Lise yillarinda birinin yardimiyla yürüyebiliyordum. Köydeki hayat zordu, iki karis toprak; tüm aile için yeterli degildi. “Okuyacagim”, dedim. Babam, yatili olarak okumami sagladi. Annem, “acaba sözlerimle Allah’a asi oldum da, basimiza bunlar geldi” diye üzülür; tövbe ederdi.
Masadakiler soluksuzca dinlemeye devam etti:
- Okul yillari zordu, çok zor. Her an birine ihtiyaç duyarak yasamak, üzüyordu. Sikintiya düsüp, çikmazlara girdigim oluyordu. Gençlik duygusu ile ilk zamanlarda kabullenemedim. Yolda yürürken sik sik düserdim. Düstügüm zaman, dünyam yikilirdi. Etrafima bakardim; görenler var mi diye. Yerden bir sey alirmis gibi yapardim. Baskalarinin bana acima duygusu ile bakmasina tahammül edemiyordum. Iç dünyamda kasirgalar esiyor; dinmez firtinalarla sakinlesmesi mümkün olmayan dalgalar, beni oradan oraya savuruyordu. Siir yazmaya basladim. Rahatlamanin yolu olarak düsündüm. Ilk siir kitabimi lise son siniftayken çikardim.
Hüseyin, “ben anlamistim” der gibi bakti:
-Siir kitabi ha! Belliydi zaten. Hâlâ yaziyor musunuz?
-Sonra iki tane daha kitap çikardim.
-Zor olmuyor mu?
- Zor, ama bir seyler yapmak zorundayim.
- Allah kolaylik versin.
Recep, hikâyesine devam etti:
-Okul bitti; görev aldim. Evlenme zamanim gelmisti. Durumum iyiye gitmiyordu. Daha da ilerlemesinden korkuyordum. Birisinin de benim yüzümden magdur olmasini istemedim. Evlenmek için özürlü birisini aradim… Evlenince, çocuklarimin da özürlü olmasindan korktum. Allah’a sükür hepsi saglikli oldu. Karsima çok merhametli insanlar çikti. Hep yardimci oldular. Allah’a olan güvenim tamdi. Tevekkül edeni, Allah çikmaz sokakta birakmaz, diyerek önündeki çaydan bir yudum daha çekti ve konusmasini sürdürdü:
-Sonra da, malûlen emekli oldum. Küçük bir dükkânim var. Bütün zorluga ragmen çalisiyorum. Birilerinin yardimiyla dükkânimi düzenliyorum. Kendi isimi kendim yapmaya çalisiyorum. Allah’a sükür geçinip gidiyorum. Halkin özürlüye bakis açisini degismesi gerektigine inaniyorum.
Recep oturdugu yerden hafifçe öne dogru yaslandi. Örme takkesini zor hareket eden eliyle sivazlar gibi yapti. Gözündeki derinlikte sevgi dalgaciklari olustu; karsisindakilerin gönlüne ulasti. Dalgali denizden sag olarak kiyiya çikmanin verdigi sükûnetle:
“Recep der, derdimin iste özeti:
Zehirlerde ariyorum lezzeti.
Toprak su vermedi, hava azotu.
Tomurcugum açamadi o yüzden.”
Dörtlügünü söyledi.
Konusmalariyla dinleyenleri mest etmisti. Konusmasina devam etmesini istercesine baktilar masadakiler. Recep, vaktin geç oldugunun farkindaydi. Insanlarin sikilmalarina sebep olmamak için:
-Vakit bir hayli ilerledi, dedi.
Kalkmaya hazirlananlar Recep’e:
-Görevli seni zorlarsa sakin kalkma! Diyerek tembihlediler. Iyi dileklerle oradan ayrilip kompartimanlarina gittiler.
Recep, orada kalip sonuna kadar direnmeye niyetliydi.
Görevli kisa araliklarla gelip:
-Ne içersin? Diye rahatsiz ediyor, sinsice siritiyordu.
Vagonda hâlâ oturanlar olmasin ragmen, her defasinda Recep’in yanina, yali kazigi gibi dikilip:
-Burayi terk et. Yorgunum; uyuyacagim, diyordu.
Recep’in sabir sinirini zorladi. Sonunda dayanamadi ve sert bir ifadeyle bagirdi:
-Benimle niye ugrasiyorsun? Sana bir zararim var mi? Suçum, özürlü olmak mi?
Görevlinin bocalamasi kisa sürdü. Kendisini toparladi agzini bile açmadan, geri döndü. Giderken, arkasindan Recep’in sözleri yetisti:
-Herkesi çikarincaya kadar, ben de buradayim.
Recep, yufka yüreginde bir kipirti hissetti; pismanlik duygusu sarmaladi düsüncesini. “Yanlis mi yaptim? Bagirmasam iyi olurdu”, fikri ön plana çikti.
Kendisini dilenci yerine koyup, azarlayan, asagilayan birisine bile, dedigi hakli sözlerinden pismanlik duyarak, üzülmesine sebep olmaktan korkacak kadar, insan sevgisiyle dolu olan Recep, zorunlu olarak içmekte oldugu çayi bitirdi. Bu arada vagonda oturanlardan birkaç kisi daha kalkmisti. Yanindan geçenlerin birisinden yardim istedi.
-Affedersiniz! Bana yardim edebilir misiniz? Vagondan çikmak istiyorum.
- Elbette, dedi sevecen bir tavirla kendinden yardim istenen kisi.
Adam, Recep’i kucaklayip; iki vagonun birlestigi yer olan araliga birakti.
Recep, kendisi için burayi daha uygun bulmustu. Vagonlarin koridorlari çok kalabalik; igne atsan yere düsmeyecek sekilde tiklim tiklimdi. Asiri gürültülü olsa da, gecenin ayazi boslukta cirit atsa da burasi daha rahatti.
Ceketinin yakasini boynuna sardi. Bagdas kurarak oturmus oldugu yerde, yikaninca çekilen çamasirlar gibi büzüldü.
Gecenin karanliginda, ayazin verdigi ürperti, kulaklarinda raylardan yükselen gürültü, düsüncesinde özürlülere yapilan kötü davranislarin özetiyle daldi gitti.
Titreyen dudaklarindan dökülen sözleriyle teselli buldu:
Dert etme olani, eyleme tasa,
Suç mudur eldeki o iki asa.
Böyle emreylemis ilahi yasa,
Kaderi rüzgara saliver gitsin.
Kösedeki kedi, kapidaki tazi,
Görürsün hepsi kul, kadere razi.
Insanlar kirarsa, küsersen bazi,
Ruhunla bas basa kaliver gitsin.
Insan bu, hayirla serden yogrulmus,
Kimi hep sürünür, kimi dogrulmus.
O böyle düsünür, böyle kurulmus.
Sen bundan bir ibret aliver gitsin.
…
Etem-Murat 24.03.2006, 22:58 Genç kadin, bebegin güzelligi karsisinda
büyülenmis gibiydi. Kivircik sari saçlari, iri mavi gözleri,
kalkik bir burun ve küçük kirmizi dudaklariyla
bir kartpostali andiran bebek, kadinin simdiye kadar
gördügü en cana yakin kiz çocuguydu.
Onun ipek yanaklarini doya doya öpmek ve
cennet kokusunu içine çekmek için egildiginde :
"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.
"Beni oksamaya hakkin yok senin..."
Kadin korkuyla irkilip etrafina bakindi.
Bebekle kendisinden baska içerde kimse yoktu.
Ayni sesi tekrar duydugunda bebege döndü.
Aman Allahim!.. Yeni dogmus gibi görünmesine ragmen
konusan oydu. "Bana yaklasmani istemiyorum"
diye devam etti. "Hemen uzaklas benden..."
Kadin, biraz olsun kendini toplayarak :
"Çocuklarimiz hep erkek oluyor" dedi.
"Onlar da güzel ama kiz çocuklari baska.
Bu yüzden seni öpmek istedim."
"Beni öpemezsin" diye aglamaya basladi bebek.
"Benim de seni öpemeyecegim gibi..."
"Neden ?" diye sordu kadin."Neden öpemezsin ki ?"
Bebek, hiçkiriklara bogulurken :
"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.
"Düsünürsen mutlaka bulacaksin..." Kadin, neler olup
bittigini hatirlamak üzereyken kendine geldi.
Özel bir hastanenin en lüks odasinda yatiyor
ve narkozun tesirinden midesi bulaniyordu.
Aile dostlari olan taninmis doktor,
odayi dolduran çiçeklerden bir tanesini
vazodan çikartip kadina uzatirken :
"Geçmis olsun hanimefendi" dedi.
"Basarili bir kürtajdi dogrusu.
Ha..! Sahi, "kiz"mis aldirdiginiz bebek."
Etem-Murat 24.03.2006, 23:02 AYNAROS KİLİSESİ'NE KADIN ELİ DEĞMİYOR
Yunanistan'ın üç önemli yarımadasından biri sayılan Aynaros'ta, yüzyıllardır ilginç bir gelenek sürdürülüyor. Ortodoks kilisesinin kontrolünde bulunan adaya giren kadınlar hapse atılıyor, dişi hayvanlar öldürülüyor
Avrupa'nın göbeğinde kadın-erkek eşitliğini kabul etmeyen Aynaros (Athos Dağı) yarımadasına bin yıldır kadınlar ve dişi hayvanlar alınmıyor. Yarımadada keşişlerden başka kimse yaşamıyor. Fransız haber ajansı AFP, Ayranos'daki yaşama şartlarının ve imtiyazlarının 1050 yılında Kostantinos Monomakhos'un imparatorluk fermanlarının belirlediğini açıkladı. "Kutsal Dağ" olarak da adlandırılan bu bölgeye kadınlar girdiğinde iki ay ile bir yıl kadar burada bulunan hapishanede hapsediliyor. Bölgeye giren dişi hayvanlar ise öldürülüyor. Halkidikya'nın Ege'deki üç yarımadasından en doğuda olan Aynaros'a AB her yıl milyonlarca dolar yardımda bulunuyor. Avrupa Parlamentosu 2003 yılının başında Yunanistanlı kadın milletvekili Anna Karamanou'nun da desteğiyle Aynaroz'a kadınların girmesini talep edince ortalık karışmıştı. Kısmi bir destek bulsa da PASOK milletvekili Karamanou, ülkesinde çok büyük bir öfke ile karşılandı. Kadın hakları derneklerinin iddialarına cevap veren Papa Nikodiomus, "1200 yıldır Athos Dağı'nda bu gelenek devam etmekte. Kimse bu geleneği değiştiremez. Kadınlar istiyorlarsa kendileri de böyle bir yapıp yaşasınlar" dedi.
· ATİNA
Olmadık zamanlarda olmadık şeyler hatırlar ya insan, bu haber de bana barbarlıkla suçlamak ve helen olmanın üstünlüğünü çağrıştırdı her nedense :))
Etem-Murat 24.03.2006, 23:03 ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye
Etem-Murat 24.03.2006, 23:04 Benim Babam
Bu adam benim babam
Sekiz köse kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parasi Bafra'dir cigarasi
Yüregindedir yarasi
Alti çocuk büyütmüs
Bir isçi maasiyla
Bu adam benim babam hey!
Aglama benim babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Aglama benim babam hey!
Aglama mazlum babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Allah büyük babam hey!
Bu adam benim babam
Derdi daglardan büyük
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey!
Bir gün olsun gülmemis
Rahat nedir bilmemis Gözyasini silmemis
Bir lokma ekmek için
Kimseye egilmemis
Bu adam benim babam hey!
Benim babam mert adamdi
Mangal gibi yüregi
Yufka gibi kalbi vardi
Hayatim boyunca o'na özendim
Fedakardi
Bir dikili agaci olmadi belki
Ama kendisi
Onuruyla yasayan koskoca bir çinardi
Üstümdeki kol kanat
Sirtimi yasladigim dag gibiydi
Ben babamin ogluyum
Tepeden tirnaga Anadolu'yum... .
Fatih Kisaparmak
Bu şiiri sevmişimdir daha ilk okuyunca. Benim babam içmese de sigara, başında kasketi, omuzunda sekkosu olmasa da. Benim babam da Anadolu idi. Lapa lapa yağan karlarda, araba bulunmasa da, hasta komşusunu alıp arkasına götüren di hastaneye. Hiç de mühimsemeden, bir bardak su vermişcesine tabii olarak. Hastalandı, geçirdiği felçten zor yürüdü ama yüksünmedi hiç. Dünyada bu kadar dert olur diyerek. Ölüm de, yaşlılık ta çok tabii idi nazarında. Yaşın kemale ermesini güzellik değilde saklanacak bir husus gibi düşünenleri, ölümü ağıza alınmaması gereken nahoş bir konu gibi görenleri hiç anlayamadı Kızı ol
YAŞAMA HEVESİ KALMAMIŞ
BİR GEZGİN MİSALİ
YÜRÜYORUM SOKAKLARDA
TEK BAŞIMA
HER GECE İÇİYORUM
SENİ UNUTMAK İÇİN
HER GECE AGLIYORUM
SENDEN NEFRET EDİYORUM DİYE
HAYKIRIYORUM SOKAKLARDA
HER SABAH YİNE SENLE UYANIYORUM
BİR GÜNEŞ GİBİ DOGUYOSUN
ODAMIN PENCERESİNE
HEP SEN OLUYOSUN
RÜYALARIMIN EN TATLI ANLARINDA
BUNUN ADINA AŞK MI DERLER
YOKSA SEVDAMI
AHMAKLIKMI DERLER
DELİLİK Mİ
BEN ANLAYAMADIM
TEK ANLADIGIM ŞEY
SEN BENİ NE KADAR ALDATSANDA
NE KADAR KENDİNDEN NEFRET ETTİRSENDE
BEN SENİ O KADAR SEVECEGİM
MADE İN RAP_BOY
UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ BİR
YAZARININ ANIMSANMADIGI
ANLAMSIZ SARSAK
BİR ROMAN KAHRAMANIYIM SANKİ
MACERADAN MACERAYA KOŞAN
HAYATTAN HAYATA GİREN
DOSTLARINA YARDIM EDEN
İSYANKAR SOKAKLARIN ASİ COCUGUYUM
SEN İSE :
BAŞ KAREKTER OLAN KIZSIN
KAHRAMANINI HİÇ ANLAMAYAN
ANLASADA
ÖNEMSEMİYEN
SEVİLDİGİNİ BİLMEYEN
BURNU HAVADA Bİ KIZSIN
ROMANIN SONUNDA :
HER ZAMAN Kİ GİBİ
MUTLU SONLA BİTMEZ
AKSİNE ACI VERİCİ
HÜSRANLA DOLU
ÖLÜM KOKAN BİR SON VAR
MADE İN RAP_BOY
HAYATTAN ZEVK ALMAYAN
SADECE BENMİYİM
HER DAİM İSYANLARDA OLAN
SADECE BENMİYİM
SEVİP KARŞILIK BULAMAYAN
HEP BENMİYİM
HİÇ KİMSEYE LAİK OLAMAYAN
BENMİYİM
MADE İN RAP_BOY
SENDİN BENİM GÖNLÜMÜN
TEK HAKİMİ
SENDİN BENİM HAYATIMIN
TEK GERÇEGİ
SENDİN HEP BENİM
TEK SEVDAM
TEK KİŞİLİK SEVDAM
MADE İN RAP_BOY
DAYAN
SABIR GEREK
YOLUM UZUN
VAKİT KISA
MADE İN RAP_BOY
RAP YAPARKEN GÜNAHAMI GİRDİK
DAYANILMAZ ACILARA KATLANDIM
BEN SENİN İÇİN
YAŞANILMAZ ANLARI YAŞADIM
SENİN İÇİN
SABRIN SONU SELAMET DEDİM
BEN SENİN İÇİN
SELAMETİN SONUNUN
HÜSRAN OLDUGUNU BİLMEDEN
MADE İN RAP_BOY
Benim Babam
Bu adam benim babam
Sekiz köse kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parasi Bafra'dir cigarasi
Yüregindedir yarasi
Alti çocuk büyütmüs
Bir isçi maasiyla
Bu adam benim babam hey!
Aglama benim babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Aglama benim babam hey!
Aglama mazlum babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Allah büyük babam hey!
Bu adam benim babam
Derdi daglardan büyük
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey!
Bir gün olsun gülmemis
Rahat nedir bilmemis Gözyasini silmemis
Bir lokma ekmek için
Kimseye egilmemis
Bu adam benim babam hey!
Benim babam mert adamdi
Mangal gibi yüregi
Yufka gibi kalbi vardi
Hayatim boyunca o'na özendim
Fedakardi
Bir dikili agaci olmadi belki
Ama kendisi
Onuruyla yasayan koskoca bir çinardi
Üstümdeki kol kanat
Sirtimi yasladigim dag gibiydi
Ben babamin ogluyum
Tepeden tirnaga Anadolu'yum... .
Fatih Kisaparmak
Bu şiiri sevmişimdir daha ilk okuyunca. Benim babam içmese de sigara, başında kasketi, omuzunda sekkosu olmasa da. Benim babam da Anadolu idi. Lapa lapa yağan karlarda, araba bulunmasa da, hasta komşusunu alıp arkasına götüren di hastaneye. Hiç de mühimsemeden, bir bardak su vermişcesine tabii olarak. Hastalandı, geçirdiği felçten zor yürüdü ama yüksünmedi hiç. Dünyada bu kadar dert olur diyerek. Ölüm de, yaşlılık ta çok tabii idi nazarında. Yaşın kemale ermesini güzellik değilde saklanacak bir husus gibi düşünenleri, ölümü ağıza alınmaması gereken nahoş bir konu gibi görenleri hiç anlayamadı Kızı ol
valla gardas babanindegerini insan baba olunca anliyomus
serhankaburcuk 26.03.2006, 15:40 Siyah Gözlerine Beni De Götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
SON ŞARKI
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında
bin pâre olduğum kaçıncı bozgun
bir gün bu esrârlı hikâye biter
erzurum garında banklar üstünde
kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
hasret katar katar uzayıp gider
içimde bir figân her düdük sesi
her vagon efkârlı bir uzun hava
göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri
kurumuş, evlerin karanfilleri
ey mona liza’nın kıskandığı el
sihrine bir defa dokunmak için
hep aynı şarkıyı söyleyip durdum
başımı umutsuz taşlara vurdum
vermedin bir siyah fotoğrafını
ya da bir hatıra parmaklarından
beni bir kaygısız neron mu sandın
hangi düşmanımın sözüne kandın
götür, senin olsun bütün ihtişâm
gece mahkûmuna kalır mı akşam
erzurum garından ayrılıyorum
banklar mütereddit bakıyor ardımsıra
abdurrahman gazi yokuşlarında
mecnun’la, kerem’le buluşacagiz
bu çâresiz derdi konuşacagiz
yollar kivrim kivrim, çetin ve uzun
daglar melânkoli, dereler hüzün
takvimleri görmek istemiyorum
karanliga dönmek istemiyorum
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kar yığınları cehennemden mi
bu sokaklar mahşerden mi geliyor
gürcükapı ihtirazı bilmezdi
altın kalpli zambakların
filizlendiği taşmağazalar
ilmek ilmek bileklerine
geçirmezdi nefret urganlarını
nerede dadaşın gür bıyıkları
aziziye neden böyle derbeder
solan renkler kimin, kaldırımlarda
ya bu erzurum erzurum değil
ya ben başkasıyım bu erzurum’da
ey mona liza’nın kıskandığı el
belki de o eski sinemalarda
hâlâ bir çin filmi oynamaktadır
çifteminareler mum ışığında
sonsuzluğa geçit aramaktadır
küskün çinileri yakutiye’nin
yine sessiz sessiz ağlamaktadır
ıssızlığa kurşun sıkan tabyalar
başına karalar bağlamaktadır
abdurrahman gazi yokuşlarında
ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı
ne de çin filmlerinden kalan görüntü
alevli bir köpük sadece dünya
erzurum garına, banklar üstüne
dönüyorum çıplak ayaklarımla
yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur
zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
unutuyor sevda resimlerini
ey mona liza'nın kıskandığı el
o eşsiz, ebedî sılâdan mahrum
şarkıları sana bırakıyorum
serhankaburcuk 26.03.2006, 15:41 Öpülürdü Alnımız
Korkmazdık geceden, silah sesinden,
Sular kirlenmezdi avucumuzda
Uçardık göklerin penceresinden
Yıldız ülkesine, mavi sonsuzda
Gönlümüze henüz gelmemişti güz,
Sevgi sürülürdü ekmeğimize,
Neşeyle evcilik oynardık gündüz
Bereket dolardı evlerimize
Ölümü bilmezdik öldürmeyi de
Yaprak dökmemişti umutlarımız
Gözünü kırpardı gece, aydede
Mehtabı süslerdi bulutlarımız
Toprağın gözleri millenmemişti
Babamız oyuncak derdi mermiler...
Denizler tutuşup küllenmemişti
Balıklara arkadaştı gemiler...
Kurşunlanmaz öpülürdü alnımız
Çiçekler sevginin işaretiydi,
Geçip gitti o mutluluk çağımız,
Ruhumuz kederden elbise giydi...
1967_DERNEK_10UR 26.03.2006, 15:52 reis hayırdır sen pek şiir yazmazdın ama :D nerden aklına geldi..
serhankaburcuk 26.03.2006, 15:53 reis hayırdır sen pek şiir yazmazdın ama :D nerden aklına geldi..
Arada bir böyle edebiyatçı ve şair ruhum ortaya çıkıyor işte....
1967_DERNEK_10UR 26.03.2006, 15:54 Arada bir böyle edebiyatçı ve şair ruhum ortaya çıkıyor işte....
usta yeme beni şimdi sen beyaz bayrağı açmış teslim olmuşsun senin adına üzüldüm...:D
serhankaburcuk 26.03.2006, 15:58 usta yeme beni şimdi sen beyaz bayrağı açmış teslim olmuşsun senin adına üzüldüm...:D
Yok öyle bişey...Bilirsin ki ben çok kitap okurum va edebiyat yönüm ağırdır yani....
1967_DERNEK_10UR 26.03.2006, 16:01 Yok öyle bişey...Bilirsin ki ben çok kitap okurum va edebiyat yönüm ağırdır yani....
VAY USTA BÜYÜKSÜN SEN ZATEN KÜTÜPHANECİSİN..HER HAFTA CUMARTESİ GÜNLERİ DERSİMİZ VARYA SENİNLE ..ANATOMİ:D..BU ARADA K.S.G:D
serhankaburcuk 26.03.2006, 16:03 VAY USTA BÜYÜKSÜN SEN ZATEN KÜTÜPHANECİSİN..HER HAFTA CUMARTESİ GÜNLERİ DERSİMİZ VARYA SENİNLE ..ANATOMİ:D..BU ARADA K.S.G:D
Tamam da oğlum....Tabiki Ksg bu arada:):)
1967_DERNEK_10UR 26.03.2006, 16:07 Tamam da oğlum....Tabiki Ksg bu arada:):)
YAKIŞIR REİS SENİN KİDE ALLAH MUHAFAZA FASURA FASURA:Dhttp://www.sivasspor.com/chat/include/templates/openchat/images/icons/smileys/SM023.gif
serhankaburcuk 26.03.2006, 16:11 Saat
Bakma saatine ikide birde!
Halin neyse saat onun saati.
Saat tutamaz ki, ölü kabirde;
Zamana eşyada gör itaati!
Bir kıvrım, bir helezon,
Her noktası baş ve son...
Dün hâtıra, yarın hayal, bugün ne?
İki renk arası bir çizgicik pay.
Ne devlet zamanı bütünleyene!
Ebed bestecisi bir çark ve bir yay.
Hesap soran yaratık;
O dimdik her şey yatık.
Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet;
Eskiyenin kement atar boynuna.
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fatihinin girer koynuna.
Niyeti gizli fettan
Köle biçimli sultan...
bugrakova 26.03.2006, 16:13 vay serhan abi sende bir şairlik varmış...
