Orijinalini görmek için tıklayınız : MUZAFFER SARISÖZENİN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ(4.1.1963)
Muzaffer Sarısözen
YURTTAN SESLER'İN FEDAKAR İŞÇİLERİ, BUGÜN ÖYLE BİR KALE YAPMAKLA MEŞGULDÜRLER Kİ; TAMAMLANINCA DEĞME TOPRAK ONU YIKAMAZ. Muzaffer Sarısözen
Muzaffer Sarısözen, 1899 yılında Sivas ilinin Cami-i Kebir mahallesinde doğdu. Babası Sarıhatipzadelerden Şeyh Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi Zeliha Hanım'dır. Sivaslılar, Sarıhatipzadeleri " Saçlıefendiler " diye bilirler. Ve Sarısözeni de "Saçlıların Muzaffer" diye tanırlardı. Sarısözen ilk müzik şevk ve hevesini ailesinden almıştır. Beş erkek kardeş içinde Kemal ve Abdulkadir Sarısözen de şairidir. Abdulkadir Sarısözen'e şairliği dışında türküler ve halk çalgılarıyla yakından ilgisi olduğu için " Çalgıcı Vali " denirmiş. Sarısözen ailesinin Sivas'taki evlerinin üst çatı katının camları vitray duvarları kütüphane yapılarak arada gizli bölmeler oluşturulmuştur. Bu gizli bölmelere ud keman bağlama tanbur gibi sazlar konulurmuş. Nakşibendi bir ailenin çocuklarının bu aletleri çalması Sarısözen'in dünyaya geldiği dönemde son derece aykırı bir şey olduğu için böyle bir yola baş vurulmuştur.
Sarısözen 1930 yılının Eylül ayında Milli Eğitim Müdürü olan Ahmet Kutsi Tecer ile tanışmıştır. Tecer Sarısözen ile tanıştıktan sonra 1930 da "Halk Şairlerini Koruma Derneği"ni kurar ve Sarısözen genel katip olur. İlk halk şairleri bayramı 1930 da yapılır ve Aşık Veysel bu şekilde ortaya çıkarılır. Bayram sonunda çıkarılan Sivas halk şairleri bayramı adlı bröşürde Sarısözen Sivas halayları başlıklı yazısını yayınlar ve halayların notalarını koyar. Bu büyük bir ihtimalle bizde halaylar hakkında yazılmış ilk notalı makaledir.
17 Ağustos 1937 de Halil Bedii Yönetken, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses ve teknisyen Arif Etikan'dan oluşan grup Ankara'dan Sivas'a derleme yapmak amacıyla giderler. Ahmet Kutsi Tecer Halil Bedii Yönetken'e Sarısözen'i tavsiye ederek gruba katılmasını söyler. Böylece türkülerin resmi olarak değerlendirilmesi Maarif vekili Saffer Arıkan ın zamanında başlar. Derleme grubu Almanya'dan getirlen "Saca" markalı hem elektrik hem de akü ile çalışan alıcı ve verici ses kaydeden makinelerle çalışır. Konservatuarın folklor arşivindeki 10.000 ezginin derlenmesinde, fişlerin doldurulmasında, onun bitmek tükenmek bilmeyen sabır ve azmi büyük rol oynamıştır.
1943'te Muzaffer Sarısözen, Halil BediiYönetken ve Rıza Yetişen'den oluşan grup Tokat, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun ve Trobzon'da ; 1944'de Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Muş'ta ; 1945'te Ankara, Çankırı, Yozgat ve Kırşehir'de ; 1946'da İçel, Antakya ve Antalya'da ; 1947'de Çanakkale, Bursa ve Tekirdağ'da ; 1948'de Bolu, Sinop ve Zonguldak'ta ; 1949' Bilecik ve Eskişehir'de ; 1950'de Van, Kars, Çorum ve Ağrı'da ; 1951'de İzmit'te ; 1952'de İzmir, Siirt, Mardin ve Bitlis'te derleme yapmıştır.
Sarısözen derleme gezilerinde kendi çabası ve emeği ile topladığı bağlama, cura, ney, çifte kaval, kemençe, kaval, tulum, davul, zurna, tef, darbuka, gibi bir çok halk sazından kolleksiyon oluşturmuştur. Ayrıca derleme gezileri sırasında kaynak kişiler ile halk oyunlarını görüntüleyen fotoğraflardan bir resim albümü yapmıştır. Ne yazık ki ; ölümünden sonra evi olarak gördüğü , çok değer verdiği, özen gösterdiği arşivi topladığı onbinlerce ezgi ve halk çalgıları kendi haline terkedilmiştir.
Muzaffer Sarısözen'in halk müziğine verdiği hizmet kadar halk oyunlarına verdiği hizmet de büyüktür. 1950 yılında İtalya ve İspanya'daki Avrupa Ulslararası Raks Müsabakalarına, Erzurum bar ekibi ve davulcu Kara Yılan, zurnacı Mümtaz Ardıç ile katılır. Madrid'te 68.000 kişinin önünde, Biariz ve San Sebastian'da yapılan 5 yarışmada ekip birinciliği alır.
Vedat Nedim Tör ve Mesut Cemal Bey in daveti ile Yurttan seslerin başına Muzaffer Sarısözen getirilir. 1946 yılında Yurttan Sesler korosunu çalıştırmaya başlayarak derlenen türküleri koro üyelerine öğretir ve yayınlara başlar . Program büyük ilgi görür. 1953 yılında İzmir'de, 1954 yılında İstanbul radyolarında "yurttan sesler" topluluklarını kurarak, halk türküleri ve oyunlarının yurt çapında sevilmesi ve tanıtılmasında büyük rol oynar.
Muzaffer Sarısözen'e kadar radyolarda düzenli ve programlı halk müziği çalışmaları olmamıştır. Yurttan Sesler topluluğunu kurduktan sonra, programlarına kaynak kişileri ve bölge sanatçılarını davet ederek radyo sanatçılarına örnek dersler vermiştir.
Muzaffer Sarısözen Yurttan sesler topluluğunu yetitirirek ilk koral halk müziği icrasını başlatmıştır; toplu bağlama çalma geleneğinin uygulayıcısı olmuştur; halk müziğinde koro seslerini numaralayarak otantik karakterin kaybolmasını önlemştir.
Neriman Altındağ Hanım 1941 yılında Yurttan Sesler Korosuna girer ve Muzaffer Sarısözenle tanışır. 1951 yılında evlenirler. 1952 yılında ise oğlu Memil Sarısözen dünyaya gelir.
1962 yılında Sarısözen prostat rahatsızlığından dolayı devlet Demiryolları Hastanesine yatar. Burada ameliyat olacağını öğrenince diğer doktorlara tercihen özellikle kendisinin öğrencisi olan bir operatöre ameliyat olur. Daha sonra ağabeyi Abdulkadir Sarısözen'in evine çıkar. Tekrar rahatsızlandığında Ankara Hastenesine kaldırılır ve sağlığına kavuşamayarak 4 Ocak 1963 yılında vefat eder. Asri mezarlıkta büyük bir törenle defnedilir.
Derlediği bazı türküler: Allı durnam, Bülbül havalanmış, Gesi bağları, Arpa ektim, İzmir'in kavakları, Taşa verdim yanımı........
MUZAFFER SARISÖZEN Hayatı Eserleri ve Çalışmaları- Armağan COŞKUN ELÇİ
Kibrisli 02.01.2006, 22:01 Muzaffer Sarısözen'i saygıyla anıyoruz. Önemli bir sanat adamıydı. Sivas'ın önemli değerlerinden birisiydi.
1967_DERNEK_10UR 02.01.2006, 22:04 SİVASIMIZDAN ARTIK BÖYLE DEĞERLİ İNSANLAR ZOR YETİŞİR...