Etem-Murat 26.03.2006, 17:32 valla gardas babanindegerini insan baba olunca anliyomus
teşekkürler canım tabiki insn baba değerini baba olunca anlıy
Etem-Murat 26.03.2006, 17:35 Kerkük’le olmalı Kerkük’ü seven
Doğru mudur sözüm değil mi beyler
Karşımda yalandan dağları döven
Olmaz böyle gözüm değil mi beyler
Dervişin piri evliya eren
Şirin için Ferhat dağları delen
Silahın kuşanıp meydana giren
O kahraman bizim değil mi beyler
Anlamaz düşmanın eğrisin düzün
Eğdirmez başını kaydırmaz gözün
Er gibi savaşır gösterir yüzün
Helal ona kızım değil mi beyler
Yiğitten olanlar soyludur soylu
Yalanla bezenen toyludur toylu
Ben de erim diyen boyludur boylu
Oda bize hısım değil mi beyler
Mecliste sözüne dikkat etmeli
Sofrası herkese daim yetmeli
Fakirin yoksulun elin tutmalı
Demeden men özüm değil mi beyler
Yalandan kim öldü kim hakkın aldı
Yalancının mumu yatsıya kaldı
Her yere tuzaklı hainler daldı
Bulmalı bir çözüm değil mi beyler
Bayraktarın der ki öcün almalı
Hainin de etin, başın yolmalı
Er kişi sözünde sadık olmalı
Yalana ne lüzum değil mi beyler
Etem-Murat 26.03.2006, 17:35 Parçalansın yürekler, kar’a kan damladı,
Yırtılsın bağırlar, Necip uçmağa vardı,
Kar’lar sussun, Gökler ağlasın
Dağlar yıkılsın, Kurtlar Ağlasın,
Necip bir milletin evladıydı Necip,
Kah Ötüken’de, kah Kırım’daydı Necip,
Türküler sussun, sazlar ağlasın,
Köpekler sevinsin, Kurtlar Ağlasın.
Atsız’ın kalemi, Kür’şad’ın kılıcıydı,
Her nefesi düşmana kini, hıncıydı,
Berlin sussun, Turan ağlasın,
Vatikan sevinsin, Kurtlar ağlasın.
Tetiği çeken namert eller kurusun,
Emri veren el’in soyu kurusun,
Zaman sussun, çağlar ağlasın,
Çakallar sevinsin, Kurtlar ağlasın.
Halis Türk idi Necip, katıksız halis Türk,
Milleti necipti, kendisi halis Türk,
Kansızlar sussun, Türkoğlu ağlasın,
Domuzlar sevinsin, Kurtlar ağlasın.
Gözler sussun, yürekler ağlasın.
Pınarlar sussun, seller ağlasın,
Sussun kahpe Dünya, Acun ağlasın,
Sussun sahtekarlar, Kurtlar ağlasın.
Sussun artık albızlar, Rahmet ağlasın,
Bütün Rahmetler Necip’e yağsın
İnciller sussun, Fatihalar ağlasın,
Fatiha ağlayan, Bozkurtlar ağlasın.
Etem-Murat 26.03.2006, 17:36 Sonsuzluk Kervanı,'peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!'
Bastığınız yeri taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk, önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler, Altın Kol Silsilesi;
Ölçüden, hanekten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat
Etem-Murat 26.03.2006, 17:37 Denizin sesi ölüm marşıdır artık.
Ve martılar ayrılık şarkıları söylerler.
Bir kemancı gelir ve bir şarkı çalar bana.
O anda Silivri zindan olur insana;
Çünkü uzaklardasın artık.
Sensiz sahildeki karelerden atlanmaz.
Denize elbiselerle girilmez bilirsin.
Ve Gürcan albay durmaz artık Silivri de...
Gondol kuruyemişin önünde leblebi kavrulmaz.
İbrahim Sadri dinlenmez artık.
Sensiz bu kalabalık sahilde gezilmez.
Bunu bilmezsin...
Bilseydin zindan etmezdin bu şehri bana.
Beni martısız, beni şarkısız, beni Sadri"siz
bırakmazdın.
Bırakıp gitmezdin uzaklara yani...
Bir telefon açardın bana haber verecek,
Bir yüzünü gösterirdin,
Bir sesini duyururdun,
Uzaktan da olsa,birkerercikte olsa bana gelirdin.
Sensiz uyanmak güzel midir bilemem artık.
Çünkü sensiz uyuyamam.
Her gece bu saatlerde bir ağrı saplanır şurama
Kahrolurum...
Sabaha kadar seni yazar, seni okurum.
Gözlerimdeki bu nem senin eserindir.
Sırtımdaki bu ter ve kalbimdeki bu sızı senin
eserindir.
Bu sızıyla çok yaşayamaz insan Silivri de.
Bu sızıyla uyuyamaz da insan.
Ama bir gün uyumak için gözlerimi kaparsam
Bu bedende açılamaz bu gözler
Sonsuzluk uykusuna dalar giderim o zaman.
Silivri de sensiz ancak böyle uyunur.
Gözlerimi açtığımda martılar yoktur.
Karabataklar, dalgalarda
Etem-Murat 26.03.2006, 17:38 Kalk ey yiğit uykudan!
Kalk ki bağrımda nâlân...
Sensiz geçen günlerde,
Dolaştım ben dünlerde
Hep mahzûn ve kederli,
Sen bizi terk edeli.
Yiğidim görün artık!
Görün ki çok bunaldık.
Canlarımız gırtlakta,
Son kelime dudakta:
Gülümse milletine!
Susadık himmetine...
Kalmadı hiç gücümüz;
Bizler bir sürü öksüz
Hep itilip kakıldık;
Eşya gibi satıldık;
Hicran üstüne hicran,
Dahasına yok derman...
Her gece hayâldesin,
Sözlerde, gönüldesin,
Bir ömür boyu böyle..
Bir defa da sen söyle!
Azıcık acı bize!
Yıkılıp geldik dize...
Etem-Murat 26.03.2006, 17:39 Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin; fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çikarmali...
Yarini toplamalı...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı
Etem-Murat 26.03.2006, 17:40 Kırım'dan Budin'e varır gizlice
Surlara uzanır bizim sevdamız
Gözler ufukları yaslı Kanije
Uyvar'a uzanır bizim sevdamız
İzmir'e yol açar süngüler ile
Alayları kırar mangalar ile
Aşar kaf dağını Anka'lar ile
Zorlara uzanır bizim sevdamız
Bağdat'ı fetheder gençlik çağında
Kamalıdır ödemişin bağında
Ayvadan usanır Emirdağı'nda
Narlara uzanır bizim sevdamız
Zaferi İzmir'den getiren atlar
Mustafa Kemal'le aştık sıratlar
Şahittir bu aşka gazi kıratlar
Dor(u)lara uzanır bizim sevdamız
Bektaş'ça davranır, Veysel'ce duyar
Gâh Mahzunî, Gahi Yunus'a uyar
Ruh olur Altay'da kaftanın soyar
Pirlere özenir bizim sevdamız
Tüter üç kıtada buhurlar ile
Açar gönülleri mühürler ile
Duyar aşk sözünü sağırlar ile
Körlere uzanır bizim sevdamız
Karaman düzünde çınlar şarkımız
Kutlu şiirlerle dolar terkimiz
Mahmut'un kabrinde bekler kırkımız
Kaşgar'a uzanır bizim sevdamız
Nice mazlumları tutar elinden
Şaşkını çevirir, çıkmaz yolundan
Zalimi, haini, budar kolundan
Şerlere uzanır bizim sevdamız
İçer ak ayranı, Konya çölünde
Tırpan elindedir, türkü dilinde
Bakır yanaklarda tunçtan alında
Terlere uzanır bizim sevdamız
Gölgeli dağlarda kuşluk zamanı
Gizler izimizi yayla dumanı
Ezer çiçekleri, ıslak çimeni
Kırlara uzanır bizim sevdamız
Bilmeyen cahildir "meşe selini"
Götürür köprüyü, allı gelini
Uçurumlar keser aşkın yolunu
Yarlara uzanır bizim sevdamız
Gezmek gerek yiğitliğin çağında
Sevmek gerek kula gönül bağında
Abant'ta Zorkun'da Tekir dağında
Karlara uzanır bizim sevdamız
İpek yollarında arar izlerden
Kolca kopuz dinler, ince kızlardan
Çağıldar neylerden, taşar sazlardan
Tarlara uzanır bizim sevdamız
Talas'ta kadere boynunu eğer
Kırım'da örenler boyunca arar
Turfan'da bin tane Paris'e değer
Şarlara uzanır bizim sevdamız
Sevdalı Necip Bey bilmez ki hile
Düşer kara yere kitaplar ile
Rengini verir de kızıl bir güle
Karlara uzanır bizim sevdamız
Uyanır her sabah yayla sisiyle
Gülümser mübarek ezan sesiyle
Durur Kanije'nin tesellisiyle
Uyvar'a uzanır bizim sevdamız
Yanar yurdu için; yanar kime ne ?
Düşse de hasretin cehennemine
Bir serinlik arar orda yine de
Korlara uzanır bizim sevdamız
Etem-Murat 26.03.2006, 18:04 Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.
Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.
Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.
Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.
Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...
Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.
Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.
Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen
iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.
Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.
Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.
Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.
Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.
Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.
Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.
Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır
Etem-Murat 26.03.2006, 18:21 Şimdi sonbaharım,
Dallardan tek tek düşen benim.
Sürüklenen o kuru yapraklarım, yol kenarlarında
Şimdi deli deli esen rüzgarım.
Şimdi sonbaharım, ümitler can çekişmede,
Şimdi yağmurlarda yıkanıp, karla örtünmek zamanı
Kışa mahkum bir faninin ebedi kuytusunda
Yaşanmamış baharları düşlemek zaman
SEMİH-58 26.03.2006, 19:29 ŞİİRLERİN HEPSİDE ÇOK ĞÜZEL ..................
bugrakova 26.03.2006, 19:33 hepsi güzel bir de sivassporumuza şiir yazalım...
Etem-Murat 26.03.2006, 22:38 EL DIYARINDA
Gurbet eli övdüler, bana bal diye
Hor gördüler bizi, burada el diye
Vatan hasreti cağırıyor gel diye
Duramam el diyarinda, gelirim vatanıma.
Ne bal,ne şeker, zehir imis burasi
Cıban oldu, bende gurbet yarası
Olmaz olsun bu ellerin parasi
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma.
Usanmışiz bu ellerden,kimse bilmiyor
Halin ne dir,hic kimse sormuyor
Burada derdimizden Alman anlamıyor
Duramam el diyarinda gelirim vatanıma.
Kocamisiz gecmiş bizim yaşımız
Sac ağarıyor,döküldü dişimiz
Artik burada ne dir isimiz
Duramam el diyarinda gelirim vatanıma.
Halleri baska bu ellerin,dilleri başka
Bizim elin gülüne benzemez,gülleri başka
Nerde bizim köyler,köyleri başka
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma.
Yabancıyız diye vermiyorlar, bizlere önem
Allahim izin verde,silama dönem
Ölürsem Ana yurdum, orada ölem
Duramam el diyarinda gelirim vatanıma.
Almanyayı verseler,yoktur gözümde
Yalan yoktur ,dostlar sözümde
Ömrümüz gecmistir,gurbet ellerinde
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma.
Dertli etem murat hem söyledi, hem ağladi
Kör olsun gecimin gözü,bizi burada baagladi
Yakar oldu sila hasreti,yüregimi dagladi
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma
Etem-Murat 26.03.2006, 22:41 Dertli etem murat hem söyledi, hem ağladi
Kör olsun gecimin gözü,bizi burada baagladi
Yakar oldu sila hasreti,yüregimi dagladi
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma
Etem-Murat 26.03.2006, 22:42 Gurbet eli övdüler, bana bal diye
Hor gördüler bizi, burada el diye
Vatan hasreti cağırıyor gel diye
Duramam el diyarinda, gelirim vatanıma.
Ne bal,ne şeker, zehir imis burasi
Cıban oldu, bende gurbet yarası
Olmaz olsun bu ellerin parasi
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma
Etem-Murat 26.03.2006, 22:42 Usanmışiz bu ellerden,kimse bilmiyor
Halin ne dir,hic kimse sormuyor
Burada derdimizden Alman anlamıyor
Duramam el diyarinda gelirim vatanıma.
Kocamisiz gecmiş bizim yaşımız
Sac ağarıyor,döküldü dişimiz
Artik burada ne dir isimiz
Duramam el diyarinda gelirim vatanıma.
Halleri baska bu ellerin,dilleri başka
Bizim elin gülüne benzemez,gülleri başka
Nerde bizim köyler,köyleri başka
Duramam el diyarinda,gelirim vatanıma
Etem-Murat 26.03.2006, 22:48 Erkek Çocuk İsimleri
ABAY: Sezgi, anlayış, dikkat
ABBAS: Sert, çatık kaşlı veya Aslan
ABDULLAH: Allah'ın adamı- Allah'a ait olan, onun yolundan giden kişi
ABİDİN: Dua eden / Duacı
ACUN: Dünya,varlık
ADEM: Allah'ın yarattığı ilk insan / Adam
ADİL: Adaletli / Hakça davranan
ADNAN: Eski Türk isimlerinden / İki gökyüzü, iki cennet anlamında
AFFAN: Kendini kötülüklerden uzak tutan
AGAH: Bilgili / Bilen / Haberli / Uyanık
AHMET: Övülmeye değer/ Beğenilmiş / Allah'a şükreden /
AKAD: Soyluluk, Onurlu bir kişiliğe sahip olmak
AKAY: Beyaz ay,dolunay
AKEL: Dürüst,güvenilir
AKGÜN: Mutlu,sevinçli gün
AKIN: Hızlı bir biçimde düşmana yapılan saldırı
AKİF: Dünya işlerinden uzaklaşıp, ibadet için Allah'a yönelen
AKİL: Akıllı , Rüştünü kanıtlama konumuna gelmiş , yaptıklarının farkında olan
AKTAÇ: Beyaz taç,gelin tacı
AKTAN: Aydınlık gece
ALAADDİN: Din uğruna çalışan
ALDEMİR: Ateşte kıpkırmızı hale getirilen demir Al-Demir
ALİ: Yüce, yüksek, şanlı, onurlu kimse
ALİCAN: Cana yakın, içtenlikli, candan, sıcakkanlı, girişken
ALİM: Bilim adamı, bilgin ilim bilen, ilimle uğraşan kimse
ALİŞAN: Şanı şerefi en yüksek olan
ALKAN: Kızıl kan
ALKIN: Sevdalı,aşık
ALP: Kahraman,cesur,savaşçı
ALPAR: Yiğit,cesur
ALPASLAN: Aslan gibi cesur,savaşçı beyi
ALPAY: Cesur,yiğit
ALPER: Alp + Er Cesur erkek Soylu erkek anlamında
ALPHAN: Yiğit,hükümdar
ALPTEKİN: Alp+ Tekin Soylu prens, güvenilir ve soylu
ALTAN: Al + Tan Kırmızı + şafak, güneşin şafaktaki kırmızı rengi
ALTAY: Yüksek orman anlamında. Orta Asya'da bir sıradağ
ALTUĞ: Al+Tuğ Kırmızı + Tuğ değerli taşlarla süslü tuğ
ANDAÇ: Armağan,hediye
ANIL: Ölçülü davranan, hoşa giden kimse
ARAL: Takımada,sıradağlar.
ARAS: Sahip çıkılan buluntu, Doğu anadoluda bir ırmağın adı
ARCAN: Saf,temiz
ARDA: Halef, ardından gelen
AREL: Temiz,dürüst
ARGÜN: Temiz gün, günlük güneşlik, yaşama sevinci veren gün
ARIKAN: Temiz soy
ARIN: Temiz,saf - Alın
ARİF: Anlayışlı,tanınmış,meşhur,bilg i sahibi
ARKAN: Temiz kandan gelen - Üstün,galip
ARMAĞAN: Hediye,ödül
ARMAN: Hasret,özlem - Sıkıntı
ARSLAN: Yırtıcı,güçlü,yiğit
ARTAÇ: Ar+ Taç Utanma duygusunu baş tacı eden
ASIM: Temiz, namuslu, sağlam karakterli
ASİL: Soylu, soylu bir aileden gelen,seçkin insan
ASLAN: Türklerin, güçlü insan tanımlarında genellikle seçtikleri ormanlar kralı
ASRIN: Bu asıra ait, bu devire uygun
ASUTAY: Hırçın tay
AŞKIN: Benzerlerinden daha üstün - Coşkun
ATA: Baba, ced, Ecdat, Büyükbaba, Bilge
ATABEK: Şehzade eğitmeni - Devlet yetkilisi
ATABEY: Selçuklularda şehzadeleri eğitmekle görevli kişilere verilen ünvan
ATACAN: Hoşgörülü,babacan
ATAHAN: Han soyundan gelen, soylu yiğit
ATAK: Canlı,girişken-Cömert-Nişancı
ATAKAN: Atasının kanını taşıyan, atasının kanından gelen gücü barındıran
ATALAY: Ünlü,şöhretli
ATAMAN: Ata kişi,önder
ATANUR: Atasından aldığı nuru taşıyan
ATASOY: Ataların soyundan gelen
ATAY: Herkesçe bilinen, tanınmış, ünlü
ATEŞ: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
ATIF: Eğilimli, birine şefkatle eğilen, sevgi duyan / Bir şeye yönlendirilen
ATIL: İleri hamle yap, anlamında Atıl, atılmak
ATILAY / ATALAY: Kolaylıkla ileri atılabilen, cesur kimse
ATILGAN: Engelleri aşan - Korkusu olmayan
ATINÇ: Atılgan / Atak
ATİLLA / ATTİLA: Hunların "Tanrının Kırbacı" denilen büyük hükümdarı
ATLIHAN: At + Han kelimelerinden, İyi ata binen yiğit Han
AVNİ: Yardım etmek, yardımda bulunmak, yardımla ilgili
AYBAR: Gösterişli,heybetli
AYBARS: Ay ve Pars kelimelerinden, Ay gibi güzel, pars gibi yırtıcı
AYBERK: Sağlam kişilik- Ayın parlaklığı
AYDEMİR: Ay gibi ışıklı,temiz,demir gibi güçlü
AYDIN: Beyni çağdaş düşüncelerle aydıınlanmış, bilgili kişi
AYGÜN: Ay gibi parlak ve ışıklı güzel gün
AYHAN: Ay gibi güzel yüzlü hakan Ay +Han
AYKAN: Kanı ay gibi parlak ve temiz Ay Kanlı
AYKUT: Kutlu ay, armağan, ödül
AYTAÇ: Başında ay gibi ışıklı taç bulunan Ay + Taç
AYTEK: Ay gibi
AYTEKİN: Tek ay, uğur getiren ay
AYTUNÇ: Ay gibi güzel,tunç kadar sağlam
AYYÜCE: Ay gibi aydınlık nurlu ve yüce olan er
AZER: Azerbaycan kelimesinin kökü olan Azer'den..
AZİM: Bir şeyler yapmak için kararlı kişi, Azmeden, Azimli
AZİZ: Onur sahibi yüce, Saygıdeğer, Manevi gücü çok üstün
AZMİ: Kemikli, kemikle ilgili / Azim sahibi
----------
BABÜR: Hindistan'da yaşayan bir tür kaplan/Babür imparatorluğunun kurucusu Babürşah'tan
BAHA: Değer fiyat, kıymatinin karşılığı, Ederi
BAHADIR: Yiğit , kahraman, atak, gözünü daldan budaktan esirgemeyen
BAHATTİN: Dinin değerlisi,güzelliği
BAHİR: Deniz-Belli, açık-Işıklı,parlak
BAHRİ: Denizle ilgili, denizci, denizingücü, sonsuzluğu
BAHTİYAR: Mutlu, talihli, Hayatından memnunolan
BAKİ: Süreklilik sahibi, sonsuza kadar kalan, sonsuz, sonu olmayan
BALA: Küçük çocuk, Yavru, Korunması gereken
BALABAN: Bir tür yırtıcı kuş. İri cins birtür Doğan (kuş)
BALER: Tatlı dilli, cana yakın
BARAN: Yağmur mevsimi
BARANSEL: Güce, kuvvete ait. Güçsel.
BARBAROS: "Barba Rosse" Kırmızı sakal. Asıl adı Hızır olan büyük Türk amiraline Avrupalıların taktığı ad.
BARIN: Bütün,tüm - Güç kuvvet
BARIŞ: Uzlaşma.
BARKAN: Çölde oluşan küçük kum kitlesi
BARKIN: Gezgin, Seyyah, Sürekli gezipdolaşan
BARLAS: Kahraman
BARS: Kaplan benzeri yırtıcı hayvan
BASRİ: Gören, görme ile ilgili, görebilmek
BAŞAR: Başarılı ol anlamında
BAŞER: Başta gelen
BATI: Güneşin battığı yön
BATIHAN: Batı'nın hükümdarı, hanı
BATIKAN: Batı+ Khan Batının Hanı ya da Batının Kanı anlamında
BATIRAY: Ay gibi yiğit
BATTAL: Kahraman. Oldukça iri yapılı, Alışılmışın dışında büyük
BATU: Güçlü Kuvvetli
BATUHAN: Güçlü Kuvvetli Han. Altınordu devletinin kurucusu Batuhan.
BATUR: Korkusuz, yiğit.
BATURALP: Yiğitler yiğidi
BAYAR: Büyük, ulu yüce.
BAYBARS: Eski Türklerin beslediği kaplan
BAYBORA: Fırtına
BAYCAN: Zengin
BAYEZİT/BEYAZIT: Birçok Osmanlı şehzadesinin ortakadı.
BAYHAN: Zengin ve güçlü
BAYKAL: Yaban kısrağı. Moğolistandaki büyükgöl
BAYRAKTAR: Bayrak taşıyan.
BAYRAM: Ulusca kutlanılan, Kutsal ve önemli günler.
BAYSAL: Dirlik düzenlik içinde, sakin,gürültüsüz.
BAYÜLKEN: Göğün 16.katında oturan barış tanrısı
BEDİR: Ayın ondördü. Dolunay. Ay.
BEDİRHAN: Ay+ Han gibi Bedir + Han
BEDRETTİN: Ayın ondördü gibi ışık saçan, temiz ve yüce
BEDRİ: Ay gibi, aya benzeyen, Aya ait
BEHÇET: Sevinç, güzellik, güler yüzlülük.
BEHİÇ: Şen. Güleryüzlü, Neşeli.
BEHLÜL: Hayır sahibi - Daima gülen
BEHRAM: Merih Yıldızı.
BEHZAT: Doğuştan iyi, soylu kişi
BEKİ / BEKRİ: El değmemiş, Bakir, Tertemiz, bozulmamış.
BEKİR: Yeni doğmuş, bakir
BEKTAŞ: Saygın, aziz, denk, eşit.
BERAT: İzinli, müsaadeli olmak / Diploma
BERHAN: Han soyundan, Hanla ilgili, han üzerine.. (Han=Hakan)
BERK: Sağlam güçlü, dayanıklı
BERKAN: Parlama - Kıvırcık kuzu postu
BERKANT: Sağlam Yemin . Berk + Ant.
BERKAY: Sağlam yapılı ve ayışığı gibi parlak olan. Ay ışığı, Güçlü ay
BERKE: Cengiz Han'ın torununun adı. Değnek, sopa, kamçı anlamında da kullanılır
BERMAL: Birşeyler yapmakla ilgili, yapan, ortaya çıkaran, becerikli
BESİM: Güler yüzlü
BİLAL: İlk ezanı okuyan Bilal-i Habeşi'nin adından..