Kendisi sivasımız için birçok çalışma yaparak,birçok sivas türküsünü derleyerek
Türkiyeye sunmuşdur.Kendisini rahmetle anıyoruz.
SAYIN MUZAFFER SARISÖZENİN HATIRASINA VE KİŞİLİĞİNE SONSUZ SAYGILAR.
BÜYÜK ÜSTAD SARISÖZEN MEMLEKETİMİN YETİŞTİDİĞİ EN ÖNEMLİ MEMLEKET SİMALARINDAN BİRİSİDİR.
ONU ANLATMAK ÖYLE ÜÇ BEŞ SATIRA SIĞMAZ.
ONUN YAŞAMI BOYUNCA TÜRK KÜLTÜRÜNE VE HALK MÜZİĞİMİZE VERDİĞİ EMEĞİN HAKKINI NASIL VEREBİLİRİZ.
BU GÜN TÜRKÜLER ÇALINIP SÖYLENİYORSA BİR BİRLİKTELİK VARSA TÜRKÜLERDE BU ONUN SAYESİNDEDİR.
EĞER TÜRKÜLERİMİZ ÖLMEDİ İSE HALA 100-200 YILLIK TÜRKÜLERİ SÖYLEYİP,DİNLİYORSAK,HÜZÜNLENİ P EFKARLANIP,ARA SIRA NEŞELİP YÜZÜMÜZDE BİR GÜLÜMSEME BELİRİYORSA BUDA ONUN SAYESİNDE OLMUŞTUR.
ONUN HAKKINI KİM NASIL ÖDEYEBİLİR.
O BÜTÜN YAŞAMINI MÜBALAĞASIZ TÜRKÜ İÇİN FEDA ETMİŞTİR.
YILLARCA DAĞ BAYIR TÜRKÜ DERLEME TURLARINA ÇIKMIŞ.
YÖRELERİN TASNİFİNİ YAPMIŞ,VE BİNLERCE TÜRKÜYÜ NOTALARA ALMIŞ.
BİRDE RADYODA YURTTAN SESLER KOROSUNU KURMUŞ,ORADA KORO ŞEFLİĞİ YAPMIŞ.MÜZİĞİMİZE ÇOK ÖNEMLİ SES VE SAZ SANATÇILARINI KAZANDIRMIŞ BİR MÜZİK EMEKÇİSİ.
DÜŞÜNÜN BİR TEK ÇOCUĞU MEMİL SARISÖZEN'İN DOĞUM HABERİNİ BİLE TÜRKÜ DERLEME TURLARINDAN BİRİNDE ÖĞRENECEK KADAR BU İŞE SEVDALI,YÜREKLİ BİR İNSAN.
ÜSTADIM SENİ SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUM.
ALLAH TOPRAĞINI BOL ETSİN.
SENİN YAPACAK DAHA ÇOK İŞİN VARDI AMA ERKEN AYRILDIN ARAMIZDAN.
GERÇEKTEN TÜRK MÜZİĞİNE ÇOK EMEK VERMİŞ SAYGIDEĞER BÜYÜK TÜRK MÜZİK ÜSTADI MUZAFFER SARISÖZENİ OLÜM YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ..MEKANI CENNET OLSUN ALLAH RAHMET EYLESİN..
DRUMMER BİZLERE GÜNCEL BİLGİLER VERDİĞİN SANA DA AYRICA TEŞŞEKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİM..SENDEN BAŞKA BÖYLE GÜNCEL KONULARDA AYDINLATAN KİŞİ SAYISI ÇOK AZ HATTA YOK..TEŞEKKÜRLER
SİVASIMIZDAN ARTIK BÖYLE DEĞERLİ İNSANLAR ZOR YETİŞİR...
SİVASIMIZ DEĞİL TÜRKİYE ARTIK BÖYLE ÜSTADLARI ZOR YETİŞTİRİR..ÇÜNKÜ GENÇLİK ARTIK BATILILAŞIYOR..ROCK, POP, JAZZ,HİP-HOP KÜLTÜRÜMÜZE AYKIRI MÜZİKYAPILIYOR ARTIK..ÇOK AMA ÇOK ZOR BÖYLR ERÇEK MÜZİK ÜSTADLARININ YETİŞMESİ..
SİVASIMIZDAN ARTIK BÖYLE DEĞERLİ İNSANLAR ZOR YETİŞİR...
Gerek Sivas, gerekse Türkiyenin yetiştirmiş olduğu ender insanlardan birisi...
Ruhu şad olsun....
Kendisi sivasımız için birçok çalışma yaparak,birçok sivas türküsünü derleyerek
Türkiyeye sunmuşdur.Kendisini rahmetle anıyoruz.
rahmetli sarısözen ustamız sadece sivas yöresi türküleri değil tüm ülkenin yaklaşık 10.000 türküsünü notaya almıştır.
üstelik bu türküleri dağ bayır diye tabir ettiğimiz köylerden,ilçelerden,şehir şehir dolaşarak derlemiştir.
1967_Dernek_Murat 03.01.2006, 08:13 Gerek Sivas, gerekse Türkiyenin yetiştirmiş olduğu ender insanlardan birisi...
Ruhu şad olsun....
ALLAH MEKANINI CENNET ETSIN
merhumun ismini ilk kez duydum buda benim ayıbım olsa gerek
kendisini saygıyla anıyorum.....
1967_Dernek_Murat 03.01.2006, 08:41 SİVASIMIZDAN ARTIK BÖYLE DEĞERLİ İNSANLAR ZOR YETİŞİR...
EVET ARKADASIM DOGRU
muzaffer sarısözen hakkında kimsenin yazacak bir şeyi olmaması ne acı.
üstelik sivasın yetişirdiği,ülkemiz kültürüne hizmet eden ender insanlardan biridir kendisi.
muzaffer sarısözen hakkında kimsenin yazacak bir şeyi olmaması ne acı.
üstelik sivasın yetişirdiği,ülkemiz kültürüne hizmet eden ender insanlardan biridir kendisi.
katılıyorum sana...çok büyük bi ayıp bu.
merhumun ismini ilk kez duydum buda benim ayıbım olsa gerek
kendisini saygıyla anıyorum.....
dadaş nerden erzurumdan mı...
dadaş nerden erzurumdan mı...
evet.............
katılıyorum sana...çok büyük bi ayıp bu.
KEMİKLERİ SIZLIYORDUR ŞİMDİ RAHMETLİNİN.
EN AZINDAN BİR FATİHA OKUYUN ARKASINDAN EY SİVASLILAR.
merhumun ismini ilk kez duydum buda benim ayıbım olsa gerek
kendisini saygıyla anıyorum.....
trt de radyo yada halk müziği programları dinlerken dikat et.türkülerin büyük çoğunluğunun derleyeni,notaya alanı isim olarak muzaffer sarısözen diyecektir.
birde türkü kaseti alıyorsan kasetin içindekilerde çok yazar şu türkü şundan alınmış,bundan derlenmiş diye.o kısmlarda rahmetlinin adını çok görürsün.
Muzaffer Sarısözen'in Derleme Gezileri
Armağan Coşkun ELÇİ
17 Ağustos 1937'de, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken ve teknisyen Arif Etikan'dan oluşan grup, Ankara'dan Sivas'a derleme yapmak için gelirler. Ahmet Kutsi Tecer, Halil Bedii Yönetken'e, Sarısözen'in bu heyete katılmasını tavsiye eder ve Sarısözen'in ilk derleme gezisi gerçekleşir. 1938 yılında Sarısözen, Ankara Devlet Konservatuarı folklor arşiv şefliğine tayin edilir.