BİLGE: Derin bilgi sahibi
BİLGEHAN: Göktürk hakanı
BİLGİN: Bilgi sahibi. Alim
BİRANT: Tek yemin. Özelliği olan yemin
BİRCAN: Tek, eşsiz
BİROL: Tek ol, anlamında . Bir + Ol
BOĞAÇ: Bir Dedekorkut kahramanı
BOĞAÇHAN: İnanılmaz derecede güçlü , insanüstü gücü olan
BORA / BORAN: Ardından yağış getiren şiddetlirüzgar.
BOZKURT: Türklerin Orta asyadan çıkışında yol gösterdiğine inanılan efsanevi kurt
BUĞRA: Erkek deve
BUĞRAHAN: Müslüman Türk Hakanlardan Saltuk Buğrahan.
BULUT: Bildiğimiz bulut. (Havada bulut sen bunu unut gibi)(!)
BUMİN: Baykuş, Puhu kuşu.
BURAK: Hz. Muhammed'in Miraç'ta bindiği efsanevi ata verilen isim.
BURÇ: Kale, hisar çıkıntısı - Güneş sistemi - sarp yamaç
BURÇAK: Baklagillerden bir bitki
BURÇİN: Dişi geyik.
BURHAN: Delil, kanıt.
BURHANETTİN: Dinin kanıtı, dinin delili, isbatı
BÜLENT: Yüksek, uzun, erişilmesi zor, yüce
BÜNYAMİN: Hz. Yakup'un oğlu
------------------
Etem-Murat 26.03.2006, 22:48 CABBAR: Güç ve kuvvet sahibi kimse
CAFER: Çay dere küçük akarsu
CAHİT: Çalışan çaba gösteren / İnatçıayak direyen
CAN: İnsan ve hayvanlarda yaşamı sağlayan ve ilk korunan
CANALP: Özünde yiğitlik, güç olan
CANBERK: Güçlü, sağlam
CANDAŞ: Dost, yoldaş
CANDEMİR: Özü demir gibi sağlam
CANDOĞAN: Cana doğan
CANEL: Dostluk eli
CANER: İçten, sevimli
CANKAT: Yaşamına can ekle, sevinçle dol
CANKUT: Mutlu, talihli - Talih, şans
CANSIN: Dostsun, sevgilisin
CANTEKİN: Tek, eşsiz can
CAVİT: Sonsuz, ebedi
CELAL: Büyüklük ululuk, hışım
CELALETTİN: Büyüklük ululuk, hışım
CELAYİR: Moğolların kollarından
CELİL: Ulu, yüce, manevi değeri yüksek olan
CEM: Bir şeyin toplamı, tamamı
CEMAL: Güzellik, özellikle yüz güzelliği
CEMALETTİN: Güzellik taşıyan
CEMİL: Güzel
CEMRE: Ateş,kor-Suda,havada,toprakta oluştuğuna inanılan sıcaklık
CENAN: Yürek, gönül kalp
CENAP: Manevi büyüklük / Onur
CENGİZ: Sert ve haşin tabiatlı, kolay yumşamayan
CENGİZHAN: Moğol İmparatorluğunu kuran hükümdar
CENK: Savaşmak , Kısa süreli savaş
CEVAHİR: Mücevher,değerli süs taşı
CEVAT: İyilik, güzellik, olgunluk, kusursuzluk
CEVDET: Olgunluk, büyüklük - Kusursuzluk
CEYHAN: Güney bölgemizde bir ırmak adı
CEYHUN: Eski Türk isimlerinden / yiğitgüçlü kişi
CEZMİ: Kesin karar veren
CİHAN: Dünya
CİHANGİR: Cihanı ele geçiren
CİHAT: Din uğruna savaşmak
CİVAN: Yeni yetme, körpe, genç
COŞAR: Heyecan dolu, kabına sığmayan
COŞKU: Heyecan ve hayranlık uyandıran durum
COŞKUN: Aşırı heyecanlı, çok duyarlı
CUMA: Müslümanlar için haftanın kutsal günü
CUMHUR: Halk topluluğu
CÜNEYT: Büyük bir mutasavvuf
---------------------
ÇAĞAN: Bayram, şenlik, mutlu gün
ÇAĞATAY: Küçük tay, çocuk gibi sevimli
ÇAĞDAŞ: Aynı çağda yaşayan, çağa uygun
ÇAĞIN: Yıldırım, şimşek
ÇAĞLAR: Çağıldayarak akan su, şelale
ÇAĞMAN: Çağdaş insan
ÇAĞRI: Davet
ÇAKABEY: 11.yy'da İzmir yöresinde beylik kuran Türk Beyi
ÇAKAR: Parlayan, ışık veren
ÇAKIN: Şimşek, parıltı
ÇAKIR: Mavi renkli, gri benekli gözü olan
ÇAVUŞ: Askerde bir rütbe
ÇELEBİ: Efendi, görgülü, terbiyeli
ÇELEN: Yakışıklı, saçak, akıllı
ÇELİK: Su verilerek sertleştirilmiş demir
ÇELİKER: Çelik gibi güçlü insan
ÇETİN: Güç, zor, engelli
ÇEVİK: Atak, hareketli
ÇEVRİM: Girdap, sürekli değişim, anafor
ÇIĞIR: Çığın açtığı iz, yol - Yenilikçilik
ÇINAR: Geniş yapraklı kalın gövdeli uzun ömürlü bir ağaç
----------------------
DALAN: Biçim - İnce, zarif
DALAY: Deniz
DANİŞ: Bilgi, bilme, danışma
DARCAN: Sıkıntılı, aceleci
DAVUT: Davut peygamberin adı
DEHA: Dahi, zekaca çok üstün olan
DEMİR: Bildiğimiz, demir / Ondan korkanlar trene binmez.
DEMİRALP: Demir gibi güçlü, yiğit
DEMİRCAN: Demir gibi sağlam olan can
DEMİREL: Demir gibi güçlü eli olan
DEMİRHAN: Demir gibi güçlü hükümdar
DEMİRKAN: Güçlü soydan gelen
DENİZ: Bu da bildiğimiz masmavi sular
DENİZHAN: Denizlerin hükümdarı
DENKTAŞ: Akran, aynı yaşta
DERİN: Yüzeyi tabanına uzak olan
DERVİŞ: Alçak gönüllü, hoşgörü sahibi
DERYA: Deniz - Engin bilgili - Çok
DEVLET: Bütün Ulus
DEVRAN: Felek, kader
DEVRİM: Önemli ve temelli değişiklik /inkilap
DİLAVER: Yiğit / Yürekli
DİLMEN: Güzel konuşan
DİNÇ: Güçlü, sağlıklı
DİNÇER: Dinç + Er / Yorgunluk bilmeyen güçlü sağlam
DOĞA: Tabiat
DOĞAN: Yırtıcı bir kuş
DOĞU: Güneşin doğduğu yön
DOĞUHAN: Doğunun hükümdarı
DOĞUKAN: Doğunun hakanı
DOĞUŞ: Yaradılış
DORUK: Dağ ya da tepenin en yüksek yeri/ Şahika
DORUKHAN: Zirvenin hükümdarı
DURAN: Varlığını sürdüren-Dağyolu-Dingin,sakin
DURMUŞ: Çocukların sık ölümleri karşısında konulan dilek ifadesi
DURSUN: Çok yaşa , uzun ömürlü ol
DURUKAN: Soylu kan sahibi
DURUL: Suyun durulması, aklanması
DUYAL: Duygulu duyarlı çabuk duygulanan
DÜNDAR: Artçı asker, birliği koruyan asker
DÜNYA: Yeryüzü / Orhan abinin şarkısında"batsın" denilen yer
--------------------
ECEVİT: Çevik,çalışkan,açık fikirli- Yaramaz,sinirli
EDİP: Edepli terbiyeli / Edebiyatla ilgilenenkişi
EDİZ: Değerli yüksek
EFDAL / EFTAL: En değerli en yüksek.
EFE: Ağabey - Yiğit,cesur - Kabadayı
EFGAN: Ağlayıp inleme - feryat
EFLATUN: Açık mor, leylak rengi ile erguvan arası / Bilgin, bilgili, herşeyi bilerek doğan çocuk
EGE: Yüce, büyük ulu / Ülkemizin Batısındaki deniz
EGEMEN: Bir yere hakim olan
EJDER: Bir masal yaratığı, korkulan, güçlü
EKBER: Kebir kelimesinden, En büyük
EKİN: Tahılın ekiminden, harman dönemine kadarki hali / Kültür
EKREM: Pek cömert, iyiliksever
ELDEM: Sevimli, cana yakın
ELVAN: Renk renk, çok renkli
EMİN: Güvenilen, inanılan kimse
EMİR: Reis, aşiret başı, Emreden
EMİRHAN: Emir veren hükümdar, hanın emri
EMRAH: Saz çalıp oynayan
EMRE: Aşık, dost, Beylerbeyi, Büyük erkek kardeş
EMRULLAH: Allah'ın emri
ENDER: Seçkin, eşi benzeri az bulunan
ENER: En yiğit, en kahraman
ENGİN: Ucu bucağı olmayan genişlik
ENGİNSU: Açık deniz
ENİS: Dost, arkadaş
ENSAR: Hz. Muhammed'i Medine'ye davet edenlere verilen isim
ENVER: En ışıklı, en parlaki
ERALP: Yiğit
ERAY: Ay gibi parlak erkek
ERBATUR: Cesur, yiğit
ERBERK: Şimşek gibi yiğit
ERCAN: Er canlı, korkusuz yiğit
ERCÜMENT: İtibarlı, haysiyetli, değerli
ERÇİN: Erken doğan, En erken davranan
ERDAL: Erken yeşeren dal / Er + Dal
ERDEM: Fazilet, insanın insan yapan değerleri
ERDEN: Bekaret / İnsan eli değmemiş /Erkenden
ERDİNÇ: Dinç erkek Er + Dinç
ERDOĞAN: Doğuştan yiğit / Erken doğan
EREM: Ulaşmak, kavuşmak için çaba gösteren
EREN: Ermiş kişi Ermekten
ERENAY: Ermiş olan Ay gibi nurlu
ERGİN: Olgunlaşmış, güngörmüş
ERGUN: Oynak, hızlı giden at
ERGÜN: Yumuşak huylu, uysal
ERHAN: Yiğit hakan
ERHUN: Hunlu yiğit
ERİM: Sevgi, mutlu haber
ERİNÇ: Rahat, dirlik
ERKAL: Erkek kal
ERKAN: Erkek kanlı
ERKİN: Özgür, serbest. Koşulsuz iş gören
ERKUT: Kutlu yiğit
ERMAN: Erdemli yiğit
EROL: Erkek ol sözünde dur anlamında
ERSAN: Adıyla ün salmış
ERSEN: Kolay, zor olmayan
ERSİN: Erkeksin anlamında
ERŞAT: Doğru yolu bulan
ERTAÇ: Erkekliği taç gibi taşıyan
ERTAN: Tan gibi ateş renkli er
ERTEM: Erdem / Fazilet
ERTEN: Sabah, gündoğumu anı
ERTUĞRUL: Temiz yürekli doğru yiğit
ERYAMAN: Güçlü, becerikli
ESAT: Çok uğurlu ve mutlu
ESEN: Sağ, sağlıklı
ESER: Nişan, iz - Etki - Yapıt - Soğuk esen rüzgar
EŞREF: Şerefli, şeref sahibi / Uğurlu
EVGİN: Telaşlı, aceleci
EVREN: Kainat, yaratılmışların tümü
EVRİM: Aşamalarla kendini gösteren ilerleme,değişim
EYÜP: Sabırın simgesi olmuş bir peygamber
EZEL: Başlangıcı olmayan
-----------------
adı.)
Etem-Murat 26.03.2006, 22:49 FADIL: Erdemli, üstün, parlak
FAHİR: Övünülecek, parlak, şanlı, güzel
FAHRETTİN: Diniyle övünen
FAHRİ: Karşılıksız kabul edilen görev,iş
FAİK: Başkalarından daha ileri, üstün
FAKİR: Yoksul
FALİH: Başarı kazanan, isteğine ulaşan
FARUK: Bir işi sonuca ulaştıran
FATİH: Ele geçiren, fetheden
FAZIL: Erdemli, manevi değerce üstün
FEHİM: Anlayışlı, zeki
FERDİ: Bireysel, tek başına
FERHAN: Sevinçli, mutlu
FERHAT: Rahatlık
FERİD: Eşsiz, tek, benzeri olmayan
FERİDUN: Tek, eşsiz, benzeri olmayan
FERİT: Avcı kuş
FERKAN: Güçlü, saygın soydan gelen
FERRUH: Kutlu, uğurlu, aydınlık yüzlü
FETHİ: Fetih ile ilgili
FEVZİ: Kurtuluş ve zaferle ilgili, üstünlük başarı
FEYYAZ: Bereketli, gür, bol
FEYZİ: Verimlilik, bolluk
FEYZULLAH: İlhamını Allah'tan alan
FEZA: Gökyüzü, uzay
FIRAT: Tatlı su - Türkiye'nin en uzun akarsuyu
FİKRET: Düşünmek, düşünceye dalmak
FİKRİ: Düşünce ile ilgili / fikir sahibi
FUAT (D): Yürek, kalp gönül
FURKAN: İyi ile kötüyü birbirinden ayıran kanıt / Kuran-ı Kerim
-----------------
GAFFAR: Acıyan, bağışlayan
GAFUR: Bağışlayıcı, günahları affedici
GALİP: Yenen, üstün gelen
GANİ: Zengin, cömert, bol çok, elindekiyle yetinen
GARİP: Kimsesiz, yalnız, yabancı / Tuhaf
GAZANFER: Aslan - Yiğit, yürekli
GAZİ: Savaşta yara alan
GEDİZ: Su birikintisi, gölcük - Ege'de bir akarsu
GENCAL: Genç, taze
GENCALP: Genç yiğit, kahraman
GENCAY: Ayın bir haftalık hali, hilal
GENCER: Genç yiğit
GENCO: Genç olmaktan,genç o anlamına
GİRAY: Uygun, eskiden Kırım hanlarına verilen ünvan
GİRGİN: Kolay yakınlık kuran
GÖKALP: Mavi gözlü yiğit - Göklerin yiğidi
GÖKAY: Gök ve Ay gibi güzel olan
GÖKBERK: Yeşil yaprak
GÖKCAN: Yeşermiş, taze can, özlemle dolucan
GÖKÇE: Gökrengi, göğce
GÖKÇEN: Güzel, hoş
GÖKER: Gökyüzü gibi er
GÖKHAN: Göklerin hakanı Gök gibi büyükhan
GÖKHUN: Eski Türk isimlerinden Gök+Hun
GÖKMEN: Gök rengi gözlü
GÖKSEL: Gökle ilgili, göğe ait
GÖKTAN: Mavi şafak
GÖKTUĞ: Gök renkli Tuğ sahibi
GÖKTÜRK: Kök Türk / Tarihte bir Türk devleti
GÜÇHAN: Çetin, güçlü han
GÜÇLÜ: Kuvvetli, gücü yerinde - Önemli, etkili - Şiddetli
GÜLHAN: Gül gibi güzel hakan
GÜLTEKİN: Kültigin adından.. Güvenilen, herkese hayrı dokunan
GÜNALP: Güneş gibi yiğit
GÜNAY: Güneş ve ay - Güneşli yer
GÜNDOĞDU: Doğudan esen yel - Güneşin doğduğu yön
GÜNDÜZ: Gecenin karşıtı
GÜNER: Güneşin doğma zamanı
GÜNERİ: Günün yiğidi
GÜNEŞ: Gezegen sistemimizin enerji kaynağı
GÜNEY: Dört yönden biri - Her zaman güneşli yer
GÜNGÖR: İyi günler yaşa anlamında
GÜNHAN: Oğuz'un altı oğulundan Güneşi simgeleyenin adı
GÜNSEL: Gün ışığı, ışık seli
GÜNSER: Işık ver, parla
GÜNTAN: Güneşin doğuşundan az önceki zaman
GÜNTEKİN: Güneş gibi tek
GÜRAL: Çok al, bol al
GÜRALP: Güçlü yiğit
GÜRAY: Bereketli, bolluk içinde olan ay
GÜRBÜZ: Gelişmiş, iri yapılı, sağlam
GÜRCAN: Herkesi seven, özveride bulunan
GÜREL: Sürekli oluşum ve dönüşüm halinde olan
GÜRKAN: Gürbüz, kanı bol
GÜROL: Hayat boyu herşeyin bol olsun
GÜRSEL: Gürlükle ilgili, gür olan
GÜRSOY: Güçlü, kalabalık soydan
GÜRTAN: Işıklı, geniş tan yeri
GÜVEN: İtimat, emniyet
GÜVENÇ: Güven - Sevinçli - Dayanak
Etem-Murat 26.03.2006, 22:50 HABİB: Sevgili, dost
HACI: Hicaz'a gidip hac törenine katılan
HAFIZ: Ezberleyen/ Özellikle Kuran-ı Kerimi ezbere okuyan
HAKAN: Büyük Han, Hanlar hanı (Hükümdar anlamına=Han)
HAKKI: Doğrulukla, adaletle ilgili
HALDUN: Kalp, yürek / Yüreklilik
HALİL: İçten, dost çok yakın arkadaş
HALİM: Yumuşak huylu, sakin yaradılışlı
HALİS: Saf katkısız duru
HALİT: Süregelen, sürekli, geç yaşlanan
HALUK: Herkesle iyi geçinen iyi ahlaklı
HAMDİ: Hamd eden, şükreden / Tanrı ileilgili
HAMDULLAH: Allah'ın övgüsü
HAMİ: Koruyan, arka çıkan, koruyucu
HAMİT: Övgüye değer
HAMZA: Aslan
HANEFİ: Tanrı'nın birliğine iman eden
HARUN: Huysuz at / Postacı / İnatçı
HASAN: Güzellik, iyi davranma, iyilik
HASİP / HASBİ: Kişisel değeri olan, ünlü bir soydan gelen
HASRET: Özlem
HAŞİM: Ezen, kıran, parçalayan
HAŞMET: İhtişam, büyüklük, görkemlilik
HATAY: İl adı Antakya olan kentimizin adı
HATEM/ HATEMİ: Sonuncu en son olan / Mühürcü
HAYATİ: Yaşamsal, yaşamla ilgili önemli olan
HAYDAR: Aslan / Çok cesur
HAYRETTİN: Hayır eden, hayır sahibi
HAYRİ: Hayırla, iyilikle ilgili
HAYRULLAH: Allah'ın hayırlı ettiği
HAZAR: Barış / Bir yerde oturma hali
HAZIM: Hezimete uğratan
HEYBET: Korku ve saygı uyandıran görünüş
HIFZI: Saklamak, korumak, hafızaya almak
HINCAL: Öc al, intikam al anlamında
HIZIR: Darda kalanların yardımına koşan
HİCRİ: Göç eden / Hicrete ait, hicretle ilgili
HİDAYET: Doğru yolu arama / Yol gösterme
HİKMET: Felsefe, gizli, bilinmeyen güç
HİLMİ: Yumuşak huylu, sabırl
HİMMET: Çalışma, çaba
HİRAM: Yürüme, gezinme
HİŞAM: Eski bir Endülüs hükümdarının adı
HULKİ: İyi ahlaklı iyi huylu
HULUSİ: Saflık, doğruluk, içtenlik
HURŞİT: Güneş
HÜDAVERDİ: Allah verdi, çocuk özlemi çekenaileler ilk çocuklarına genellikle bu adı verirler
HÜRAY: Ay gibi özgür
HÜRKAN: Özgür soydan gelen
HÜSAM: Keskin kılıç
HÜSAMETTİN: Dinin keskin kılıcı
HÜSEYİN: Ruh ve madde güzelliği
HÜSMEN: Hüseyin
HÜSNÜ: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
HÜSREV: Büyük padişah, hükümdar
----------------
ILDIR: Parıltı, parlayış - Alacakaranlık
ILDIZ: Yıldız - Gündönümünden 10 gün öncesi
ILGAR: Çabuk, hızlı - Hücüm, akın - Havanın açık olması - Öfke
ILGAZ: Atın dört nala koşması - Akın, hücum - Çankırı'nın merkez ilçesi - Bir dağ
IŞIK: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke
IŞIKHAN: Işıklı han
IŞIN: Bir ışık kaynağından çıkan ışık çizgisi
IŞITAN: Aydınlatan, ışık veren
ITRİ: Korkuya ait
----------
İBRAHİM: İbranice'de hakların babası anlamında
İDRİS: Beyaz renkli çiçek açan bir ağaç cinsi
İHSAN: Bağışlamak, yardım etmek, iyiliketmek
İLBEY: Egemen olan
İLCAN: Ülkede en sevilen
İLGİ: İlişki - Yakınlık duyma
İLHAM: İçe doğma, esin
İLHAMİ: İçine doğmakla ilgili
İLHAN: Bir ülkenin egemen hanı
İLKAN: İran'da devlet kuran Türk hükümdarı
İLKAY: Ayın ilk günlerindeki hali
İLKCAN: İlk doğan erkek çocuklara verilen ad
İLKE: Temel düşünce, prensip - Temel bilgi - Davranış kuralı
İLKER: İlkle ilgili, ilk erkek çocuk
İLKİN: Öncelikle, ilkle ilgili, ilk olan
İLTEKİN: Tek eşsiz ülke
İLTER: Yurdunu seven, koruyan
İLYAS: Mersin ağacı
İMDAT: Yardım dilemek, yardım istemek , yardım beklemek
İNAL: Kendisine inanılan
İNAN: Dizgin - Yönetme - İman
İNANÇ: Bir düşünceye bağlılık - İman - Doğru, emin
İNAYET: İyilik, lütuf
İRFAN: Bilme, anlama - Sezme, kavrama gücü
İSA: Hristiyanlığın kurucusu peygamber
İSHAK: Hüzünlü öten bir tür kuş
İSKENDER: Tarihte fetihleriyle ünlü bir hükümdar
İSLAM: Hz. Muhammed'in kurduğu son din/ Teslimiyet
İSMAİL: İbrahim peygamberin Tanrı'ya kurban adadığı oğlunun adı
İSMET: Haramdan ve günahtan çekinen
İSRAFİL: Dört büyük melekten biri