Dördüncü derleme gezisinden itibaren, gezi başkanı Muzaffer Sarısözen olur. Halkla kolayca yakınlık kurmasını bilen ve ezgiyi hemen notaya alabilen Muzaffer Sarısözen, derleme ürünlerinin daha gerçekçi ve hızlı elde edilmesini sağlar.
Şimdi, bu derleme gezilerini kronolojik olarak özetleyelim.
Birinci derleme gezisi
Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sarısözen ve teknisyen Arif Etikan'dan oluşan grup, 1937 yılının ağustos ve eylül ayları içinde 1,5 ay süresince, Sivas, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Trabzon ve Rize illerinde derleme yapmıştır. 588 ezgi derlemişlerdir. Derlenen ezgilere şunları örnek verebiliriz: Rize ve Trabzon'un Kolbastı, Metelik oyun havaları, Sallama, Hemşin, Sıkayak, Seyrek, Kız horon havaları; Elazığ'ın maya, hoyrat gibi mahalli havaları; Sivas'ın Düz, Abdurrahman, Gızıh, Garhın, Üç ayak gibi halayları; Karacaoğlan'dan, Ruhsati'den, parçalar; Erzurum, Erzincan ve Gümüşhane'nin bar havaları, Sümmani ağzı, Emrah'ın koşmaları...
İkinci derleme gezisi
Bu derleme gezisini iki ayrı grup yapmıştır. Ferit Alnar, Cevat Memduh Altar, Halil Bedii Yönetken ve Tahsin Banguoğlu'ndan oluşan birinci grup, Kütahya, Afyon, Denizli, Aydın, İzmir, Manisa, Balıkesir il1erini tarayarak, 603 ezgi derlemiştir. Bu gezi, 1938 yılında bir buçuk ay devam etmiştir. Ulvi Cemal Erkin, Muzaffer Sarısözen, Nurullah Taşkıran ve teknisyen Arif Etikan'dan oluşan ikinci grup, Malatya, Diyarbakır, Urfa, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana illerini tarayarak, 735 ezgi derlemiştir.
Üçüncü derleme gezisi:
Nurullah Taşkıran'ın başkanlığında Muzaffer Sarısözen, Mahmut Ragıp Gazimihal ve teknisyen Rıza Yetişen'den oluşan grup, 1939'da ağustos ayında sadece Çorum ilini taramıştır. On beş gün süren gezide, 241 ezgi derlenmiştir. Derlenen ezgiler içinde, Pir Sultan Abdal'dan türküler, ağıtlar, güzellemelerle ayrıca ve halay havaları önemli bir yer tutmaktadır.
Dördüncü derleme gezisi:
Muzaffer Sarısözen'in başkanlığında Mahmut Ragıp Gazimihal, Mithat Fenmen,e teknisyen Rıza Yetişen'den oluşan grup, 1940 yılının ağustos ayında, sadece Konya ilinde derleme yapmıştır. Yirmi gün süren çalışmada, 512 ezgi derlenmiştir. Derlenen ezgiler arasında kadın oyun havaları, kavalla çalman dağ ve köy havalan, Rumeli havalan, kaşık havalan, divanlar ve koşmalar örnek sayılabilir.
Beşinci derleme gezisi:
Halil Bedii Yönetken, Muzaffer Sarısözen ve Rıza Yetişen'den oluşan grup, 1941 'de Kayseri, Niğde, Maraş ve Seyhan civarındaki Türkmen aşiretleri arasında derleme çalışmalarını yapmıştır. 412 halk ezgisi derlenmiştir. Der1enen ezgiler arasında halaylar, oyun havaları, Avşar ağıtları, bozlaklar ve Karacaoğlan'a ait türküler örnek verilebilir.
Altıncı derleme gezisi:
1942 yılının temmuz, ağustos ayları içinde bir buçuk ay süren derleme gezisi, Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişen'den oluşan grup tarafından Isparta, Burdur, Antalya ve Muğla'da yapılmıştır. 426 ezgi derlenmiştir. Sipsi, kaval, davul, zuma ile çalman oyun havalan, gurbet türküleri ve zeybek oyunları derlenenler arasındadır.
Yedinci derleme gezisi:
Yedinci derleme gezisini, yine Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişen'den oluşan grup, 1943 yılında, Tokat, Amasya, Ordu, Samsun, Giresun ve Trabzon'da yapmıştır. Elli gün içinde 772 ezgi der1emişlerdir. Trabzon'da horon havalan; Tokat ve Amasya'da halaylar, turnalar, yıldız ve bozlağı andıran uzun havaları metelik ve kolbastı oyun havaları; Samsun, Giresun ve Ordu'da karşılama, kaşıkçı ve imece havaları derlenmiştir .
Sekizinci derleme gezisi:
Bu gezi, 1944 yılında aynı grup tarafından, Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Muş'ta yapılmıştır. Bir buçuk ay süren gezide, 293 halk ezgisi der1enmiştir. Lavuk, maya, hoyrat ile çeşitli oyun havalan tespit edilmiştir.
Dokuzuncu derleme gezisi:
Bu gezi, aynı grup tarafından 1945'te Ankara, Çankırı, Yozgat ve Kırşehir'de yapılmıştır. İki ay süren gezide, 432 ezgi derlenmiştir. Misket, Meşeli, Yıldız gibi türküler ile bozlaklar, sürmeliler ve sohbet havalan derlenen ezgiler arasındadır.
Onuncu derleme gezisi:
1946'da aynı grup, İçel, Antakya ve Antalya'da derleme yapmıştır. 285 halk ezgisi derlenmiştir.
On birinci derleme gezisi:
1947 yılının temmuz ve ağustos aylarında aynı grup, Çanakkale, Bursa, Tekirdağ illerini tarayarak 258 ezgi derlemiştir.
On ikinci derleme gezisi:
1948 yılının temmuz ve ağustos aylarında aynı grup, Bolu, Sinop ve Zonguldak illerini tarayarak 190 ezgi derlemiştir.
On üçüncü derleme gezisi:
1949 yılının temmuz ve ağustos aylarında aynı grup, Bilecik ve Eskişehir illerini tarayarak 117 ezgi derlemiştir.
On dördüncü derleme gezisi:
1950 yılının haziran ve temmuz aylarında aynı grup, Van, Kars, Çorum ve Ağrı'yı tarayarak 373 ezgi derlemiştir.
On beşinci derleme gezisi:
1951 yılının haziran ve temmuz aylarında aynı grup, İzmit ilini tarayarak 53 ezgi derlemiştir.
On altıncı derleme gezisi:
1952 yılında, aynı grup, İzmir, Siirt, Mardin ve Bitlis'i tarayarak 204 ezgi derlemiştir.
Bu derleme gezilerinin dışında, yine Ankara Devlet Konservatuarı adına Muzaffer Sarısözen, tek başına iki derleme gezisi daha yapmıştır. 1955'te İstanbul'da Altay Türklerinden 55 ezgi derlemiştir. 1957'de İstanbul'da 66 ezgi derlemiştir.
Uzman bir folklorcu olan Muzaffer Sarısözen, bu derleme gezilerinde, bütün Türkiye'nin müzik folklorunu yakından tanıma fırsatını bulmuştur. Derlenen 10.000 civarındaki halk ezgisini, tele, muma ve taş plaklara kaydetmiştir. Daha sonra, bu türkü ve oyun havalarını konservatuar arşivinde bir düzene koyarak, bir kısmını notaya almıştır; ancak diğer kısmını notaya alıp değerlendirmesine ömrü vefa etmemiştir.