İSTEMİ/HAN: Göktürklerin ünlü hakanı
İŞCAN: Çalışkan
İZZET / İZZETTİN: Değer, kıymet, ululuk, yücelik
Etem-Murat 26.03.2006, 22:51 --------
JERFİ: Derinlik
JİYAN: Kızgın, hışımlı
------
KAAN / KAĞAN: Hükümdar, hanların hanı
KADEM: Uğur - Ayak adımı - Yarım arşın
KADİR: Değer, onur, incelik
KADRİ: İtibar, değerle ilgili
KAHRAMAN: Savaşta yiğitlik gösteren, cesur
KAMBER: Sadık hizmetkar / Hz Ali'nin kölesinin adı
KAMER: Ay ışığı
KAMİL: Tam, eksiksiz, olgun
KAMURAN: Dileğine, kavuşmuş olan
KANDEMİR: Güçlü soydan gelen
KANER: Güçlü, kanlı yiğit
KAPLAN: Yırtıcı hayvan
KARABEY: Esmer, rengi karaya çalan Bey
KARACAN: Esmer - Küçük ağaçcık
KARAHAN: Esmer hükümdar
KARAKAN: Bir tür dağ ağacı
KARAN: Kahraman, yürekli - Karanlık
KARANALP: Esmer, karayağız, yiğit
KARATAY: Selçuklu devlet adamı
KARTAL: Yırtıcı bir tür kuş
KARTAY: Yaşlı, pir
KASIM: Bölen, kısımlara ayıran
KAYA: Büyük ve sert taş kütlesi
KAYAHAN: Kaya gibi sert hakan
KAYHAN: Güçlü hükümdar
KAZIM: Kızgınlığını, öfkesini belli etmeyen
KEMAL: Bilgi ve erdem bakımından olgunluk
KEMALETTİN: Bilgi ve erdem sahibi
KENAN: Nuh peygamberin oğlu ya da Nemrut'un babası sanılan kişi
KERAMETTİN: Bağış, ihsan ağırlama
KEREM: Cömertlik, soyluluk büyüklük
KEREMŞAH: Asil, soylu şah, hükümdar
KERİM: Kerem sahibi, cömert
KEYHAN: Dünya
KILIÇ: Sivri uçlu,keskin, çelikten silah
KILIÇALP: Kılıç gibi keskin, yiğit
KILIÇHAN: Kılıç gibi keskin, güçlü yiğit
KIRCA: Dolu - Ufak taneli kar - Borayla gelen yağmur
KIRDAR: Ölçülü davranış
KIRHAN: Kırçıl han
KIVANÇ: Sevinç, hoşlanma
KIVILCIM: Yanan mddeden sıçrayan küçük ateş parçası - Harekete geçiren
KOLÇAK: Yiğit, mert, koçak
KONUR: Bozla sarı arası bir renk - Yanık kırmızı - Gururlu, kibirli - Kahraman,
KORAL: Sınır muhafızı
KORALP: Yiğit sınır muhafızı
KORAY: Kamış, kargı gibi, içi boş şeyler
KORCAN: Kanı sıcak, kanı kaynayan
KORÇAK: Heykel
KOREL: Kor gibi etkili, yakıcı kişi
KORHAN: Ateş gibi hakan
KORKMAZ: Korkmayan, yılmayan, cesur
KORKUT: Büyük dolu tanesi - Hayali yaratık
KORTAN: Kor renkli tanyeri - Yalçın kaya - Pelikan
KÖKER: Köklü soydan gelen
KÖKSAL: Kökünü derinliklere sal anlamında
KUBAT: Kaba, şişman
KUBİLAY: Cengiz Hanın torununun adı
KUDRET: Güç, kuvvet
KUNTAY: Ay gibi sağlam, güçlü
KUNTER: Sağlam, kuvvetli
KURT: Yırtıcı bir memeli - Kurnaz, işbilir
KURTBEY: Kurt gibi atılgan, güçlü
KURTULUŞ: Kötü, tehlikeli durumdan kurtulma
KUTAN: Dua, yalvarma - Saka kuşu
KUTAY: Uğurlu ay
KUTBAY: Uğurlu kişi
KUTER: Kutlu, uğurlu kişi
KUTHAN: Kutlu hükümdar
KUTLAY: Kutlu, uğurlu ay
KUTLU: Kutlanmış, mutlu, uğurlu
KUTSAL: Mübarek, kutlulukla ilgili
KUTSİ: Kutlanan, kutluluk sahibi
KUZEY: Kuzey yönü / Şimal
KÜRŞAT (D): Eski bir Türk adı
-------
LAÇİN: Bir cins şahin - Sarp, yalçın
LAMİ: Sert, çatık kaşlı veya Aslan
LATİF: Yumuşak, hoş, nazik
LEBİB: Akıllı, zeki
LEMA: Herşeye gücü yeten
LEMİ: Parlak, parıldayan
LEVENT: Eski deniz erlerine verilen ad
LOKMAN: Tarihteki en ünlü tabibin adı (Lokman Hekim)
LÜTFİ: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan
LÜTFULLAH: Çok övülmüş,methedilmiş
LÜTFÜ: İyi muamele, güzellikle hoşlukla ilgili
----
Etem-Murat 26.03.2006, 22:52 MACİT: Şan, şeref sahibi - İyi ahlaklı
MAHİR: Usta, elinden her iş gelen
MAHMUT: Övgüye değer
MAHSUN: Güçlendirilmiş, güçlü
MAHZUN: Hüzünlü, duygulu, üzgün
MAKBUL: Alınan kabul olunan
MAKSUT: İstek, niyet, maksat - Varılmak istenen yer
MALİK: Sahip, efendi
MANÇO: Manda yavrusu
MANSUR: Yardım edilmiş - Allah'ın yardımıyla galip gelmiş
MAZHAR: Birşeyin göründüğü ortaya çıktığı yer
MAZLUM: Zulüm gören, zulmedilen kişi
MECİT: Çok ulu, yüce
MECNUN: Deli, aklı başında olmayan
MEDENİ: Uygar, şehirli - Terbiyeli, nazik
MEDET: Yardım eden
MEHMET: Aslı Arapçada Muhammed, çok övülmüş anlamında
MELİH: Güzel, şirin
MELİK: Hükümdar, han
MEMDUH: Övülmüş, övülmeye değer
MEMNUN: Minnet eden - Hoşnut, sevinçli
MENDERES: Ege bölgesinde bir ırmak adı
MENGÜ: Ölümsüz, ebedi
MENGÜÇ: Güçlü ben / Men + güç
MENSUR: Saçılmış, dağılmış - Ölçüsüz, uyaksız söz
MERİÇ: Ülkemizin Bulgaristan sınırındaki nehir
MERİH: Güneş sistemimizdeki 5. gezegen
MERT: Sözünün eri, sözünde duran
MESTAN: Savruk. Cüret sahibi
MESUT: Mutlu, bahtiyar
METE: Büyük Hun imparatoru
METİN: Sağlam, dayanıklı
MEVLÜT: Yeni doğmuş çocuk - Doğulan zaman
MİKAİL: Allaha en yakın olduğuna inanılan dört melekten birinin adı
MİRKELAM: Güzel, nazik konuşan
MİRZA: Hükümdar soyundan gelen
MİTHAT: Övme
MUAMMER: Uzun ömürlü, çok yaşayan
MUCİP: Gerektiren, gerektirici
MUHAMMED: Çok övülmüş, hamdedilmiş
MUHARREM: Din tarafından yasaklanan
MUHİP: Seven, sevişen
MUHİTTİN: Dini güçlendiren
MUHLİS: İnanç ve eylemlerinde içtenlikle davranan
MUHSİN: Sağlamlaştıran
MUHTAR: Dilediği şekilde hareket edebilen
MUHTEŞEM: Görkemli, gözkamaştırıcı
MUKBİL: Mutlu, bahtiyar
MUNİS: Sıcakkanlı sevimli
MURAT: Arzu, istek, dilek
MURATHAN: Arzulu hükümdar
MURTAZA: Mürteza- Seçkin seçilmiş
MUSA: Sudan gelmek anlamındadır. Bir peygamber adı
MUSTAFA: Temizlenmiş, saf hale getirilmiş
MUTİ: İyi kalpli, yumuşak başlı
MUTLU: Mesud, bahtiyar
MUTLUHAN: Mutluluğa erişmiş hükümdar
MUZAFFER: Zafer kazanan, galip gelen
MÜCAHİT: Savaşçı, Cihada katılan
MÜFİT: Faydalı, yararlı
MÜJDAT: İyi, müjdeli haberler
MÜKERREM: Yardımsever, ikram sever
MÜKREMİN: Konuksever, ikram sever
MÜMİN: İnanan, iman eden
MÜMTAZ: Seçkin, başkalarından ayrı tutulan
MÜNİR: Aydınlatan, ışık veren
MÜREN: Akarsu, dere, ırmak
MÜRSEL: Yollanmış, gönderilmiş olan
MÜRŞİT (D): İrşad eden, doğru yolu gösteren
MÜSLÜM: İslam dininden olan / Teslim olan
MÜŞFİK: Acıyan, şefkat gösteren
MÜŞTAK: Özleyen, göreceği gelen
------
NABİ: Yüksek, yüce, haber veren
NACİ: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
NADİ: Bağıran, haykıran
NADİR: Ender, az bulunur, seyrek
NAFİ: Gelip geçen, etkili, sözü dinlenen
NAFİZ: İşleyen, içeriye giden, delip geçen işleyen
NAHİT (D): Venüs, Zühre yıldızı
NAİL: Ele geçiren, muradına eren
NAİM: Uyuyan, uykuda olan
NAMIK: Yazar, yazan kişi
NAMİ: Tanınmış, ünlü şöhretli
NASIR: Yardımcı, yardım eden
NASRETTİN: Dine yardımı dokunan
NASUH: Öğüt veren - Temiz
NASUHİ: Bozulmaz biçimde tövbe eden
NAŞİT (D): Şiir söyleyen, şiir okuyan
NAZIM: Düzenleyen, tanzim eden
NAZIR: Bakan, gözeten - Bakan, vekil
NAZİF: Temiz, güzel
NAZMİ: Vezinli, kafiyeli sözle ilgili/ Düzenli
NEBİ: Peygamber, Tanrı'nın buyruklarını kullara ileten
NECAT: Kurtuluş, selamet
NECATİ: Kurtuluşa ermek
NECDET: Güçlü ve korkusuz
NECİP: Soyu temiz, cömert
NECMETTİN: Din'in Yıldızı
NECMİ: Yıldızlarla ilgili , yıldızlara ait
NEDİM: Yakın dost, samimi arkadaş
NEDRET: Az bulunan, seyrek
NEHAR: Gündüz
NEJAT: Soy, asıl, hesap
NESİM: Hoşa giden hafif rüzgar
NEŞAT: Sevinç, neşe
NEŞET: Yetişme, meydana gelme
NEVZAT (D): Yeni doğmuş çocuk
NEYZEN: Ney çalan
NEZİH: Temiz, pak, seçkin
NEZİHİ: Temizlikle, saflıkla ilgili
NİHAT (D): Tabiat, huy
NİYAZİ: Yalvarma, yakarma
NİZAM: Sıra, dizi, düzen, kural
NİZAMETTİN: Düzenli, tertipli
NİZAMİ: Kurallara uygun, düzenle ilgili
NUH: Eski metinlerde rahat anlamında / Bir peygamber adı
NUMAN: Kan / gelincik
NURETTİN: Dinin ışığı, aydınlığı
NURİ: Işıklı, ışıktan geleni
NURKAN: Aydınlık, temiz soydan gelen
NURŞAT: Nura boğulmuş
NURTAÇ: Nurlu taç taşıyan
NUSRET (D): Tanrı yardımı
NUSRETTİN: Dinin üstünlüğü
NÜVİT: İyi haber, müjde
NÜZHET: Zevk, keyif, istek, tad
Etem-Murat 26.03.2006, 22:52 OFLAZ: Eksiksiz, tam - Gürbüz, yakışıklı - Becerikli - Eflatun
OGÜN: Belirli gün, bilinen, beklenen gün
OĞAN: Güçlü, kuvvetli
OĞUL: Erkek evlat - Kovandan çıkan arı topluluğu
OĞUR: Uğur - Samimi, içten
OĞUZ: Doğru ve iyi adam, sağlam, güçlü
OĞUZHAN: Oğuzların başı / Mete
OKAN: Anlama, öğrenme
OKAY: Beğenme, takdir etme
OKCAN: Hareketli, canı tez
OKER: Hızlı, hareketli
OKTAR: Ok taşıyıcı / Ok+dar (Bayraktargibi)
OKTAY: Çok hiddetli, kızgın
OLCAY: Şanslı, talihli
OLCAYTO: Bahtı açık, talihli
OLGUN: İşe yarar, ya da yeterli durumagelmiş
OMAÇ: Hedef, amaç
OMAY: Seçkin, seçilmiş
ONAT: İyi, güzel, düzgün, namuslu
ONAY: Uygun bulma
ONGAR: Kurtuluş
ONGUN: Tam - Verimli, bayındır - Kutlu, uğurlu - Gelişmiş, gürbüz
ONUR: Şeref, haysiyet, izzet-i nefs
ONURAL: Şan, şeref kazan
ONURALP: Saygıdeğer, aziz, yiğit
ONURHAN: Onurlu hükümdar
ORBAY: Ordu komutanı
ORÇUN: Ahlak, Töre
ORHAN: Kentin hakimi, yöneticisi
ORHUN: Eski bir Türk devleti, Asyada bir nehir
ORKUN: Or+khun (han) Kentin hanı
ORKUT: Kutlu kent
ORTAÇ: Tepe - Mirasçı - Veliaht
ORTUN: Ortanca kardeş
ORTUNÇ: Ateş renginde tunç
ORUÇ: Müslümanların yeme içmeden vs. uzaklaştıkları bir ibadet
OSMAN: Toy denilen, kazdan büyük bir kuşun yavrusu / Ateş gibi adam (Odman= Od +Man)
OYTUN: Beğenilen güzel yer / Kutsal
OZAN: Halk şairi
------
ÖCAL: Öc almaktan, intikal alan
ÖDÜL: Bir başarı ya da iyilik karşılığında verilen armağan
ÖGEDAY: Çok akıllı
ÖĞÜN: Yücel, gurur duy - Zaman, vakit - Kez, defa - Önde, ileride
ÖĞÜNÇ: Övünülecek şey
ÖĞÜT: Nasihat
ÖKER: Akıllı
ÖKKEŞ: Erkek örümcek - Bir dağın adı
ÖKMEN: Akıllı, zeki
ÖKTEM: Güçlü, onurlu
ÖKTEN: Akıllı, bilgili
ÖMER: Dirlik, canlılık yaşam gücü
ÖMÜR: Yaşayış, hayat
ÖNAL: Daima önde olmak
ÖNAY: Ayın ilk günlerindeki durumu, hilal
ÖNDER: Lider, yönetici, şef
ÖNEL: Bir şeyin tamamlanması için verilen süre, vade
ÖNER: Başta gelen - Yön - Sıra
ÖRSAN: Örs gibi sağlam adı olan
ÖRSEL: Örs gibi sağlam el
ÖVÜL: Kendini beğendir, övgü kazan
ÖVÜNÇ: Övünülecek şey
ÖYMEN: Evcimen, evine bağlı
ÖZAL: Özü kırmızı
ÖZALP: Özünde yiğit olan
ÖZAY: Özlü, özü ay gibi aydınlık olan
ÖZBEK: Yiğit, cesur - Bir Türk boyu
ÖZCAN: Candan, içten
ÖZDEMİR: Gerçek, özlü demir
ÖZDEN: Soyu temiz olan
ÖZEN: Dikkat, heves, itina
ÖZER: Özü er olan
ÖZGÜN: Orijinal, diğerlerine benzemeyen
ÖZGÜR: Serbest, hiçbir koşula bağlı olmayan
ÖZHAN: Han soyundan gelen
ÖZKAN: Temiz kan, soylu kişinin kanından gelen
ÖZMEN: Özü iyi, sağlam olan Aydınlık başlangıç
ÖZTÜRK: Soyu Türk olan
ÖZÜN: Hakkıyla kazanılmış ün
------
PAKEL: Sezgi, anlayış, dikkat
PAKER: Sert, çatık kaşlı veya Aslan
PAKSOY: Allah'ın kulu
PALA: Kısa, geniş kiliç
PAMİR: Herşeye gücü yeten
PARS: Yırtıcı bir hayvan
PAŞA: Bir askeri ünvan / ağabey, erkek kardeş
PAYDAŞ: Dünya,
PAYİDAR: Doğruluk gösteren-Adaletli davranan
PEHLİVAN: Güreşçi
PEKCAN: Sıkı canlı, yufka yürekli olmayan
PEKER: Güçlü erkek
PERKER: Beyaz ay,dolunay
PERTEV: Dürüst,güvenilir
PEYAM: Mutlu,sevinçli gün
PEYAMİ: Haberle ilgili, haber veren
PEYKAN: Beyaz taç,gelin tacı
PEYMAN: Aydınlık gece
POLAT: Sertleştirilmiş , su verilmiş demir
POYRAZ: Kuzeydoğu yönünden esen rüzgar
POZAN: Candan,cana yakın
------
RACİ: Rica eden, dileyen
RAFET / REFET: Çok acıma
RAGIP: İçtenlikle isteyen, özleyen
RAHİM: Esirgeyen, acıyan
RAHMAN: Acıması bol olan
RAHMİ: Koruyan, esirgeyen
RAİF: Acıyan, esirgeyen
RAKIM: Yazan
RAMAZAN: Kameri yılın 9. ayı
RAMİ: Atıcı, mermi atan
RAMİZ: Remz eden, işaretleyen
RASİM: Resmeden, resim çizen
RASİN: Beyaz ay,dolunay
RAŞİT (D): Doğruyola giden
RAUF: Çok acıyan, esirgeyen
RECAİ: Umma, dileme
RECEP: Heybetli, azametli, saygı değer
REFET: Çok acıma
REFİĞ: Din uğruna çalışan
REFİK: Arkadaş, yoldaş, ortaklık
REHA: Kurtulma
REMZİ: İşaret ve gizliliğe ait
RENAN: Kızıl kan
RESUL: Haber getiren
REŞAT: Aklın gerektirdiğini yapan
REŞİT (D): Akıllı, iyi davranan
RIDVAN: Cennetin kapıcısı olan melek
RIFAT: Yükseklik, yüksek rütbei
RIFKI: Yumuşaklıkla, sükunetle ilgili
RIZA: Hoşnutluk, memnunluk
RUHİ: Ruhla ilgili
RUŞEN: Aydın, parlak
RÜÇHAN: Orta Asya'da Tanrı dağı,bir Türk boyu
RÜKNETTİN: Bir şeyin temeli / Dinin temeli
RÜSTEM: Ünlü Fars pehlivanının adı
RÜŞTÜ: Ergin, olgun
Etem-Murat 26.03.2006, 22:53 SAADETTİN: Dinin uğurlu, kutlu kişisi
SABAH: Günün başlangıcı
SABAHATTİN: Güzellik
SABİR: Sabreden, katlanan
SABİT: Yerinde duran kımıldamayan
SABRİ: Sabırla ilgili
SACİT (D): Secdeye varan, ibadet eden
SADETTİN: Kutluluk, saadete erme, mübarek olma
SADIK: İçten bağlı, gerçek dost
SADRİ: Anaya göre çocuk
SADULLAH: Allah'ın talihli kıldığı
SADUN: Yıldız bilimine göre, uğurlu olan
SAFA: Saflık berraklık, gönül rahatlığı
SAFFET: Saflık, temizlik
SAFİ: Katıksız, ayırt edilmiş
SAİM: Oruç tutan, oruçlu
SAİT (D): Kutlu, cennetlik
SAKIP: Delen, delik açan - Çok parlak
SAKİN: Uslu, kendi halinde - Bir yerde yerleşmiş, oturan
SALİH: İyi, yararlı, yetkili
SALİM: Eksiksiz, sağ, sağlam
SALTUK: Hiç bir koşul ve denetime bağlı olmayan
SAMET (D): Sonsuz, ebedi
SAMİ: İşiten, dinleyen
SAMİH: Cömert, eli açık
SAMİM: Bir şeyin merkezi
SANBERK: Gücüyle tanınmış
SANCAR: Kısa kama - Saplar, batırır
SANER: Ünlü, tanınmış
SANVER: Adın duyulsun, ünlen
SARGIN: Candan, içten
SARP: Dik geçilmesi ve çıkılması güç
SARPER: Sert, güçlü
SARUHAN: Eski bir Türk beyi
SAVAŞ: İki ya da daha çok tarafın vuruşması , kavgası
SAYHAN: Adaletli hükümdar
SAZAK: Kuvvetli ve soğuk rüzgar - Bataklık, sazlık - Kaynak, pınar
SEÇKİN: Seçilmiş olan
SEDAT: Doğruluk, haklılık
SEFA: Gönül rahatlığı, rahatlık - Eğlence
SEFA /SAFA: Saflık berraklık
SEFER: Yolculuk, savaş hali
SEHA: Eli açık, cömert
SELAHATTİN: Dinine bağlı
SELAMİ: Barış ve rahatlıkla ilgili
SELCAN: Coşkun, taşkın
SELÇUK: Sel gibi akan
SELİM: İyileşmesi kolay hastalık
SELMAN: Barış içinde, huzurlu
SEMİH: Bol, cömert gönüllü
SENİH: Yüce, yüksek
SERALP: Baş yiğit
SERBÜLENT: Önde gelen, üstün
SERCAN: Canların özü, canın başı
SERDAR: Askerin başı, komutan
SERGEN: Raf, bir şeylerin dizili olduğu yer
SERHAN: Hanların başı
SERHAT: Sınır - İki devlet arasındaki sınır
SERKAN: Serhan / baş han , ser + kan,
SERKUT: Mutlu, talihli
SERMET: Öncesiz ve sonrasız
SERTAÇ: Baştacı
SERTER: Sert + Er, sert erkek
SERVER: Bir topluluğun en ileri geleni, baş, şef, reis
SERVET: Para mal mülk
SEYFETTİN: Dinin kılıcı, koruyucusu
SEYFİ: Kılıç gibi - Askerlikle ilgili
SEYHAN: Çukurova'da bir akarsu
SEYİT: Efendi, bey
SEZAİ: Uygun, yaraşır
SEZER: Sezgisi güçlü olan
SEZGİN: Sezme yeteneği olan, duygulu, anlayışlı
SIDDIK: Çok içten ve doğru kimse
SITKI: Yalan söylemeyen, dürüst
SİMAVİ: Yüzle, çehreyle ilgili
SİNA: İlaç yapılan bir tür bitki
SİNAN: Süngü ve mızrak gibi şeylerin sivriucu