Sarısözen, türkü ve oyun havalarının yanısıra, halk oyunlarının da öncüsü olmuştur ve derleme gezilerinde halk oyunlarını görüntüleyen bir fotoğraf albümü oluşturmuştur. Bağlama, cura, mey, özellikle zor bulunan çifte kaval, kemençe, kaval, tulum, davul, zurna, tef, darbuka gibi birçok halk sazını toplayarak konservatuar arşivinde bir koleksiyon oluşturmuştur.
Bu arada Sarısözen ile ilgili bir deyimi hatırlatalım: Hem türkü, hem oyun, hem de halk çalgıları derleyen Sarısözen için, Mesut Cemil ''Bedeni küçüldükçe, ruhu büyüyen arşiv böceği'' demiştir.
Sarısözen'in plaklara aktardığı ezgilerin bir kısmını Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (HAGEM), bir kısmını da TRT Müzik Dairesi banda kaydetmiştir. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarındaki çok eskimiş olan derleme fişlerini göz önüne alırsak, bizden sonraki nesillere kalabilmesi açısından, buradaki türkü ve oyun havaları ile onlara ait bilgileri tek tek kaleme almamız, bizim için faydalı olacaktır.
MUZAFFER SARISÖZEN DEYİNCE HER SİVASLININ GURUR DUYMASI GEREKİR,
RUHU ŞAD ,MEKANI CENNET OLSUN,,NUR İÇİNDE YAT BÜYÜK ÜSTAD,,
HAYATINDAN BİLGİLER VERDİĞİN İÇİN DRUMMER TEŞEKKÜRLER,ELLERİNE SAĞLIK,,,İLGİLİ,BİLGİLİ,DUYARL I OLAN OLMAYA GAYRET EDEN SİVAS TARAFTARI SİVASI VE SİVASLIYI SEVEN SAYAN UNUTMAYAN HERKESE SAYGILAR....
twity_58 04.01.2006, 12:54 evet duymustum bunu trt2 de sarısözen hakkında ve tabıkı sivas hakkında bır program vardı cok ciddi bir sanat adamıydı rahmetle anıyoruz..
OrhanKARAHAN 04.01.2006, 12:54 rahmet ve saygı ile anıyoruz, ruhu şad olsun.
trt de radyo yada halk müziği programları dinlerken dikat et.türkülerin büyük çoğunluğunun derleyeni,notaya alanı isim olarak muzaffer sarısözen diyecektir.
birde türkü kaseti alıyorsan kasetin içindekilerde çok yazar şu türkü şundan alınmış,bundan derlenmiş diye.o kısmlarda rahmetlinin adını çok görürsün.
reşat abi o nick bana ait bu konuda bilgi verdiğin için teşekkürler abi.
bu akşam mutlaka trt de muzaffer sarısözen bir şekilde anılır.
ya bir konserle yada belgeselle.
ben daha bakmadım trt ye,ara sıra trt ye göz atın,rahmetliyi tanımayanlarda bilgi sahibi olur.
dogukan58 04.01.2006, 20:56 ABİ BEN O PROĞRAMI İZLEDİM HATTA BİZİM KÖYÜN GENÇ KIZLARIDA HALAY ÇEKTİ SİVAS DELİİLYAS YAZIYORDU AYRICA MUZAFFER SARISÖZEN'İDE İYİ ANLATTI
dogukan58 04.01.2006, 20:59 MUZAFFER SARISÖZEN YANLIŞ HATIRLAMIYORSM DEVLET ARŞİVLERİNE TÜM TÜRKİYEYİ DOLASARAK 9000 ADET BESTE TOPLAMIŞTIR
ABİ BEN O PROĞRAMI İZLEDİM HATTA BİZİM KÖYÜN GENÇ KIZLARIDA HALAY ÇEKTİ SİVAS DELİİLYAS YAZIYORDU AYRICA MUZAFFER SARISÖZEN'İDE İYİ ANLATTI
o programı bende izledim
bir kısmı sivasta çekilmişti,deliilyas deyince aklıma sen gelsin.