SİPAHİ: Tımar sahibi asker
SONER: Son erkek , son yardımı yapan
SONGUR: Şahin - Ağır, hantal
SOYSAL: Uygar
SÖKMEN: Yiğitlere veilen san
SÖNMEZ: Sürekli yanan, sönmeyen
Suat (d) : Mutlu, mutlulukla ilgili
SUAVİ: Zorluklara dayanan
SUAY: Suya vuran ay ışığı gibi ışıltılı
SUPHİ: Sabahla, aydınlıkla ilgili
SÜLEYMAN: Davud peygamberin oğlu
SÜMER: Bugünkü Irak'ta kurulan eski bir uygarlığın adı
SÜREYYA: Ülker yıldız takımı
SÜRURİ: Sevinçli, sevinçle ilgili
-----
ŞABAN: Kameri yılın 8. ayı
ŞADİ: Sevinç, neşe, mutluluk
ŞAFAK: Güneş doğmadan az önce, ufuktaki aydınlık
ŞAHAP (B): Ateş, alev parçası
ŞAHİN: Bir tür yırtıcı kuş
ŞAHZAT: Sevilen, sayılan kişi
ŞAİR: Şiir yazan, ozan
ŞAKİR: Şükreden, nankörlük etmeyen
ŞAMİL: Kapsayan, içine alan
ŞANSAL: Niteliklerinle ünlen, tanın
ŞANVER: İyi niteliklerin bilinsin, duyulsun
ŞARIK: Parlak, parlayan
ŞECAATTİN: Yüreklilik, yiğitlit
ŞEFİK: Şefkatli
ŞEHMUZ: Hükümdar soyundan gelen
ŞEHZADE: Hükümdar oğlu
ŞEMSETTİN: Dinin güneşi
ŞEMSİ: Güneşe ait, güneşle ilgili
ŞENEL: Neşelen, mutlu ol
ŞENER: Şen erkek
ŞENOL: Neşeli ol anlamında
ŞENSOY: Neşeli, mutlu soydan gelen
ŞENTÜRK: Neşeli Türk
ŞERAFETTİN: Dinlerin en şereflisi
ŞEREF: Onur. Manen yüksek ve erdemli olmak
ŞERİF: Kutsal, mübarek
ŞEVKET: Ululuk, yücelik, kudret ve kuvvetlilik
ŞEVKİ: Şevk, keyif, istekle ilgili
ŞİNASİ: Tanıyış, tanımakla ilgili
ŞÜKRÜ: Şükretme, hoşnut olma
Etem-Murat 26.03.2006, 22:53 TACETTİN: Taca ait
TACİ: Taç ile ilgili
TAÇKIN: Gurur
TAHİR: Pak, temiz
TAHSİN: Beğenip, alkışlanan, kale gibi sağlam
TAKİ: Günahtan kaçınan, dinine bağlı
TALAT: Yüz, surat, çehre
TALAY: Deniz, büyük nehir
TALİP: İstekli, isteyen, talep eden
TAMAY: Dolunay
TAMER: Tam erkek
TAN: Şafak vakti
TANAY: Şafak ve ayın birarada olması
TANBERK: Şafak çizgisi - Parlayan şimşek
TANER: Aydınlık erkek
TANJU: Türk imparatorlarına Çinlilerce verilen ad
TANKUT: Kutlu aydınlık
TANSEL: Aydınlığa ait, sabahla ilgili
TARHAN: Oğuzlarda demirci ustası - Tüccarlar - Han ve komutan ünvanı
TARIK: Sabah yıldızı
TARKAN: Eski Türk adı / Dağınık
TAŞKIN: Taşmış durumda olan, aşırı
TAYFUN: Çok zorlu bir fırtına
TAYFUR: Küçük bir kuş türü
TAYGUN: Çocuk, torun
TAYLAN: Uzun boylu
TAYYAR: Uçan, uçucu
TAYYİB (P): İyi, hoş çok temiz
TEKCAN: Değerli, eşsiz
TEKİN: Uğurlu
TEMEL: Kök, esas, dayanak
TEOMAN: Oğuz Han'ın Babasının adı
TERCAN: Genç, delikanlı - Kırmızı buğday
TEVFİK: Allah'ın yardımı, uygunlaştırma,başarı
TEZALP: Çabuk, hızlı yiğit TEZCAN Telaşlı, heyecanlı
TEZCAN: Canı tez olan
TEZKAN: Kanı kaynayan, heyecanlı
TINAZ: Ot ya da saman yığını
TİMUÇİN: Türk Moğol imparatoru Cengiz Han'ın asıl adı
TİMUR: Demir'in eski Türkçe'deki yazılışı
TOKCAN: Gönlü Tok
TOKER: Gözü, gönlü tok
TOKTAMIŞ: Bir yerde yerleşik oturan
TOLGA: Bir tür savaş başlığı, kask
TOLUNAY: Dolunay
TONGUÇ: En büyük çocuk
TOPRAK: Yer kabuğunun yüzey bölümü
TOYGAR: Çayır kuşu
TUFAN: Şiddetli, sürekli yağmur ve getirdiği su baskını
TUGAY: İki alaydan oluşan askeri birlik
TUĞRUL: Güçlü bir masal kuşu
TUNA: Avrupa'da bir nehir
TUNCA: Tunç gibi / Meriç nehrinin bir kolu
TUNCAY: Tunç renkli ay
TUNCEL: Tunç gibi el
TUNCER: Tunç gibi er
TUNÇ: Bakır, çinko ve kalay karışımı bir maden
TURAÇ: Bir tür küçük av kuşu
TURAN: Dünyadaki tüm Türklerin yaşayacağına inanılan ülke
TURGAY: Çayırkuşu / Toygar
TURGUT: Oturulacak yer, belde
TURHAN: Soylu seçkin
TÜMAY: Dolunay
TÜRKAY: Ay gibi parlayan Türk
TÜRKER: Türk erkeği
TÜRKEŞ: Orhun yazıtlarında adı geçen bir kahraman
-------
UÇAR: Sezgi, anlayış, dikkat
UÇHAN: Sert, çatık kaşlı veya Aslan
UÇKAN: Allah'ın kulu
UFUK: Yerle göğün birleşmiş gibi göründüğü sınır
UĞUR: İyilik müjdesi, nesnelerde varolduğuna inanılan iyilik kaynağı
UĞURALP: Dünya,varlık
UĞURCAN: Doğruluk gösteren-Adaletli davranan
ULAÇ: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan
ULAŞ: Çok övülmüş,methedilmiş
ULUÇ: Büyük Türk Denizcisinin adı (Uluç Ali Paşa)
ULUNAY: Dürüst,güvenilir
ULVİ: Yüce, yüksek
UMUR: Görgü, tecrübe
UMUT: Ummak, beklemek, ümit etmek
URAL: Aydınlık gece
UTKAN: Din uğruna çalışan
UTKU: Zafer, üstünlük sağlama, yenme
UYGUR: Şanı şerefi en yüksek olan
UZAY: Sonsuz boşluk
UZEL: Sevdalı,aşık
UZER: Kahraman,cesur,savaşçı
------
ÜLGEN: Yüce, ulu - İyilik tanrısı
ÜLKEM: Yurdum, vatanım
ÜLKER: Boğa burcunda yedi yıldızdan biri
ÜMİT: Umut / Ummak, beklemek, ümit etmek
ÜNAL: Ün almakla ilgili
ÜNALP: Tanınmış, ünlü yiğit
ÜNAY: Ay gibi tanınmış, ünlü
ÜNER: Tanınmış, ünlü
ÜNKAN: Tanınmış soydan gelen
ÜNSAL: Adın duyulsun, ünlen
ÜNVERDİ: Adını duyuran, tanınan
ÜSTAY: Ay gibi yüce, yüksek
ÜSTER: Baş yiğit
ÜZEYİR: Kur'an da adı geçen bir kişi
Etem-Murat 26.03.2006, 22:55 VAFİT: Elçi, temsilci
VAHAP: Çok bağışlayan, bol ihsan edici
VAHDET: Bir ve tek olma
VAHDİ: Bir ve tek olmayla ilgili
VAHİT: Tek, yalnız
VAKUR: Ağırbaşlı, temkinli
VAROL: Var olmakla ilgili / yüceltme ünlemi
VASFİ: Nitelikle ilgili
VECDİ: Coşkunlukla, vecd ile ilgili
VECİHİ: Soylu, asil
VEDAT: Dostluk, sevme, sevgi
VEFA: Sözde durma
VEFİ: Vefalı, bağlı - Tam, mükemmel
VEFİK: Yoldaş, aynı fikirde olan
VEHBİ: Tanrı vergisi
VELİ: Sahip, eren, ermiş
VELİT: Yeni doğmuş çocuk
VEYSEL: Kurt
VEYSİ: Yoksul, muhtaç
VOLKAN: Yanardağ
VURAL: Vurup almakla ilgili
------
YADİGAR: Bir kimseyi ya da olayı hatırlatan şey veya kişi YAĞIN Yağmur - Yiğit
YAĞIZ: Esmer - Doru - Yiğit
YAHYA: Meryem Ana'nın amcasının oğlu olduğu söylenen bir peygamber
YAKUP (B): Bir Peygamber adı
YAKUT: Parlak kırmızı, değerli taş
YALAZ: Alev - Bayrak
YALÇIN: Sarp ve dik
YALIM: Alev, ateş uzantısı
YALIN: Sade, çıplak, katışıksız
YALINAY: Ayın en güzel, sade görünümü
YALMAN: Kılıç, kama gibi şeylerin ucu - Sarp, dik
YAMAÇ: Dağın ya da tepenin bir yanı - Karşı - Yan, yakın
YAMAN: Güç etki ve beceriklilik sahibi
YASİN: Kuran-ı Kerimde bir surenin adı
YAŞAR: Yaşayan, yaşamakla ilgili
YAVUZ: Yaman, pek sert
YAZGAN: Yazar, yazıcı
YEKTA: Tek, eşsiz
YENAL: Galip gel, kazan
YENER: Üstün gelen, kazanan
YETKİN: Olgunlaşmış, kemale ermiş
YILDIRAY: Ayla ilgili / yıldır yıldır parlamak ay gibi
YILDIRIM: Buluttan buluta ya da yere elektrik boşalması
YILMAZ: Korkusuz, yılmayan
YİĞİT: Güçlü, cesur
YORDAM: Rehber, kılavuz - Beceri - Anlayış, davranış - Kural, yöntem
YUNUS: Bir takım yıldızının adı / Denizde yaşayan bir memeli türü
YURDAER: Yurdu için doğmuş
YURDAKUL: Yurdu için canını veren
YURTCAN: Yurduna canını veren
YUSUF: Eklenecek, ilave edilecek
YÜCEL: Yücelmiş olan
YÜKSEL: Manevi anlamda yükselmek, yücelmek
------
ZAFER: Savaş ve uğraşla elde edilen başarı, sonuç
ZAHİR: Parlak yıldız
ZAHİT: Günahtan kaçınan
ZEKAİ: Akılla, zeka ile ilgili
ZEKERİYA: Erkek
ZEKİ: Akıllı olan
ZEYCAN: Candan, cana yakın
ZEYNEL: Zenelabidin'in kısaltılmışı
ZİHNİ: Zihnin gücüyle, kavrayışla ilgili
ZİKRİ: Zikirle, ayinle, ilgili, zikreden
ZİRVE: Doruk, tepe noktası
ZİYA: Aydınlık, ışık
ZORLU: Güçlü, tuttuğunu koparan
ZÜHTÜ: Her türlü zevke karşı koyup kendini ibadete veren
------
Cemil-Cemile (Güzel, hoş, Allah’ın güzellik ismi)
Dilara (Gönül alıcı, bezeyici)
Destegül (Gül buketi)
Dilşad (Sevinçli gönül)
Dilaver (Yürekli, yiğit, gönül alıcı)
Dolunay (Güzellik simgesi, ayın dolgun hali)
Dide (Göz, gözbebeği)
Ebubekir (Peygamberimizin en yakın arkadaşı, malının hepsini Allah için harcayan sahabi)
Ekrem (Eli açık, cömert)
Enise (Dost, arkadaş, yakınlık)
Elvan (Renk renk, rengarenk)
Emin (Güvenilir. Peygamberimizin bir ünvanı)
Emanullah (Allah’ın himayesinde olan)
Ensar (Yardımcılar.Hicretten sonra bütün varlıklarını hicret eden müslümanlarla paylaşarak onlara yardımcı olan müslümanlara verilen isim)
Ercüment (Değerli, şerefli, itibarlı, küçük yıldız kümesinin iki parlak yıldızı)
Erkam (İlk müslüman sahabilerdendir.Peygamberimiz müslümanları gizlice onun evinde toplardı.)
Esed (Aslan)
Esedullah (Allah’ın aslanı, Hz. Ali’nin lakabı)
Esad (Mutlu,bahtiyar,hayırlı.Sahabe adı.)
Etem-Murat 26.03.2006, 22:56 Kız Çcuk İsimleri
ABİDE: Anıt - Değerli eser
AÇELYA: Fundagiller familyasından, kokusuz ama güzel renkli çiçek.
ADALET: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek.
ADİLE: Adaletli olan, doğruluktan ayrılmayan.
AFET: İnsanlığın önleyemediği büyük doğal felaket
AFİFE: Namuslu, iffetli, temiz ve dürüst
AFİTAP: Güneş / Çok güzel
AFŞAR: Atak, uyumlu, Oğuz boylarından birinin adı (Avşar)
AHSEN: En güzel, Çok güzel
AHU: Ceylan, karaca, maral - Güzel kadın
AJDA: Filiz, sürgün - Üzeri çentik çentik olan şey
AKASYA: Küçük sıra yapraklı, süs için yetiştirilen bir ağaç.Salkımağacı
AKGÜL: Beyaz gül, gül gibi
AKGÜN: Aydınlık gün
AKİFE: Sebatlı, kararlı - İbadet eden
ALARA: Al + ara. Al=Kırmızı, ara=bezeyen, süsleyen , Kırmızı süs anlamında bir tamlama
ALARCIN: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan
ALÇİN: Kırmızı renkli küçük bir kuş türü
ALEV: Ateşin çıkardığı yalım
ALEYNA: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan
ALİYE: Yüce, yüksek
ALTAN: Kızıl Şafak
ALTIN: Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
ANDAÇ: Bir kimseyi hatırlamak için saklanan şey, hatıra
ARİFE: Tecrübeli, bilgili, sezgi ve anlayışa sahip
ARZU: İstek, özlem eğilim
ASENA: Türk Mitolojisinde Ergenekon destanında adı geçen dişi kurt
ASİYE: Acılı kadın / Direk
ASLI: Kök, köken - Aşık Kerem'in sevgilisi
ASLIHAN: Kökeni soylu han soyundan
ASRIN: Çağdaş, bu asıra ait olan, asıra uygun olan
ASU: Asi, ehlileşmeyen huysuz at - İsyankar
ASUDE: Sessiz, sakin dinlendirici
ASUMAN: Gök, gökkubbe, sema
ASYA: Yeryüzünün anakaralarından (kıta) birinin adı
AŞKIN: Aşmış, ileri, üstün/ Senin aşkın
ATEŞ: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
ATIFET: Karşılık beklemeden gösterilen sevgi, iyilik sever
ATİKE: Özgür - Soylu - Güzel, genç kız
AYBEL: Ay gibi dikkat çeken, aya benzeyen güzelliğiyle farkedilen, seçilen
AYBEN: Ay gibi. Ayın kendisi
AYBÜKE: Ay gibi parlak, aynı zamanda zeki, akıllı
AYCA: Ay gibi parlak ve aydınlık
AYCAN: İçi aydınlık
AYÇA: Ayın ilk günlerde aldığı biçim, hilal
AYÇİN: Ayçın, ay gibi, aya benzer
AYDA: Dere kıyılarında yetişen bir bitki - Parmakları, endamı güzel kadın
AYDAN: Aya benzer ay gibi
AYDİL: Güzel, parlak, aydınlık gönül
AYFER: Ayışığı
AYGEN: Gönül dostu
AYGÜL: Ay gibi güzel ve parlak renkli
AYLA: Kadın, eş zevce /Ayın çevresindeki ışıklı daire
AYLİN: Ayın çevresinde görülen ışıklı daire
AYNUR: Ay gibi ışıklı, pırıl pırıl
AYPARE: Ay parçası
AYSEL: Ay gibi parlak ve güzel
AYSEN: Aydan farksız, ayın yerdeki benzeri, güzel sevimli
AYSU: Ay gibi parlak, berrak su
AYSUN: Ay gibi güzel ve parlaksın
AYŞAN: Şanı ay gibi parlak olan
AYŞE: Yaşam, dirlik,
AYŞEGÜL: Güleç, güler yüzlü
AYŞEM: Ay ışığı - Benim Ayşem
AYŞEN: Ay gibi neşeli, parlak ve aydınlık
AYŞENUR: Nur gibi parlak, pırıl pırıl, ay gibi güzel
AYŞİN: Ay gibi, aya benzeyen
AYTAÇ: Ay gibi taçlı
AYTEN: Ay gibi beyaz tenli
AYTÜL: Tül gibi şeffaf ve ince ay ışığı gibi parlak
AZİME: Azmeden, yapmak için kesin kararlı / iri, kemikli
Etem-Murat 26.03.2006, 22:57 AZİZE: Kutsal, ermiş kadın - Sevgi hitabı
AZMİYE: Niyetli, kararlı
AZRA: Bakire, el değmemiş
----------------
BAHAR: Doğanın canlandığı mevsim
BAHRİYE: Donanma ve denizle ilgili
BALCA: Bal damlası, bal gibi
BALIM: Benim balım, tatlım - Çok sevgili, samimi arkadaş
BANU: Ev kadını , bayan
BARAN: Yağmur
BAŞAK: Tahılların tanelerinin bulunduğu kısım
BAŞAR: Başarılı ol anlamında
BEDİA: Güzellik, üstün değerli olan
BEDİHE: Başlangıç - Güzel söz
BEDRİYE: Ayın ondürdüncü geceki haliyle ilgili
BEGÜM: Saygıdeğer kadın, hanımefendi - Hint prenseslerine verilen san
BEHİCE: Şen güleryüzlü
BEHİRE: Güzel, asil
BEHİYE: Güzel ve alımlı kadın
BELGİN: Açık. belirli, farkedilen
BELİN: Şaşkınlık, hayret
BELKIS: Yunanca asıllı olup Arapçaya geçen tarihi bir isim
BELMA: Sakin, yumuşak
BENAN: Parmakla gösterilecek kadar güzel
BENGİ: Sonsuz, sonsuzluk
BENGİSU: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su / Abıhayat
BENGÜ: Sonu olmayan, ebedi
BENGÜL: Üzerinde benekler bulunan gül
BENSU: Su gibi aziz benlik
BERAY: Ayın en ışıltılı, en parlak hali
BERFİN: Kar toplayan
BERİA: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan
BERİL: Mücevher olarak da kullanılan bir tür maden
BERİN: Manen çok yüksek
BERNA: Genç, delikanlı
BERRA: Bereketli olan
BERRAK: Temiz, saf, arınmış
BERRİN: Manen çok yüksek, yüce yaradılışlı
BERŞAN: Bir peygamberin din ve kitabını kabul eden
BESTE: Ezgilerin özgün dizimi,
BESTEGÜL: Gül demeti
BETİGÜN: Beti:Yüz (Bet benizdeki gibi) Gün: Aydınlık, Aydınlık yüz
BETİL/BETÜL: Temiz, iffetli
BETÜL: Ayrı kök salmış fidan - Hz.Meryem'in lakabı - Bakire
BEYHAN: Bey soyundan
BEYZA: En beyaz, en ak - Günahtan kaçınmış
BİHTER: En iyi
BİKE / BİKEM: Kadın, hanım
BİLGE: Çok bilen ve bildiklerini başkalarının yararına sunan
BİLLUR: Pek duru ve temiz cam
BİLUN: Yarım Ay
BİNGÜL: Bin gülün güzelliğinde
BİNNAZ: Çok nazlı
BİNNUR: Çok nurlu
BİRCAN: Herksçe sevilen, candan
BİRGÜL: Tek ve benzersiz gül
BİRİCİK: Tek, bir tane, emsalsiz
BİRSEN: Yalnız Sen anlamında
BİRSU: Özel bir su biricik su gibi
BUCAK: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad (Köşe bucaktaki anlamı gibi)
BUKET: Çiçek demeti
BURCU: Güzel ve etkileyici kokunun salgılanışı
BURÇAK: Tohumları kullanılan bir bitki türü
BURÇİN: Dişigeyik
BUSE: Öpmek, öpüşmek, öpücük
BÜŞRA: İyi haber
-----------------
CAHİDE: Çalışan, çaba gösteren
CANAN: Sevgili, yar
CANDAN: Yürekten, içten
CANEL: İçten, candan uzatılan dostluk eli
CANKAT: Yaşamına can ekle, sevinçle dol
CANSEL: Cana dair, canla ilgili
CANSIN: İçten, gönüldensin
CANSU: Cana benzer değerde
CAVİDAN: Ebedi, sonsuz
CELİLE: Büyük, ulu
CEMİLE: Hoşa giden davranış
CEMRE: Önce havada, sonra suda ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi
CENNET: Dinsel inançlara göre iyilerin ölünce gideceğine inanılan yer
CEREN: Ceylan, ahu
CEVHER: Bir şeyin özü - Güç, enerji - Değerli taşlar
CEVRİYE: Eziyet, cefa, sıkıntı
CEYDA: Yararlı, herkese iyilik yapan
CEYLA: Bu isim de çok istek almasına rağmen ben anlamını bulamadım. Bilen varsa lütfen yazsın.
CEYLAN: Geyik cinsinden gözlerinin güzelliğiyle ünlü hayvan
CİHAN: Evren, alem
CİHANNUR: Alemi aydınlatan nurlu ışık
CİLVENAZ: Nazı özellikle yapan / Cilveyle nazı
---------------
ÇAĞLA: Badem, erik ve Kaysı gibi meyvaların ham hali
ÇAĞRI: Davet
ÇİÇEK: Bitkilerin üreme organlarını taşıyan renkli bölümü
ÇİĞDEM: Zambakgillerden bir tür kır bitkisi
ÇİLAY: Ayın üzerinde beliren açık renkli lekeler
ÇİLER: Güzel öten, güzel ötüşlü
ÇİSEM: Çiseleyen yağmur
ÇOLPAN: Gözleri uzağı iyi gören, ileri görüşlü
--------------------
Etem-Murat 26.03.2006, 22:58 DAMLA: Bir sıvının küçük parçacığı
DEFNE: Yaprakları güzel kokulu, yaz kış yeşil olan bir ağaç türü
DELFİN: Yunus balığı
DEMET: Sapları bir araya getirilip bağlanan bitki ya da çiçek
DENİZ: Yeryüzünün 3/4'ünü oluşturan tuzlusu tabakası
DEREN: Derleyen, toplayan
DERİN: Yüzeyi, tabanından uzak olan
DERYA: Deniz, çok bol, gönül
DESTAN: Kahramanlık olaylarını konu alan şiir
DESTE: Cinsleri aynı ya da birbirine yakın şeylerin birarada bağlanması
DEVRAN: Talih, kader
DİBA: Çiçek desenli ipek kumaş - Sevgilinin yüzü
DİCLE: Güneydoğu bölgemizde bir nehir
DİCLEHAN: Dicle ve han kelimelerinden oluşan isim
DİDE: Göz (Arapça)
DİDEM: Dide ,Göz: Didem= Gözüm
DİLAN: Gönül dostu, gönüldaş
DİLARA: Gönül alıcı, sevgili
DİLAY: Gönlü ay gibi parlak, ışıklı olan / ışıl ışıl berrak konuşan
DİLBERAN: Dilberler, güzeller
DİLBERAY: Ay gibi güzel kadın
DİLDAR: Birinin gönlünü almış, sevgili
DİLEK: İstek, arzu
DİLER: İsteyen, dileyen
DİLHAN: İçten, samimi söylenen
DİLRUBA: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan
DİLŞAD: Gönlü hoş
DOLUNAY: Ayın tam olarak görünen biçimi,
DÖNDÜ: Henüz evlenmemiş kız
DURU: Saf, berrak
DUYGU: His, gönülde uyanan yankı ya da tepki
DÜNYA: Yeryüzü
DÜRDANE: İnci tanesi
DÜRRİYE: İnci gibi parlayan
--------------------
EBRU: Kaşe / Hare gibi dalgalı kumaş
ECE: Reis / Ulu / İlerigelen
ECEHAN: Yönetici konumundaki ece,kraliçe
ECEM: Kraliçem, benim sultanım
EDA: Anlatış yolu ve biçimi / Sevimli olma hali
EDİBE: Edepli, terbiyeli - Edebiyatla uğraşan, yazar
EDİS: Benzerlerinden üstün, yüce
EFSER: Taç
EFTALYA: Bir dönemin ünlü gayrimüslim ses sanatçısı Denizkızı Eftalya'dan
EGE: Bir çocuğu koruyan, ondan sorumlu olan - Bir deniz
EKİM: Ekme, yetiştirme - Yılın onuncu ayı
EKİN: Buğday / Tahılın ekimden harman dönemine kadarki hali / Kültür
ELA: Sarıya çalar kestane rengi
ELÇİN: Deste / Demet / Bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne
ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi / dost tanıdık / ışık saçan güzel kız
ELMAS: Billurlaşmış karbondan oluşan sert değerli taş
ELVAN: Renkli, renk renk / güzel kokuların yayılması
EMEL: Güçlü istek / Umulan ve beklenen şey
EMİNE: Güvenilir, inanılır kimse
ENGİN: Uçsuz bucaksız genişlikte - Denizin karadan uzak geniş bölümü
ENİSE: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş
ERDEN: Bakire - El sürülmemiş yer
ERGÜL: Erler içinde seçkinleşen, erlerin gülü
ERTAÇ: Erkeklerin baştacı olmuş güzel
ESEN: Sağ salim, rahat, mutlu sağlıklı
ESER: Rüzgarın esmesi/ Ortaya konan yapıt
ESİN: Rüzgar / İlham /İçe doğan duyguve düşünce
ESMA: Adlar , isimler
ESMERAY: Ay güzelliğinde esmerlik
ESRA: Arapça seri kelimesinden (ardarda sıralanan)'den esra
EVREN: Var olan şeylerin tümü - Felek, cihan
EVRİM: Değişim ve gelişmeler dizisi
EVŞEN: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir
EYLEM: Değişiklikdoğuran davranış, iş
EYLÜL: Yılın 30 gün süren 9. ayı (Güz'ün başlangıcı)
EYŞAN: Şanlı güzel, güzelliği ile ünlü
EZGİ: Belli bir kuralla yaratılan, duygu meydana getiren ses dizisi, şarkı, türkü
EZRA: Sözü, konuşması düzgün
--------------
FADİK: Fatma adının bir söyleniş biçimi
FADİME: Fatma adının bir söyleniş biçimi (Fa-tı-ma)
FADİŞ: Fatma adının bir söyleniş biçimi
FAHİRE: Övünülecek, iftihar edilecek - Kıymetli - Parlak, güzel, mükemmel FAHRİYE Bir karşılık beklemeden yapılan iş - Bir şiir türü
FAHRİYE: Bir işi çıkar beklemeden yapan
FAHRÜNİSSA: Övünülecek değerde kadın
FATMA: Sütten kesme / Aslı Fatima
FATMANUR: Fatma ve nur kelimelerinden türetilen isim
FATOŞ: Fatma adının halk arasında birbaşka söyleniş biçimi
FAZİLET: Erdem / İyi huyların tümü
FEHİME: Anlayışlı, çabuk kavrayan
FERAH: Bol geniş / Rahatlık veren / Gönlü şenlendiren
FERAY: Aydınlık, parlak
FERAYE: Ay ışığı
FERDA: Yarın / Gelecek zaman/ mecazi anlamda kıyamet günü
FERHAN: Sevinçli, mesut
FERHUNDE: Mübarek, kutlu, uğurlu
FERİDE: Tek eşsiz, benzeri olmayan
FERİHA: Sevinçli, ferah
FERZAN: Bilim
FEVZİYE: Galip gelen üstün - Tanrının bereketiyle ilgili
FEYMAN: Ahlaki olgunluk
FEYZA: Başarılı, refah içinde, mutlu
FEZA: Uzay, evrenin genişliği
FİDAN: Ağaçların genç ve yeni yetişeni
FİGEN: Çiçek demeti / Gölge yapan, gölge düşüren
FİKRET: Fikir, düşünce - Amaç, niyet
FİKRİYE: Düşünce ile fikir ile ilgili
FİLİZ: Ağaçtan süren taze dalcıklar
FİRDEVS: Cennetteki altıncı bahçenin adı
FİRUZE: Mesut, mutlu - Açık yeşille gök mavisi renkleri arasında kıymetli taş
FULDEM: Her zaman geniş açık görüşlü
FULDEN: Her zaman geniş açık görüşlü
FULYA: Nergislerden soğan köklü bir bitki
FUNDA: Küçük çalılık / Süpürge otu
FÜREYYA: Parlak, ışıltılı günler
FÜRUZAN: Çok parlak, parlayıcı, aydınlık
FÜSUN: Efsun / Büyü, sihir
----------------
Etem-Murat 26.03.2006, 22:58 GAMZE: Çene ya da yanakta gülümserken beliren çukurluk
GAYE: Amaç , erek, varılmak istenen hedef
GAZAL: Ceylan, geyik - Güzel, iri göz
GENCAY: Hilal
GİZEM: Sır / bilinmeyen şeyler, esrarengizlik
GONCA: Açılmamış, tomurcuk halinde gül
GÖKBEN: Özü genç olan
GÖKÇE: Sevimli güzel / Gök rengi, mavimsi
GÖKÇEN: Mavi gözlü
GÖKNİL: Gökyüzüne ait olan, Gök + Nil olarak da düşünülebilir
GÖKNUR: Nurlu, ışıklı, aydınlık gökyüzü
GÖKSU: Mavi su, akarsulara verilen ad
GÖKŞİN: Gök gibi mavi gözlü / Sonsuz mavi derinlik
GÖNÜL: Kalp, eğilim, sevgi arzu heyecan gibi duyguların bulunduğu yer
GÖRKEM: İhtişam, gösteriş
GÖZDE: Göze girmiş, birince sevilip beğenilen
GÜHER: İnci / Soy sop
GÜL: Gülgillerin örneği olan bitki ve bunun çiçeği
GÜLAY: Güllerin açtığı ay, mayıs
GÜLBAHAR: Ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızıboya
GÜLBEN: Ben, gül'üm anlamında
GÜLBİZ: Bizim gülümüz
GÜLCAN: Gül gibi güzel canlı
GÜLÇİN: Gül derleyen, gül toplayan
GÜLDEM: Hiç solmayan her dem gül, her dem gülen
GÜLDEN: Gül gibi, güle ait, gülden yapılmış
GÜLDEREN: Gül toplayan
GÜLDESTE: Gül destesi
GÜLEN: Güleç yüzlü
GÜLENDAM: Gül gibi endamlı, zarif görünümlü
GÜLER: Gülen, sevinçli
GÜLFEM: Gül dudaklı, gül ağızlı
GÜLFİDAN: Gül fidanı gibi endamlı
GÜLGÜN: Gül renginde, kırmızı, pembe
GÜLHANIM: Gül gibi güzel kadın
GÜLİN: Güle ait olan, gülden gelen
GÜLİSTAN: Gül bahçesi
GÜLİZ: Gül gibi güzel iz bırakan
GÜLİZAR: Gül yanaklı
GÜLLÜ: Güzel kadın / Gülü olan
GÜLNAZ: Gül gibi ince ve narin
GÜLNİHAL: Gül fidanı
GÜLNUR: Çevresini aydınlatan gül
GÜLPEMBE: Gül pembesi / Gül gibi pembe yanaklı
GÜLRİZ: Gül saçan, gül serpen
GÜLSELİ: Gül seli
GÜLSEN: Gül gibi güzel
GÜLSEREN: Gül toplayan, dağıtan
GÜLSOY: Gül gibi güzel bir soydan gelen
GÜLSÜM: Yuvarlak yüzlü, güzel
GÜLSÜN: Yaşam boyu yüzü hep gülsün anlamında
GÜLŞAH: Gül dalı, güllerin kraliçesi
GÜLŞEN: Gülistan / Gül bahçesi
GÜLTEN: Gül gibi pembe tenli
GÜLÜMSER: Her zaman gülümseyen
GÜN: Gündüz vakti / Aydınlık
GÜNAL: Gün al yaşa, kızıl renkli güneş
GÜNER: Güneşin doğma zamanı - Fecr
GÜNEŞ: Kendi sistemi içindeki gezegenlere ısı ışık veren gökcismi
GÜNGÖR: İyi günler yaşa anlamında
GÜNİZ: Günün başlangıcını belirleyen görüntü
GÜNNUR: Güneş ışığının aydınlığı, nuru
GÜNSEL: Günle ilgili güne ait
GÜNSELİ: Işık seli, bol parlak ışık demeti
GÜRCAN: Herkesi seven, özveride bulunan
GÜVEN: Birşeyden beklenen niteliğe inanıp ona göre davranmak
GÜZİDE: Seçkin, seçme, seçilmiş
GÜZİN: Seçici, beğenici
-------
HABİBE: Seven, sevgili, dost
HACER: Taş, kaya parçası, çakıl
HAFİZE: Koruyucu, esirgeyici
HALE: Ayın çevresinde görülen ışıklı halka
HALENUR: Ayın ya da güneşin çevresindeki halkadan geçen ışık
HALİDE: Sürüp gelen, sürekli, geç yaşlanan
HALİME: Sakin, sessiz
HAMİDE: Şükredici, hamd edici
HAMİYET: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilik severlik
HANDAN: Gülen, şen
HANDE: Gülüş, gülme / alay etme, eğlenme
HANIM: Soylu kadın, bayan
HANİFE: Allah'ın birliğine inanan, iman eden
HARİKA: Eşyanın tabiatı dışında, doğa üstü, garip şey, olağanüstü
HASİBE: Kişisel değeri olan, ünlü soydan gelen
HASRET: Ele geçirilemeyen bir şeye üzülmek - İç çekme, inleme
HATIRA: Anı, andaç
HATİCE: Erken doğan kız çocuğu
HAVVA: Allah'ın yarattığı ilk kadın
HAYAL: İnsanın beyninde kurduğu düşünceler , kesitler, olaylar
HAYAT: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre
HAYRİYE: Hayr'la, iyilikle ilgili
HAYRÜNİSSA: Kadınların hayırlısı
HAZAL: Haz duy, tad al anlamında
HAZAN: Güz, sonbahar
HAZER: Deniz, büyük su
HEDİYE: Armağan, bahşiş
HİCRAN: Ayrılık - Unutulmaz acı, keder
HİLAL: Gül yanaklı
HURİ: Cennet kızı, melek
HURİYE: Melekle ilgili, melek gibi
HÜLYA: Kuruntu, hayal
HÜMEYRA: Aklık, beyazlık
HÜNER: Marifet, beceri, herkesin yapamadığı şeyleri yapmak
HÜRMÜZ: Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı
HÜRREM: Sevinçli, hoş vakit geçiren
HÜRRİYET: Özgürlük
HÜSNİYE: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
--------
Etem-Murat 26.03.2006, 22:59 ILGAZ: Hücum, akın - Bir dağ
ILGIN: Akdeniz bölgesinde yetişen birtür ağaç
IRMAK: En büyük akarsu, nehir
IŞIK: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke
IŞIL: Aydınlık, parlak ışık
IŞILAY: Ay ışığı, mehtap
IŞILTI: Parıltı, titrek ışık
IŞIN: Bir ışık kaynağından çıkan ışık demeti
ITIR: Güzel koku / Çiçek
--------
İCLAL: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram
İDİL: Kır hayatını anlatan şiir, ya da yazı - İçten, saf aşk
İFFET: Temizlik, namuslu olmak
İKBAL: Baht açıklığı, işlerin doğru gitmesi
İLAYDA: Su perisi
İLCAN: Ülkenin canı, sevdiği
İLGİN: Yabancı, gurbette yaşayan
İLHAN: Moğol hükümdarı
İLKAY: Ayın ilk hali
İLKBEN: Ben ilk'im anlamında
İLKCAN: İlk doğan çocuklara verilen ad
İLKE: Temel düşünce, ana görüş ve inanış
İLKİN: Önce, öncelikle
İLKNUR: Ayın ilk hali
İLKSEN: Önce sen anlamında
İLKYAZ: Bahar sonu, Yaz başlangıcı
İLSU: lkenin suyu, bereketi
İLTER: Yurdunu seven, koruyan
İMGE: Zihinde tasarlanan /düş hayal gibi gerçekleşmesi özlenen şey
İMRAN : Bayındırlık, mutluluk, bolluk,bereket
İMREN: Görünen bir şeyi ya da bir isteği elde etme isteği
İNCİ: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi
İNCİNUR: İnci gibi ışıklı, parlak
İPEK: İpek böceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel
İREM: Cennet / Şam ya da Yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe
İSMİHAN: Hükümdar ismi
İYEM: Güzellik
İZEL: İz + El /El izi anlamında
İZGİ: İyi, güzel, adaletli
----------
JALE: Kırağı, çiğ, şebnem
JALENUR: Parlayan, ışıldayan çiy
JÜLİDE: Karışık, dağınık saç
------
KADER: Değişmez bir karar ile iyilik yada kötülük hazırladığına inanılan olağan üstü güç
KADRİYE: Değerle ilgili / İtibar, onur
KAMELYA: Çaygillerden büyük çiçekler açan bir bitki - Yabangülü
KAMİLE: Tam, eksiksiz - Kemale ermiş - Bilgin, bilgili
KAMURAN: İstediğine ulaşmış, mutlu
KARANFİL: Kokulu bir çiçek
KARDELEN: Baharda çok erken açan bir çiçek - Çiğdem
KARMEN: Parlak kırmızı
KAYRA: Büyük birinden gelen iyilik - İhsan
KERİMAN: Cömert - Ulu, büyük
KERİME: Cömert - Ulu, büyük - Kız çocuk
KEVSER: Cennette bir akarsuyun adı
KEZBAN: Aslı Kedbanu - vekilharç kadın (evi çekip çeviren)
KISMET : Talih, nasip, kader
KIVILCIM: Yanan bir maddeden sıçrayan ateş parçası
KIYMET: Değer, paha (baha), bedel
KİBARİYE: İnce, zarif - Cömert, asil
KİRAZ: Gülgillerden bir meyva ağacının sulu
KÖSEM: Sürülere rehberlik eden - Cildi temiz, pürüzsüz
KUMRU: Güvercinden küçük boz renkli kuş
KÜBRA: En büyük
-------
LALE: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi
LALEHAN: Lalelerin sultanı
LAMİA: Parlak, parlayan
LATİFE: Yumuşak, hoş,güzel,nazik - Güldüren güzel söz , şaka
LEMAN: Parlama, parıltı
LEMİDE : Parlak, parıldayan
LERZAN: Titreyiş, titrek
LETAFET: Latiflik, hoşluk - Güzellik
LEYLA: Uzun ve karanlık gece
LÜTFİYE: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili
LÜTUF: İyilik, güzellik, hoşluk - İhsan, bağış
-------
MACİDE: Şan ve şeref sahibi
MAHİNUR: Ay ışığı - Ay yüzlü güzel
MAHMURE: Uyku basmış, yarı baygın göz
MAKBULE: Alınan, kabul olunan, beğenilen
MANOLYA: Beyaz, güzel kokulu ağaç ve çiçekleri
MARAL: Dişi geyik, ceylan, karaca
MEDİHA: Övülmeye neden olan
MEFHARET : Övünç, övünme, kıvanç
MEFKURE: Ulaşılmak istenilen en yüce amaç
MEFTUN: Gönül vermiş, tutkun
MEHPARE: Ay parçası
MEHTAP: Ay ışığı, Dolunay
MEHVEŞ: Ay yüzlü güzel
MELAHAT: Güzellik, güzel yüzlülük, yüzünde tatlı ifade olmak
MELDA: İnce ve taze vücutlu
MELEK: Allah ile insanlar arasında aracılık yapan manevi yaratık
MELİHA: Güzel, Şirin
MELİKE: Kadın hükümdar, hükümdarın karısı
MELİS: Bal arısı
MELİSA: Baklagillerden, yaprakları liomu andıran kokulu bir bitki
MELODİ : Ezgi, müzik parçası
MELTEM: Yazın, karadan denize doğru esen mevsim rüzgarı
MENEKŞE: İnce saplı, ufak mavi çiçekli güzel kokulu bitki
MENGÜ: Ebedi, ölümsüz
MERİÇ: Bulgaristanla olan sınırımızda bulunan bir nehir
MERİH: Dokuz gezegenden biri (Mars)
MERVE: Mekke yakınlarında bir dağ
MERYEM: Dinine bağlı kadın
MESUDE: Mutlu, bahtiyar
MISRA: Şiirin bir satırı
MİHRİBAN: Seven, şefkatli
MİMOZA: İnce sarı yapraklı çiçek açan bir süs bitkisi
MİNE: Maden eşya üstündeki renkli sır tabakası
MİRAY: Yılın ilk aylarında doğan / Güneş gibi ay gibi parlayan
MUALLA: Makam ve rütbece yüksek olan
MUAZZEZ: Saygı uyandıran, kıymetli - İzzet, şeref sahibi
MUHTEREM: Saygın, saygıdeğer
MUKADDER: Tanrı hükmü, kader, alın yazısı
MUKADDES: Kutsal olan , mübarek olan Mukaddes Kutsal olan , mübarek olan
MUNİSE: Sıcak kanlı, sevimli
MUZAFFER: Zafer kazanan, üstün gelen
MÜBERRA: Aklanmış, temize çıkarılmış
MÜCELLA: Parlak, cilalanmış
MÜESSER: Eser bırakan, eser sahibi
MÜGE: İnci çiçeği,
MÜJDE: İyi haber, sevinçli haber
MÜJGAN: Kirpik
MÜKRİME: İkramı bol olan
MÜNEVVER: Aydınlatılmış, parlak ışıklı, bilgili
MÜNİRE: Işık veren, aydınlatan
MÜRÜVVET: Kişilik, şahsiyet, insanlık
MÜŞERREF: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış
MÜYESSER: Kolaylıkla yapılan
MÜZEYYEN: Süslü, süslenmiş, bezenmiş
Etem-Murat 26.03.2006, 23:00 NACİYE: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
NADİDE: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan
NADİRE : Az bulunur, seyrek, ender bulunan
NAFİA: Bir yeri güzelleştirmek için yapılan çalışmalar
NAGEHAN: Ansızın
NAĞME: Ezgi, uyumlu ses
NAHİDE: Venüs - Ergenlik çağındaki kız
NAİLE: İsteğine ulaşmış
NALAN: İnleyen
NAME: Mektup - Aşk mektubu
NARİN: Zarif, ince yapılı
NAŞİDE: Şiir okuyan , yazan
NAZ: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış
NAZAN: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan
NAZENDE: Nazlanan - Sevgili
NAZİFE: Zarif, kibar - Temiz
NAZLI: Naz eden, cilveli, işveli
NAZMİYE: Şiirle ilgili, düzenli
NEBAHAT: Onur, şeref, ün
NECLA: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale,nesil
NECMİYE: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait
NEDİME: Hoş sohbet, kadın - Kadın arkadaş
NEDRET: Az bulunan
NEFİSE: Beğenilen, hoş, güzel
NEHİR : Irmak, büyük akarsu
NERGİS: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki
NERİMAN: Pehlivan, yiğit
NERMİN: Nazik, ince
NESLİHAN: Han soyundan gelen
NESLİŞAH: Şah soyundan gelen
NESRİN: Bir tür yaban gülü
NEŞE: Sevinç, gönül ferahlığı
NEVAL: Talih - Bağış, ihsan
NEVCAN: Yeni doğmuş
NEVİN: Yeni
NEVRA: Işıklı parlak, çiçek
NEZAHAT: İç temizliği, paklık
NEZAKET: Naziklik, zariflik, incelik ç
NEZİHE: Temiz, pak
NİDA: Seslenme, çağırma, seslenen
NİGAR: Resim, resim gibi güzel
NİHAL: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi
NİHAN: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz
NİL: Afrika kıtasında bir nehir
NİLAY: Nil'e ışık saçan
NİLGÜN: Mavi renkte, çivit rengi
NİLÜFER: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi
NİMET: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler
NİSA: Kadın
NİSAN: Yılın dördüncü ayı
NUR: Işık, parıltı aydınlık, Allah'ın gönderdiği ışık
NURAL: Kutsal ışık
NURAN: Işıklı, nurlu, aydın
NURAY: Ay ışığı gibi nurlu
NURCAN: Işık canlı, can ışığı
NURÇİN: Işık derleyen
NURDAN: Işıklı, parlak
NURGÜL: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık
NURHAN: Aydın hükümdar
NURİYE: Işıklı, ışıktan gelme
NURPERİ: Peri kadar aydınlık, güzel
NURSEL: Sel gibi ışık
NURSELİ: Işık seli
NURSEN: Işık gibi nurlu
NURŞEN: Işık gibi şen ve güler yüzlü
NURTEN: Teni ışık gibi beyaz olan
NÜKHET: Güzel ve hoş kokulu
-------
OKŞAN: Sevil, sevgiye değer ol
OLCA: Düşmandan ele geçirilen mal, ganimet
OLCAY: Talih, baht, ikbal
ORKİDE: Az bulunup zor yetiştirilen değerli bir çiçek
OYA: İpek ibrişim kullanılarak iğne, fırkete gibi şeylerle yapılan ince dantel
------
ÖĞÜN: Kendini yücelt,gurur duy - Zaman - Kez, defa - Önde gelen
ÖĞÜT: Birisine ne yapıp ne yapmaması gerektiğini belirten söz
ÖMÜR: Yaşama süresi - Hayat
ÖNGÜL: Direnen, inatçı - Kılavuz - Öncü, teşvik eden
ÖVGÜ: Övmek için kullanılan söz
ÖVGÜL: Övülmeye değer
ÖVÜN: Başarılarınla, niteliklerinle yücel
ÖYKÜ : Hikaye / Masal
ÖZDEN: Özgür, özle ilgili
ÖZGE: Başka, yabancı, iyi güzel
ÖZGEN: Özü geniş, rahat
ÖZGÜL: Bir türe ait olan - Özü gül gibi olan
ÖZLEM: Hasret, birine ya dabir yere duyulan görme arzusu
ÖZLEN: Görülmek istenilen ol, hasreti çekilen ol
ÖZNUR: Özü ışıklı, aydınlık
ÖZÜN: Şiir - Hak edilmiş ün
-*------
PAKİZE: Çok temiz, hoş ve güzel
PAPATYA: Taç yaprakları beyaz, ortası sarı baharda açan bir kır çiçeği
PARLA: Parlamak fiilinin emir kipi, 3. tekil şahıs
PELİN: Siyah ve beyaz renkte acı kokulu bir tür bitki
PELİNSU : Pelin + Su (Bkz Pelin)
PEMBE : Açık kırmızı renk
PERÇEM: Kakül - Mızrak, bayrak gibi şeylerin üzerine konulan püskül
PEREN: Ülker yıldızı
PERİ : Çok güzel, çekici, dişi cin
PERİHAN: Peri padişahı, perilerin başı
PERRAN: Uçan, uçucu
PERVİN: Ülker yıldız takımı (Süreyya)
PETEK: Arıların bal depoladığı yuvacık
PINAR: Suyun topraktan kaynayıp geldiği yer
PIRILTI: Parıldayan şeylerin çıkardığı ışık
PİRAYE: Süs, bezek
PÜREN: Sarı, kırmızı renkte açan küçük yapraklı bir tür ot
--------
Etem-Murat 26.03.2006, 23:00 RABİA: Dördüncü
RAHİME: Acıyan, esirgeyen
RAHŞAN: Işıltı
RANA: Güzel, hoş
RAZİYE: Kabul eden, boyun eğen
REBİA: Bahar
REFAH: Bolluk, rahatlık
REFİKA: Eş, zevce
REMZİYE: Sembolik, simgesel
RENAN: İnleyen
RENGİN: Parlak renkli - Hoş süslü
REŞİDE: İyiyi, doğruyu seçebilen, ergin
REVAN: Su gibi akan - Ruh, can
REYHAN: Fesleğen, güzel kokulu bitki
REZZAN: Ağır başlı, vakur, ciddi
RUHAN: Güzel kokulu
RUHSAR: Yüz, çehre
RUHŞEN: Neşeli, canlı
RÜYA: Düş / Uyku anında bilinç altında oluşan kurgular
RÜYET: Görme.Kalp gözüyle görme
-------
SAADET: Mutluluk
SABAH: Günün başlangıcı
SABAHAT: Güzellik
SABİHA: Güzel, şirin
SABİTE : Yerinde duran, kımıldamayan
SABRİYE: Sabırlı, dayanıklı
SACİDE: Secdeye varan, yere yüz süren
SADRİYE: Göğüsle ilgili
SAFİYE: Katıksız, katışıksız saf
SAHİBA: Bir şeyi elde etmiş olan
SAHURE: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
SAİME : Oruç tutan, oruçlu
SAKİNE: Oynamayan, kımıldamayan, durgun
SALİHA: İyi, yarar, yetkili, hakkı olan
SALİME: Eksiksiz, sağ, sağlam
SAMİME: Bir şeyin temeli, en köklü yeri
SAMİYE: Yüksek, ulu
SANAY: Ay gibi güzel
SANEM: Put - Güzel kadın
SANİA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan
SANİYE: Dakikanın 60'ta biri süresinde zaman birimi
SATI: Düğün alışverişi - Satış, alışveriş
SEBLA: Uzun kirpikli göz
SEÇİL: Beğenilen, seçilen
SEDA: Yankı, ses
SEDEF: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu
SEDEN: (Sedan) sesin, seslenişin
SEHER: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an
SELCAN: Hareketli, coşkulu
SELDA: (Seldağ) Dağ seli, dağdan inensel
SELEN: Haber, havadis, kulakla duyulan,işitilen
SELİN: Senin Sel'in, Sana ait sel
SELMA: Doğru ve iyi yolda, selamette olma
SELVİ: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç
SEMA: Gökyüzü
SEMAHAT: Cömertlik, el açıklığı
SEMİHA: Cömert gönüllü, eli bol
SEMİN: Değerli, pahalı
SEMİRAMİS: Asur kraliçesinin adı
SEMRA: Esmer
SENA: Övme, övüş - Şimşek parıltısı
SENAY: Ay gibisin sen anlamında
SENEM: Tapılacak kadar güzel kadın, sevgili
SENİHA: Yüce, yüksek
SERAP: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı
SERAY: Ay gibi güzel
SEREN: Yelken gerilmek üzere direğe çapraz takılan ağaç
SERİN: Ilıkla soğuk arası
SERPİL: Serpilmiş, gelişmiş
SERRA: Rahatlık, kolaylık
SERTAP: İnatçı
SERVA: Masal
SEVAL: Severek alınan
SEVCAN: Sevgili insan
SEVDA: Aşk, sevgi, tutku tutkunluk
SEVGİ: Aşk, sevme duygusu
SEVİL: Sevgiye değer, sevilen
SEVİLAY: Ay gibi hep sevilen
SEVİM: Birine yakınlık duymak, sempati
SEVİN: Memnun ol, neşelen
SEVİNÇ: Neşe, iç ferahlığı
SEVTAP: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan
SEYHAN: Kenten kente yolculuk
SEYRAN: Gezinme
SEYYAL: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan
SEZA: Uygun, yaraşan
SEZAL: Sezgili
SEZEN: Sezgisi güçlü olan
SEZER: Sezgisi güçlü olan
SEZGİ: Anlama, sezme yeteneği
SEZGİN: Duygulu, anlayışlı
SICAK: Sıcakkanlı, cana yakın
SIDIKA: Çok içten ve doğru kimse
SILA: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer
SIRMA: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel
SİBEL: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı
SİMA: Düz, çehre - İnsan, tip
SİMGE: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge
SİNEM: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm
SOLMAZ: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan
SONAT: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri
SONAY: Yılın son ayı
SONGÜL: Son açan gül
SONNUR: Son ışık
SU: Rengi kokusu ve tadı olmayan saydam sıvı madde
SUAT: Mutlu, mutlulukla ilgili
SULTAN: Hükümdar ailesinden, anne, kızkardeş
SUNA: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek
SUNAY: Ay sun, ay ışığı sun
SUZAN: Adak ayı
SÜHANDAN: Güzel konuşan
SÜHEYLA: Güney yönünde görünen parlak yıldızlar
-------
ŞADİYE: Sevinç, neşe, mutluluk
ŞAFAK: Gündoğumundan önceki aydınlık
ŞAHİKA: Yüksek, yüce, dağın zirvesi
ŞAZİMENT: Allah'ın adamı- Allah'a ait olan,onun yolundan giden kişi
ŞAZİYE: Özellikleri kimseye benzemeyen
ŞEBNEM: Çiğ, gece nemi, jale
ŞEFİKA: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan
ŞEHNAZ: Doğu müziğinde bir makam / Çoknazlı
ŞEHRAZAT: Özgür
ŞEHRİBAN: Şehrin ileri geleni
ŞELALE: Büyük çağlayan, çavlan, akarsunun yüksekten yere düştüğü bölümü
ŞENAY: Mutlu geçen ay
ŞENGÜL: İnsanın içini açan gül / hep şen olup hep gülmek
ŞENİZ: Mutlu, sevindiren iz, hatıra
ŞENNUR: Işık saçan, neşe saçan
ŞERİFE: Şerefli, kutsal
ŞERMİN: Utangaç
ŞEVKİYE: Neşeyle, istekle ilgili
ŞEVVAL: Arap takviminin onuncu ayı
ŞEYDA: Çılgın, deli divane
ŞEYMA: Eski Türk adlarından
ŞİİR: Zengin sembollerle uyumlu seslerle ortaya çıkan edebi anlatım biçimi
ŞİRİN: Cana yakın, sevimli
ŞÖLEN: Eğlence, kutlama, şenlik
ŞULE: Alev, ateş alevi
ŞÜKRAN: İyilik bilme, minnettarlık
ŞÜKRİYE: Görülen iyiliğe karşı şükretmek , hoşnut olmak
-*------
Etem-Murat 26.03.2006, 23:01 TAÇNUR: Mutluluk
TAHİRE: Gündoğusundan esen rüzgar
TAHSİNE: Günün başlangıcı
TALHA: Güzellik
TALİA: Güzel, şirin
TAMAY: Sabırlı, dayanıklı
TANAY: Secde eden
TANSU: Şafak rengi vurmuş su
TANYEL: Katıksız, arı - Seçilmiş
TARA: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
TAYYİBE : İyi, hoş, çok temiz
TEKGÜL: Durgun - Kendi halinde sessiz
TENAY: Uygun, yakışan - Yetkili olan - Dine uygun hareket eden
TENDÜ: Öz, asıl
TENNUR: Yüksek, ulu
TEZER : Çabuk ve erken
TİJEN: Ay gibi güzel
TİLBE: Put - Güzel kadın
TUBA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan
TUĞÇE: Dakikanın altmışta biri
TURNA: Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaşayan göçmen kuş türü
TUTAM: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam
TUTKU: İradeyi aşan güçlü coşku, ihtiras
TÜLAY: İncelikle, düşünce ile ilgili
TÜLİN: Uzun kirpikli göz
TÜNAY / TUNAY: Mehtap, ay ışığı, gece görülen aydınlık
TÜRKAN: Hakana saltanatta ortaklık edeneşi
TÜRKÜ: Yankı, ses
-------
ULVİYE: Yüce, yüksek, gökle ilgili
UMAY: Üzerinden geçtiği kişilere mutluluk getirdiğine inanılan kuş, Devlet kuşu
UMUR: Görgü, deneyim
UMUT: Ümit, geleceğe güven duygusu
UZAY: Bütün varlıkları kaplayan sonsuz boşluk
UZEL: Usta, becerikli
------
ÜLFER: Irmak, büyük su
ÜLKER : Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı
ÜLKÜ: Amaç, ideal
ÜMMİYE : Okur yazar olmayan kadın
ÜMRAN: Mutluluk bolluk bereket / Bayındırlık
ÜNSEL: Ünü sel gibi aşan
ÜNSELİ: Ünü sellere benzeyen
ÜNZİLE: Gönderilmiş
--------
VAHİDE: Tek, bir
VARİDE: Gelen, erişen - Söylenti
VASFİYE: Nitelikli
VEDİA: Korunması için bırakılan emanet
VEFİKA: Uygun, aynı fikirde, yoldaş
VELİDE: Yeni doğmuş çocuk
VERDA: Verdane (merdane Osm.) / Verd (Ar.)'den Verda, gül anlamında
VESİLE: Neden, sebep - Kavuşma
VİCDAN: İyiyi kötüden ayırmaya yarayan şuur, ahlak
VİLDAN: Yeni doğmuş çocuklar
VUSLAT : Kavuşma, yetişme, ulaşma
-------
YAĞMUR: Yeryüzüne düşen yağışın sıvı halinde olanı
YAKUT: Aliminyum oksit, yapısında parlak kırmızı renkli değerli taş
YANKI: Sesin bir yere çarpıp geri dönmesi ile oluşan ikinci ses, ses yansıması
YAPRAK: Ağaç ve bitkilerin yeşil kısımları
YAREN: Dost, arkadaş
YASEMİN: Kokulu çiçekler açan bir tür ağaççık
YAŞAM: Hayat
YAZGÜLÜ : Yaz ve Gül tamlaması / Yazın açan gül "şimdilerde bir de güz gülleri var"
YELDA: Uzun ve siyah / Yılın en uzun gecesi
YELİZ: Yel ve iz rüzgar ve izi anlamında
YEŞİM: Yeşil renkli değerli taş
YETER : Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacaknitelikte olan
YILDIZ: Güneş ve ay dışında gökyüzündeki ışıklı cisimlerden her biri
YONCA: Birçok türü bulunan bitki
YOSUN: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü
YUDUM: Bir içimlik sıvı
YURDAGÜL: Yurduna güller saçan, güzellik getiren
YURDANUR : Yurduna nur getiren
YÜKSEL: Özellikle manevi anlamda yüce ol
-------
ZAHİDE: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınan
ZAMBAK: Güzel iri çiçekli bir süs bitkisi
ZARAFET: İncelik, güzellik
ZEHRA: Beyaz ve parlak yüzlü olan
ZEKİYE: Zeka sahibi, kavrayışlı
ZELİHA: Züleyha, su perisi
ZENNAN: Kadınlar
ZENNUR: Zinnur, nurlu, ışıklı
ZEREN: Anlayışlı, zeki
ZERRİN: Altından yapılmış - Altın renginde - Bir cins çiçek - Fulya
ZEYNEP: Değerli taşlar, mücevherler
ZEYNO: Zeynep'in halk dilindeki söylenişi
ZİNNUR: Nurlu, ışıklı
ZİŞAN: Şanlı, ünlü, çok tanınmış
ZİYNET: Süs, süs eşyası
ZUHAL: Satürn
ZÜBEYDE: Öz, asıl
ZÜHAL: Dokuz gezegenden altıncısı (Satürn)
ZÜHRE: Çiçek açan / Çoban yıldızı (Venüs)
ZÜLAL: Berrak, saf, tatlı, soğuk su
ZÜLEYHA: Hz. Yusuf'un karısının adı
ZÜLFİYE: Saçları çok güzel olan
ZÜMRA: Güzel, iyi ahlaklı - Zeki, bilgili kadın
ZÜMRÜT: Yeşil renkli bir değerli taş
Etem-Murat 26.03.2006, 23:04 DİNİ İSİMLER
ABDİ: (Ar.) Er. - Kulluk ve itaat eden.
ABDULLAH: (Ar.) Er.- Allah'ın ku*lu. Peygamber (s.a.s)'in en sevdiği isimlerden aynı zamanda babasının adıdır.
ABDURRAHMAN: (Ar.) Er. - Rahman'ın kulu. Rahman; dünyada her canlıya, mü'min-kafir ayırdelmeksizin herkese merhamet eden. Allah'ın isimlerindendir. Abdurrahman İbn Avf: Sahabedendir.
ABDÜLALİ: (Ar.) Er. - Yüce, ulu, şan ve şeref sahibi Allah'ın kulu. Ali kelimesi Kur'an'da Allah'ın yüceliğini vasfetme anlamında kullanılmıştır.
ABDÜLALİM (Ar.) Er. - Alim ve mükemmel bilgiyi uhdesinde bulun*duran Allah'ın kulu. Alim kelimesi Allah'ın 99 isminden birisidir.
.ABDÜLAZİZ: (Ar.) Er. - Büyük ve aziz olan, izzet ve şeref sahibi Al*lah'ın kulu. (bkz. Aziz). Aziz Allah'ın isimlerindendi r. - Sultan Abdülaziz: 32. Osmanlı padişahının adı.
ABDÜLBAKİ: (Ar.) Er. - Sonsuz, ebedi olan ve ölmenin kendisi için sözkonusu olmadığı. Allah'ın kulu-Allah'ın isimlerinden, (bkz. Baki).
ABDÜLBARİ: (Ar.) Er. - Yaratan, yaratıcı Allah'ın kulu. Bari ismi, Al*lah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı al*madan kullanılmaz.
ABDÜLBASIT: (Ar.) Er. - Genişlik, ferahlık ve kolaylık verici olan Al*lah'ın kulu. - Allah'ın isimlerinden (bkz. el-Basıt).
ABDÜLBASİR: (Ar.) Er. - Her şeyi görüp gözeten ve gizliliğin kendisi için söz konusu olmadığı yüce Al*lah'ın kulu. - (bkz. el-Basir).
ABDÜLBEDİ: (Ar.) Er. - Allah'ın isimlerinden.- Bedi'nin kulu. (bkz. el-Bedi).
ABDÜLBERR: (Ar.) Er. - Berr'in kulu. Cömert ve ihsan edicinin kulu.-Berr, Allah'ın isimlerindendir. (bkz. el-Berr).
ABDÜLCEBBAR: (Ar.) Er. - Cebredici, zorlayıcı, kuvvet ve kudret sahi*bi Allah'ın kulu. Cebbar, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLCELİL: (Ar.) Er. - Büyük, ulu, yüce Allah'ın kulu. Celil, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLCEMAL: (Ar.) Er. - Güzel*likleri kendinde toplayan Allah'ın ku*lu.
ABDÜLCEVAT: (Ar.) Er. - Cömert olan Allah'ın kulu.
ABDÜLEHAD: (Ar.) Er. - Şeriki ve ortağı bulunmayan, tek olan Allah'ın kulu. Ehad, Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLESED: (Ar.) Er. - Aslan'ın kulu.- Hz. Rasûlullah (s.a.s)'m reddet*tiği isimlerdendir. Müslümanlar kul*lanmazlar.
ABDÜLEVVEL: (Ar.) Er. - Herşe-yin evveli, ilk olan, varlığının başlan*gıcı bulunmayan Allah'ın kulu.
ABDÜLEZEL: (Ar.) Er. - Ezelden beri var olan varlığı için başlangıç söz konusu olmayan Allah'ın kulu.
ABDÜLFERİD: (Ar.) Er. - Tek, eş*siz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, üstün olan. Allah'ın kulu. (bkz. Ferid).
ABDÜLFETTAH: (Ar.) Er. – Zafer kazanmış, üstün gelmiş, fetheden-açan, kullarınının kapalı-müşkil işle*rini açan Allah'ın kulu. (bkz. Fettah). Allah'ın isimlerindendir.
ABDÜLGAFFAR: (Ar.) Er. - Kulla*rının günahlarını affeden Allah'ın ku*lu. - (bkz. Gaffar). Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanıl*maz.
ABDÜLGAFUR: (Ar.) Er. - Kulları*nın günahlarını tekrar tekrar bağışla*yıcı olan Allah'ın kulu. - (bkz. Gafur). "Abd" takısı almadan kullanılmaz.
ABDÜLGANİ: (Ar.) Er. - Zengin, varlıklı, bol, doygun olan Allah'ın ku*lu.- Allah'ın isimlerinden, (bkz. Ga*ni).
ABDÜLHABİR: (Ar.) Er. - Her şe*yin iç yüzünden, gizli ve saklılıklarından haberdar olan Allah'ın kulu. (bkz. el-Habir). Allah'ın isimlerinden.
ABDÜLHADİ: (Ar.) Er.
ünlü kızı. İlhanlılar devletinin son hükümdarı Ebu Said Bahadır Han ile evlenmiştir. Bahadır Han'ın ölümünden sorumlu tutularak Arpa Han tarafından öldürüldü.
B
BAĞIŞ: (Tür.) 1. Bağışlanan şey, ihsan. 2. Sıçrayış, atlama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BAĞIŞCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bağış).
BAĞIŞHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bağış).
BAĞLAM: (Tür.) 1. Cinsleri ayrı ya da birbirlerine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, deste. 2. Bir koşuttaki dörtlüklerin herbiri. 3. Herhangi bir olayda, olaylar durumlar ilişkiler örgüsü ya da bağlantısı. 4. Dilbilgisinde, önce veya sonra gelen kelimeyi etkileyen belirleyen birim ya da birimler bütünü. -Erkek veya kadın adı olarak kullanılır.
BAHA: (Ar.) Er. 1. Güzellik, zariflik. 2. Parıltı. 3. Alışma, dadanma. - Bahailik mezhebinin kurucusu.
BAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinin güzelligi. Dinin değerlisi. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
BAHADIR: (Fars.) Er. - Cesur, yiğit, bağatur. Timur soyundan Hindistan'da hükümdarlık yapmış Türk lider.
BAHADIRHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bahadır).
BAHAEDDİN: (Ar.) Er. - (bkz. Bahaddin). Bahaeddin Ahmed Efendi (Bursa 1741-1794): Osmanlı dönemi tarihçilerinden. Müderrislik ve kadılık yaptı.
BAHAMRA: (Ar.) - Irak'ta bir yer. -
Etem-Murat 26.03.2006, 23:04 Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BAHAR: (Fars.) Ka. 1. Kışla yaz arasındaki mevsim. 22 Mart'la Haziran arası, ilkyaz. 2. Güzellik, güzel. 3. Sığır gözü, papatya, sığır papatyası, sarı papatya. 4. Put, çelipa, sanem. 5. Atılmış pamuk. 6. Ölçek. 7. Karanfil, tarçın, karabiber gibi kokulu şey.
BAHAULLAH: (Ar.)Er. - Allah katında değer ve kıymet sahibi.
BAHİR: (Ar.) Er. 1. Deniz, derya. 2. Yalancı, ahmak, alık. 3. Ekin sulayıcı, sulayan. 4. Belli, besbelli, açık, apaçık. 5. Işıklı, parlak, güzel. Bahir (Abdurrahman) İst. 1688-1746). Osmanlı dönemi kadılarından. Şair, bestekar.
BAHİRE: (Ar.) Ka. 1. Işıklı, parlak, güzel. 2. Dikenli ağaç. 3. Açık, apaçık. 4. Çok koşan cins deve. 5. Vapur.
BAHİSE: (Ar.) Ka. - Söz eden, bahseden.
BAHİT: (Ar.) Er. - Bahtı açık şanslı.
BAKİYE: (Ar.) Ka. - Şehvetli kadın. İsim olarak kullanılmaması uygundur.
BAHRA: (Ar.) Er. - Timur devletinin güney sınırını koruyan eski bir sınır kalesi.
BAHRİ: (Ar.) Er. 1. Denize ait denize mensup, denizle ilgili. 2. Denizci, levent. 3. Tüyünden kürk olan, patkada denilen, gagası kaşığa benzer bir çeşit deniz ördeği.
BAHRİYE: (Ar.) Ka. 1. Donanmaya ait (bkz. Bahri). 2. Libya çölünde vahalar grubu, Bahriye, Mısır'ın büyük vahalar grubunun en kuzeyinde olan aşırı verimli vahalardır. 3. Gönlü geniş, cömert vaha gibi verimli.
BAHTEVER: (Tür.) Er. - Şah Avrangzeb'in gözde kadınlarından biri.
BAHTI: (Ar.) Er. 1. Bahtla, kaderle ilgili. 2. Kimi Divan şairlerinin ortak mahlası.
BAHTINUR: (Ar.) Ka. - Talihli, şanslı, yazgısı parlak.
C
CABGU: (Ar.) Er. 1. Efendi, 2. Bey. 3. İleri gelen, saygın kimse.
CABİR: (Ar.) Er. - 1. Cebreden, zorlayan. 2. Galip gelen. 3. Aziz ve kuvvetli olan. Allah'ın hükümlerini uygulamada güç kullanan. 4. Kırıkçı, kırık sancı. Cabir b. Abdullah b. el-Ensari: Sahabedendir (603-697). Birinci Akabe Bey'atından sonra müslüman oldu. Rasulullah'ın bulun savaşlarına katıldı. Sahabenin bilginlerindendi. Kendisinden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir.
.
CAFER: (Ar.) Er. - Küçük akarsı. Çay. Cafer b. Muhammed: Lakabı es-Sadık olup 12 imamın 6.'ncısıdır. Muhammed b. el-Bakır'ın yerine imamete geçmiştir. Cafer-i Tayyar: Hz. Alinin kardeşi olup, Mute savaşında bayrak tutarken iki elini de kaybederek şehid olmuştur. Bugün Mute civarında kabri bulunmaktadır.
CAHİD: (Ar.) - Er. - Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan. Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de "cihad et". "Allah yolunda savaşa çık" anlamında kullanılmıştır. - Dil kuralında "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CAHİDE: Ka. - (bkz. Cahid).
CAHİZ: (Ar.) Er. 1. Gözü pek, yürekli, cesur kimse. 2. Patlak gözlü. Daha çok lakap olarak kullanılmıştır. - Cahiz b. Ebu Osman, Basra Mutezile kelamcılarının ileri gelenlerinden. Bir köle olduğu halde ilimde ilerlemiş ve devrinin ünlü simalarından olmuştur.
CAİZ: (Ar.) Er. 1. Geçer. 2. Caiz, İslam'ın mumaleta taalluk eden 5 ahkamından biridir. 3. İşlenmesi, yapılması "müsaade alınabilir" anlamında olup, şeran yasaklanmayan her fiili içerir.
CAİZE: (Ar.) Ka. 1. Armağan, hediye. 2. Yol yiyeceği, azık. 3. Eski şairlere yazdıkları methiyeler için verilen bahşiş.
CALİB: (Ar.) Er. - Çekici, celbedici, cazib.
CALİBE: (Ar.) Ka. - Kendine çeken, celbeden, çekici.
CALP: (Ar.) Er. - Güçlü, kuvvetli, gayretli.
CALUT: (Ar.) Er. - Calut, Ad ve Semud kavimlerinin soyundandır. Hz. İsmail'den evvel bir müddet Beni İsrail'e hükümdar oldu. Onlara zulmetti. Filistin'de yaşayan Berberilerin krallarına Calut adı veriliyordu. Filistinlilere yaptığı zulümden dolayı Hz. Davud tarafından öldürülmüştür. Kur'an-ı Kerim'da üç yerde ismi geçmektedir (el-Bakara, 249-250-251). İsim olarak tercih edilmez.
Ç
ÇEVİK: (s.) Er. - Çabuk davranan, hızlı ve hareketli.
ÇEVİKCAN: - (bkz. Çevik).
ÇEVRİM: (Tür.) Er. 1. Sınır. 2. Girdap. 3. Sürekli ve düzenli değişme.
ÇIDAM: (Tür.) Er. - Sabır, tahammül.
ÇINAR: (Fars.) Er. - Çınar ağacı.
ÇINAY: (Fars.) Ka. - Soylu ay, ayın en parlak zamanı.
ÇIRAĞ: (Fars.). - Meşale, ışık, kandil (bkz. Çerağ). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİÇEK: (Tür.) Ka. 1. Bitkilerin üreme unsurlarını ihtiva eden renkli veya beyaz renkte açan, çok defa kokulu, sonradan meyve veya tohum haline gelen kısımları (bkz. Şükûfe). 2. Bitki, çiçek açan bitki. 3. Bazı şeylerin toz haline getirilmiş özü, kükürt çiçeği. 4. Kumaş veya başka şeyler üzerine yapılan renkli veya renksiz süsleme.
ÇİĞDEM: (Tür.) Ka. - Zambakgillerden, soğanlı otsu, çeşitli renklerde çiçek açan kır bitkisi, mahmur çiçeği.
ÇİLAY: (Tür.) Ka. - Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler.
ÇİLE: (Fars.), l. Zevk ve sefadan el çekerek kuytu bir yerde yapılan 40 günlük ibadet. 2. Eziyet, sıkıntı. 3. İbrişim, yün vs. demeti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİLTAY: (Tür.) Er. - Üzerinde benekler bulunan tay.
ÇİNEL: (Tür.). - Doğru, dürüst, namuslu kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİNER: (Tür.). - (bkz. Çinel).
ÇİNTAR: (Tür.) Er. - Sabah vakti.
ÇİNTAY: (Tür.) Er. - Soylu at.
ÇİNUÇİN: (Tür.) Er. - Üstün, galip, zafer kazanmış.
ÇİRAY: (Fars.). 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. İnsan resmi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİRE: (Fars.). 1. Maharetli, becerikli. 2. Kahraman, yiğit. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÇİTRA: (Fars.) Er. - Afganistan'da bir kabile. Büyük ekseriyetle ari ırktan olup narin yapılı, güzel gözlü ve gür saçlı, hoş ve cazip tavırlı olmalarına rağmen haşin, sert yapılı ve gaddar olarak bilinmektedirler.
ÇOĞA: (Tür.) Er. - Çocuk, yavru.
ÇOĞAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Çoğa).
ÇOĞAN: (Tür.) Er. - Kökü ve dalları sabun gibi köpüren bitki, çöven.
ÇOĞAŞ: (Tür.) Er. - Güneş.
ÇOĞUN: (Tür.). - Çok defa, ekseriya.
ÇOKAY: (Tür.) Er. 1. Köy zengini, çiftlik sahibi. 2. Eşkıya.
ÇOKMAN: (Tür.) Er. - Topuz, gürz.
ÇOLPAN: (Tür.) Ka. 1. Çoban yıldızı. 2. Aciz, beceriksiz, zavallı. 3. Zühre, venüs.
D
DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği.
DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.
DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç.
.DANİŞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehl-i daniş: Bilgi sahipleri. Daniş-Merd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. - Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi.
Etem-Murat 26.03.2006, 23:05 DANİYAL: (İbr.) Er. - Ben-i İsrail peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. İki tane Daniyal vardır: a) Babillilcre esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.
DARCAN: (Tür.) Er. 1. Aceleci, sıkıntılı. 2. Serçe.
DAREKUTNİ: (Ar.) Er. - Ebu'l-Hasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917-995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır.
DARGA: (Tür.) Er. - Başkan, lider.
DARİMÎ: (Ar.) Er. - Ebu Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebu İsa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu's-Sahih'dir.
DAVUD: (İbr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'an-ı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
.DEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal.
DEFNE: (Yun.) Ka. - Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık sarı çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç.
DEĞER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHNA: (Ar.). - Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHRİ: (Ar.). - Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist
Hz, Aişe'ye refakat etmiştir.
E
EBBEDULLAH: (Ar.) Er. - Allah ebedi eylesin, daim eylesin.
EBECEN: (Tür.) Er. - Akıllı çocuk.
EBER: (Ar.). - Hayırlı, şerefli, faziletli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EBHER: (Ar.) Er. - En parlak.
.EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin.
EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsn-ü hat'ta kullanılır.
EBU: (Ar.) Er. - Baba, ata. (bkz. Ebi, peder).
EBU ALİ SİNA: (İbn Sina). Ali Sina'nın babası anlamında. Ünlü Türk bilgini.
EBUBEKİR: (Ar.) Er. - Deve yavrusunun babası. - Hulefa-i Raşidin'in ilkidir. Hz. Ebubekir'in lakabı. Rasûlullah (s.a.s)'ın nübüvvetinden önce de sonra da en yakın arkadaşı olmuştur.
EBU CEHİL: (Ar.) Er. - (Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam b. el-Muğire) İs*lam'ın doğuşunda müslümanların en büyük düşmanlarından. Mekkeli müşrik. Müslümanlara en büyük işkeneler onun tarafından yapıldı. Cehalet ve bilgisizliğin babası anlamında Ebu Cehil denildi. Hakkında ayetler indi. Bedir savaşında İslam mücahidi İbn Mes'ud tarafından öldürüldü.
Etem-Murat 26.03.2006, 23:06 EBU HUREYRE: (Ar.) Er. - Suffe ashabındandır. Birçok hadis rivayet etmiştir.
EBU UBEYDE B. EL-CERRAH: (Ar.) Er. - (571-639) (Amr b. Abdullah). İslami ilk kabul eden sahabelerden biri. Cennetle müjdelenmiştir. Çeşitli cephelerde ordu komutanlığı yaptı. Suriye'de vefat elti.
EBU ZER: (Ar.) Er. - Altın sahibi, servet ve zenginlik sahibi.
EBU ZER EL-GIFARİ: (Ar.) Er. -Sahabedendir.
EBYAR: (Ar.) Er. - Pek ak, pek beyaz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECE: (Tür.) Ka. 1. Baş reis. 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. Yaşlı kadın.
ECEGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Ece).
ECEHAN: (Tür.). - (bkz. Ece).
ECEMİŞ: (Tür.) Er. -
F
FAHAMET: (Ar.) Ka. 1. Fahimlik, ululuk. 2. İtibar, kıymet, değer.
FAHHAR: (Ar.) Er. 1. Çok övünen, kendini çok metheden. 2. Çanak, çömlek, toprak testi. 3. Saksı.
FAHİM: (Ar.) Er. 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı.2. Ulu, büyük, sayan.
FAHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahim).
FAHİR: (Ar.) Er. 1. Övünülecek, iftihar edilecek. 2. Şerefli, kıymetli. 3. Parlak, güzel, mükemmel.
FAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir).
FAHREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin övdüğü, diniyle övünen. Dinin seçkini. Fahreddin Razi: (Rey 1149-Horat 1209). Müfessir, kelamcı. Dilbilimci. Fizikçi. Tıpçı.
FAHRİ: (Ar.) Er. - Bir karşılık beklemeden yalnızca şeref ve iftihar vesilesi olarak kabul edilen iş. (İş, sıfat, unvan). Fahri aza, fahri üye; maaşsız, ücretsiz veya müessese için gurur kaynağı olan kişi.
FAHRİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahri). İslami edebiyatla, şairlerin kendi vasıflarından, faziletlerinden ve şairlik kuvvetlerinden bahsettikleri şiirler. Daha çok kasidelerin bir bölümü bu şekildedir.
FAHRUNNİSA: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir). - Çok övünen, şanlı, şerefli, onurlu kadın.
FAİK: (Ar.) Er. 1. Üstün, seçkin, yüksek, ileri. 2. Mümtaz, manevi olarak üstün olan.
FAİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faik).
FAİZ: (Ar.) Er. - Fevz bulan, muradına ulaşan, başarı kazanan. Kur'an'da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir.
FAİZA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faiz).
FAKI: (Tür.) Er. - Fakih'ten bozma kelime. Anadolu'da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan.
FAKİH: (Ar.) Er. l. Bir şey bilen yahut anlayan kimse. 2. Fıkıh ilminde üstad. İslam hukuk bilgini.
FALİH: (Ar.) Er. 1. Felaha eren, başarı kazanan, muradına eren. 2. Toprağı süren, eken.
FARABİ: (t.h.i.) Er. - 870-950 yıllan arasında yaşamış ve Aristo felsefesinin İslam aleminde yayılmasına yol açmış Türk filozofudur. Kendisine muallim-i sani (Aristo'dan sonra 2. üstad) unvanı verilmiştir. Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük tesiri vardır. Kanun dediğimiz çalgının mucididir. Asıl adı "Ebu Nasır Muhammed'tir.
FARUK: (Ar.) Er. 1. Haklıyı-haksızı ayırmakta güçlü olan. 2. Doğruyu yanlıştan ayıran. 3. Keskin. - Hz. Ömer'in lakabı; haklıyı haksızdan ayırederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "Faruk" kelimesiyle adlandırılmıştır.
FARÛKİ: (Ar.) Er. - Hz. Ömer'in nesline yahut adaletine mensup.
FARYAB: (Fars.) Er. 1. Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer. 2. Eski Horasan'da Delh'e yakın bir şehir.
FATİH: (Ar.) Er. 1. Fetheden, açan. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi zapteden kimse. 3. Hüküm veren anlamında, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarından biridir. A'raf suresi 89. ayet. - İstanbul'u fetheden yedinci Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Han'a bu fethinden ötürü verilen unvan.
FATİN: (Ar.) Er. 1. Zeki, anlayışlı. 2. Zihni açık, kavrayışlı. Uyanık.
FATÎNE: (Ar.) Ka. - ((bkz. Fatin).
FATIMA: (Ar) Ka. 1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak kılınmış.- Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'den dünyaya gelen en küçük kızının adıdır. Hicretten 18 yıl önce 605'te Mekke'de dünyaya gelmiştir. 632 yılında Medine'de vefat etmiştir. 18 yaşında iken Hz. Ali ile evlenmiş, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü gülsüm ve Hz. Zeyneb adında dört çocuğu vardır. Rasûlullah (s.a.s)'tan sonra 6 ay yaşamıştır. Lakabı Zehra'dır.
FATMAGÜL: (Ar.) Ka. - (bkz. Fatma
Etem-Murat 26.03.2006, 23:06 GAMZE: (Ar.) Ka. 1. Süzgün bakış. 2. Çene veya yanak çukurluğu.
GANİ: (Ar.) Er. 1. Zengin varlıklı, bol doygun. 2. Sahip olduğunda fazlasını istemeyen. Allah'ın isimlerinden. - (bkz. Abdülgani).
GANİYE: (Ar.) Ka. 1. Zengin kadın. Zengin kız. 2. Çok hoş. 3. Şarkıcı.
GANİM: (Ar.) Er. - Ganimet alan.
GANİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Ganim).
GANİMET: (Ar.) Ka. - Kafirlerle yapılan savaş sonucu ele geçirilen mal, para, silah gibi metalar. İslami usullere göre tasnif edilip, beytülmale, fakirlere, yoksullara ve mücahidlere dağıtılır.
GARİB: (Ar.) Er. 1. Yabancı, acaib. Kimsesiz, memleketinden uzak. Türk dil kuralları açısından "b/p" olarak kullanılır.
GARİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Garib).
GAVS: (Ar.) Er. 1. Suya dalma, dalgıçlık. 2. Yardım muavenet. 3. Yardım istemek için bağırmak. 4. Yardımcı, imdada yetişen. 5. Allah'ın velileri, hakkında kullanılır. Daha çok ünvan olarak verilir. - Gavs-ı Azam: Tarikat kurucusu, özellikle Abdülkadir Geylani için kullanılır.
GAYE: (Ar.) Ka. 1. Maksat, meram. 2. Netice, son, hedef.
GAYRET: (Ar.). 1. Çalışma, çabalama. 2. Kıskanma, çekememe. 3. Aziz ve kutsal bir şeye tecavüz edildiğini görmekten doğan asil temiz duygu. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GAZA: (Ar.) Er. - Din uğruna savaş.
GAZAL: (Ar.) Er. 1. Ceylan. 2. Geyik, âhû. 3. Geyik yavrusu. 4. Güzel göz, irigöz.
GAZALE: (Ar.) Ka. - Dişi geyik.
GAZANFER: (Ar.) Er. 1. İri arslan, şir. 2. Cesur, yürekli, yiğit adam. 3. Hz. Ali'nin lakabı.
GAZEL: (Ar.) Er. 1. Latif. 2. Kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağı. 3. Divan, Fars ve Arap edebiyatlarında en yaygın nazım şekli.
GAZİ: (Ar.) Er. 1. Allah yolunda savaşan kişi. 2. Gaza sırasında yaralanan kimse. 3. Gaza sırasında yararlıklar gösteren kumandanlara verilen unvan. 4. 2. Mahmud zamanında çıkarılan altın sikke.
GAZİR: (Ar.) Er. 1. Yumuşak, mülayim. Tatlı, nazik, uysal.
GAZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Gazir).
GAZİYÜDDİN: (Ar.) Er. - Din uğrunda yara alan, yaralanan. Savaşan.
GAZZAL: (Ar.) Er. - İplikçi.
GAZZALİ: (Ar.) Er. - İslam aleminin büyük mütefekkirlerinden. - Babası "Gazzal-iplikçi" sanatçısı olduğu için kendisine Gazali adı verilmiştir.
GELİNCİK: (Tür.) Ka. 1. Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki. 2. Sansargillerden ince yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan. 3. Mezgitgillerden, yılan balığına benzer eti sevilen bir balık.
GENÇ: (Fars.) Er. 1.Hazine define. 2. (a.) Naz, eda, cilve.
GENCAL: (Tür.) Er. - Genç kal. -(bkz. Genç).
GENCAY: (Tür.) Er. - Ayın bir haftalık oluncaya kadar ki şekli, hilal.
GENCE: (Fars.) Er. - Kuzey Azerbaycan'ın Baku'dan sonra en büyük şehri.
GENCER: (Tür.) Er. - Yeni taze, körpe kimse, yiğit.
GENÇYAZ: (Tür.). - İlkbahar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GERMA: (Fars.) Ka. - Sıcak yaz.
GEVAN: (Fars.) Er. - Kahramanlar, yiğitler.
GEVHER: (Fars.) Ka. 1. Değerli taş. 2. Elmas. 3. Bir şeyin aslı, esası.
GEVHER ŞAD: (Fars.) Ka. -Pırlanta gibi kıymetli ve neşeli. Gevherşad'. Baysungur'un annesi.
GEYSU: (Fars.) Ka. - Uzun saç, saç örgüsü, zülüf.
GEZEGEN: (Tür.) Er. - Güneş etrafında dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı.
GIYAS: (Ar.) Er. - Yardım, gavs, nusret.
Etem-Murat 26.03.2006, 23:07 GIYASEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin yayılması için yardımı dokunan zat. Gıyaseddin Keyhüsrev I: Anadolu Selçuklu Sultanı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olur.
GİLMAN: (Ar.) Er. 1. Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlılar gençler. 2. Köleler, esirler. 3. Cennette hizmet gören erkekler.
GİLŞAH: (Fars.). 1. Balçık şah. 2. Balçıkta yapıldığı
H
HAMRA: (Ar.) Ka. - Daha, pek çok kızıl, kırmızı. - el-Hamra: İspanya'nın Gırnata şehrinde Araplardan kalma meşhur saray.
HAMZA: (Ar.) Er. 1. Arslan. 2. Heybetli, azametli demektir. - Hz. Peygamber'in amcası, Mekke döneminde müslüman olmuş, Uhud Savaşı'nda Vahşi tarafından şehid edilmiştir.
1967_CLUB_ÖZGÜR 26.03.2006, 23:08 UNUTMAK KOLAY..!
Unutmak kolay diyordun ya
Kolaymış meğer
Unuttum adını,her kelimesini unuttum
Dalga dalga savrulan saçlarını unuttum
Kömür karası yaşlı gözlerini unuttum ben
Unutmak kolay diyordun ya
Kolaymış meğer
Yağmur altında gezdiğimiz sahilleri unuttum ben
Bana ilk seni seviyorum dediğin
O çay bahçesini unuttum ben
Unutmak kolay diyordun ya
Kolaymış meğer
Elini ilk tuttuğumda
Yüzündeki o masumluğu unuttum ben
Sarıldığımda ise
Başımı döndüren gül kokulu,kokunu unuttum ben
Unutmak kolaymış be bitanem
O yüzündeki gülüş,içindeki sıcaklık
Seni özlüyorum dediğinde
Gözünden akan iki damla yaş
Ve seni öptüğümde içinde kaybolduğum yıldızlar
Bütün bunları unutmak
O kadar kolaymış ki bi tanem
O kadar kolaymış ki
hepsini unuttum (http://www.ankette.com/ateslitaraftar.html)
Fatih Gül
1967_CLUB_ÖZGÜR 26.03.2006, 23:37 BEN..!
işte yine ben
gözleri
hüznün gözyaşları
umudun kıvılcımları ile
dolu olan çocuk
ne olacak şimdi
yine geri döndüm
umutlarım
yarım kalmış şekilde
gözlerimin nemliliğiyle
bul bakalım çaresini
dindir bu gözlerden akan nehirlerin suyunu
sen sebep oldun
çaresinide sen bul bakalım (http://www.ankette.com/ateslitaraftar.html)
bEN öZGÜRÜM....
1967_CLUB_ÖZGÜR 26.03.2006, 23:44 İSTERMİSİN
İster misin?
Dağları aşayım,
Denizleri yırtıp,
Rüzgârın olayım.
Ses olup beyninde,
Fırtınalar koparayım.
İster misin?
Baharın olayım,
Tomurcuk olup,
Yakanda,
Durayım.
İster misin?
Uğur böceğin,
Olayım,
Yanağına konup,
Bir buse alayım.
İster misin?
Umudun olayım,
Ne de umutsuzluğu
Yaşatayım,
İster misin?
Ve yeniden ister misin?
Deseler,
Gelinlikler içinde,
Yanında olayım.
İster misin?
Kahrolayım,
Sıkıp öfkemi avuçlarımda,
Yüreğinde,
Patlayayım,
İster misin?
Sana dokunayım,
Ulaşamayıp,
Senden ayrılayım,
Ayrılığın sonunda,
Çıldırayım.
İster misin ha…ister misin! (http://www.ankette.com/ateslitaraftar.html)
SENDEN BAŞKA BU DÜNYADA KİMİM VAR
SENDEN BAŞKA GİDECEGİM KAPIMMMI VAR
YAPA YANLIZ SOKAKLARDAYIM
EVİM BARKIM MI VAR
YANLIZLIKLAR ÜLKESİNDE
SADECE YANLIZLIKLARIM
KÖRERMİŞ RUHUM
PAS TUTMUŞ BEDEMİN
VE İSYANLARIM VAR
MADE İN RAP_BOY
ÖZLEMLERİM VARDI BENİM
BEKLENTİLERİM VARDI
YANLIZKLIKLARIM VARDI
YANLIZ İNSANLAR VARDI
HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ SEN VARDIN
DÜNYA DENEN BU DÖNENCEDE YANLIZ DEGİLDİM
AMA ARTIK
SEN YOKSUN Kİ YANIMDA
DÜNYA DA YOK BENİM İÇİN
SEN GİTTİN YA BENDEN
BENDE BİTTİM SENİN İÇİN
MADE İN RAP_BOY
AKIL ALMAZ BİR TUTKUYLA
BAGLANMIŞTIM BEN SANA
SAF VE TEMİZ FUYGULARLA
KAPILMIŞTIM BEN SANA
AŞKIN NE OLDUGUNU
SENDEN ÖGRENMİŞTİM
BEN ASLINDA
ASIL AŞKIN NEFRET OLDUGUNU
SEN ÖGRETMİŞTİN BANA
MADE İN RAP_BOY
EN SONUNDA BUDA OLMUŞTU
BEN SANA AŞIK OLMUŞTUM
NASIL OLGUNUNU SORMADIN BANA
O YEŞİL GÖZLERİNE
NASIL VURULDUGUMU
HİÇ SORMADIN BANA
BEN SANA
HANİ BENİ ALDATTIGIN GÜN VARYA
İŞTE O ZAMAN AŞIK OLDUM
SENİ İLK KEZ O ZAMAN SEVDİM
SENDEN İLK KEZ O ZAMAN NEFRET ETTİM
HAYATA İLK KEZ
O GÜN İSYAN ETTİM
MADE İN RAP_BOY
NEDEN SENDE HERKES GİBİ
BENİ SEVMEDİN
NEDEN AŞKIMA KARŞILIK VERMEDİM
BENİ KÖPEKLER GİBİ
YALVARTMAK İÇİN Mİ
HAYATI BANA
ZİNDAN ETMEK İÇİN Mİ
YOKSA BENİ GERÇEKTEN
SEVMEDİGİN İÇİN Mİ
MADE İN RAP_BOY
HAYAT BİZE NELER VERDİ
BİZDEN NELER NELER GÖTÜRDÜ
YAŞAMA SEVİNCE VERİRKEN
AŞK ACISINIDA YANINDA VERDİ
MADE İN RAP_BOY....................... ASIL AŞK NEFRETTİR
Etem-Murat 27.03.2006, 14:17 VATAN ÖZLEMİ
Sorma gardaş derdimi
Vatanımı özledim
Adım adım yurdumu
Vatanımı özledim...
Güzel sivas benim
Yazın sıcak kışın serin
Tez varmaktır emelim
Vatanımı özledim...
Henüz şiirimin başındayim
Tam kırk iki yaşındayım
Çoluk çocuk amca dayım
Vatanımı özledim...
Burda ezan duyan yok
Ben müminim diyen yok
Türkçe selam veren yok
Vatanımı özledim...
Kuyular taşla örülür
Tuzlu yolda zor yürünür
Ufuklarda yol görünür
Vatanımı özledim...
Mart ta bahar görünür
Yaylalar yeşile bürünür
Sıralıda kaar görünür
Vatanımı özledim...
taşhanın demli çayına
Gün tez doğar goçuk kayasına
Vurgunum ben havasına
Vatanımı özledim...
Göz koyana çatarım
Pınarlara can atarım
Vatanımı özledim...
İçimi yarsalar bıçakla
Yurdum beni kucakla
Götür beni uçakla
Vatanımı özledim...
Etem-Murat 27.03.2006, 14:20 NELER GÖRDÜM NELER
Nelerde görmüşüm şu genç yaşımda
Tozlu topraklı yollardan geldim.
Asvaltlı, kaldırımları gördüm.
Tahta bir köprüden geçerdik Okula gitmek için
Beton köprüleri, tünelleri gördüm.
En çok yerli malı haftasını severdim okulda
İthal nedir bimez idim zaten
İthal damat bile gördüm.
Hele o bayramları hiç unutamıyorum
En kıralından bir paket sigara alırdık
Kaah beyaz gömleğin yaka cebinde
Kaah çorabın içinde
Sıralıdan aşağıya inerken duman ensemizden savrulur
Karşıdan bir tanıdık gelirse avucumuz kavrulurdu
El öpmeyi, selam vermeyi, adam olmayı öğrendik bayramlarda
Şeker bayramını, et bayramınıda gördüm.
Çeşmeden taşırdık suyumuzu
Çeşmede yıkardık çamaşırımızı
On yaşında çocuk ta olsa yabancı
Başını öne eğerdi iki kova elindeyken bile altmışındaki bacı
Burnunda halka, kolunda döğme, göbeği açık
Onsekizinde kızlarda gördüm.
Sırtımızla taşırdık yakacağımızı
Sabanla üretirdik yiyeceğimizi
Hazırı bile beyenmeyen, çalışmadan isteyen nesilide gördüm
Daha saymaya kalksam sabahı ederiz..
Beni gördüklerimden çok göremediklerim yıkıyor
Dostluk gibi komşuluk gibi arkadaşlık gibi
Sıradan şeyler yani...
gönderen..İsmini açıklanmasını istemeyen hemşehrimiz
Etem-Murat 27.03.2006, 14:32 Daglarindan yag, ovalarindan bal akan
Dünyanin incisi cennet vatanimdan
Ayrildik, gecim zor, darlik var diye
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Üc, bes yilligina düstük gurbet ellere
Yillar yillari kovaladi dönemedik memlekete
Her gelen sene,bin dert ile geldi
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Kader bizi atti yaban ellere
Dediler Gastarbeiter dir, dönerler geriye
Bizlerde öyle zannettik, elbet döneriz birgün
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Kimimiz iki odali, bir ev icin
Kimimiz bir cift öküz parasi icin
Kazandikmi ücbes kurus döneriz geriye
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Dostlar dogru söz acidir, tamahkarlik sardi icimizi
Nelere sahib olduk, gönül kanäat etmedi
Yar dedigimiz can´lara tattirdik gurbeti
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Gurbet serbetini icirdiler bal diye
Kimimize geldi, mey gibi döndü divaneye
Kimimize zehir oldu, benzedik yasayan ölüye
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Bol kazanclarla kendimizi avuttuk
Ama bir cok meziyetlerimizi unuttuk
Iki satirlik mektuba can verirdik
Yolumuzu gözleyen bir selami unuttuk
Gurbet elleri, bizleri bizden aldi
Dünyaligimizi kazanalim derken, Ahiretimizi aldi
Cok gec anladik isin gercegini, is isden gecti
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Gurbet ne`dir gutbette yasayan bilir
Sila hasretti nedir, ancak ceken bilir
Hep birgün, dönecegiz diye kendimizi avuttuk
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Kimimiz onbesinde, kimimiz yirmibesinde
Ayrildik ana ocagindan, siladan
tekrar kavusuruz diye, hayal ederken
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Mekenlari cennet olsun, kimimizin yetmedi ömrü
Teslim etti ruhunu, kavusamadan cani canana
Ahh nice analar ömrünü bitirdi, kavusamadi evladina
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Ahh garibler yurdu, mahsun Anadolu
Analar bagrina tas basmis, gözler evlat yolunu
Ucan kustan haber sorar, hic yitirmez umudunu
Böyle geldi, böyle gecti kırkdört sene
Gurbetin yolu cilelidir, cok canlar aldi
Nice dilberler yarsiz, evlatler atasiz kaldi
Pek cok ocaklar söndü, yürekler yandi
Böyle geldi, böyle kırkdört sene
Cilelidir Anadolunun anasi, dinmez acisi
Hep icindedir ya yar hasreti, ya evlat hasreti
Yunus der, ömrüm hasret ile gecti
Böyle geldi, böyle kırk dört sene
|
|