ama gece saat 3 te yayınlandı ben ders çalışırken tesadüfen gördüm.
bugün anarlar sarısözeni.bugün ölüm yıldönümü
4.1.1963
ben doğduktan sekiz ay sonra ölmüş rahmetli.
nur içinde yatsın.
dogukan58 04.01.2006, 21:08 BU GUN Bİ PROĞRAM VARMI ABİ
BU GUN Bİ PROĞRAM VARMI ABİ
valla eve geldim hiç televizyona bakmadım.
mutlaka bir şeyler vardır veya vardı.
dogukan58 04.01.2006, 21:29 resat abi saat 23 de show tv de sivası göstereckmiş köpeklerle alakalı haber varmış
resat abi saat 23 de show tv de sivası göstereckmiş köpeklerle alakalı haber varmış
programı izledim doğukan.
sivasta köpek katliamından bahsetti.
pek iyi görüntüler değildi.
donarak ölmüş köpekler,açlıktan kendi leşlerini yiyen köpekler.
ve duyarsız kalan bir belediye.
o görüntüler vardı televizyonda
yarın saaat 22:00 da trt1 de muzaffer sarısözen adına belgesel var arkadaşlar..
TRT 1 YARIN AKŞAM 6 .1.2006
17:55 Yedi Numara
18:55 Reklam
19:00 Ana Haber Bülteni
19:30 Reklam
19:40 Spor
19:45 Hava Durumu
19:50 Reklam
19:55 Yabancı Sinema "Charlie Hakkındaki Gerçekler"
21:55 Reklam
22:00 Muzaffer Sarısözen Anma Programı
23:10 Reklam
23:15 Haberci Dünya Günlüğü
00:05 Reklam
00:10 Günün Ardından
00:30 Yabancı Sinema "Akrebin Laneti"
02:15 Yedi Numara
03:10 Erguvan
04:35 Şapkadan Babam Çıktı
Arif Coşkun 05.01.2006, 21:56 TRT 1 YARIN AKŞAM 6 .1.2006
17:55 Yedi Numara
18:55 Reklam
19:00 Ana Haber Bülteni
19:30 Reklam
19:40 Spor
19:45 Hava Durumu
19:50 Reklam
19:55 Yabancı Sinema "Charlie Hakkındaki Gerçekler"
21:55 Reklam
22:00 Muzaffer Sarısözen Anma Programı
23:10 Reklam
23:15 Haberci Dünya Günlüğü
00:05 Reklam
00:10 Günün Ardından
00:30 Yabancı Sinema "Akrebin Laneti"
02:15 Yedi Numara
03:10 Erguvan
04:35 Şapkadan Babam Çıktı
Bu program kaçmaz, büyük bir gururla izlemek istiyorum.
Yüce Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun,bu gidişle yeni nesil bu paha biçilmez değerleri hiç tanıma imkanı bulamayacak.TRT nin böyle önemli bir şahsiyete sahip çıkması güzel ama biz isterdik ki diğer özel kanalların magazin,dedikodu,çöpçatan ve aile huzurunu bozmak için verdiği çabanın sadece küçük bir kısmını bu değerlere ayırmasıydı,ayırsın ayırsın ki sanatçının ne demek olduğunu anlasın genç beyinler.Hoplamak zıplamak değil sözcüklerin ne kadar derin olduğunu görebilsin.Müzik görsellikten ziyade kulakla anlanabilen bir sanattır.İşte bu gerçeği artık bulmak çok zor...
Yüce Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun,bu gidişle yeni nesil bu paha biçilmez değerleri hiç tanıma imkanı bulamayacak.TRT nin böyle önemli bir şahsiyete sahip çıkması güzel ama biz isterdik ki diğer özel kanalların magazin,dedikodu,çöpçatan ve aile huzurunu bozmak için verdiği çabanın sadece küçük bir kısmını bu değerlere ayırmasıydı,ayırsın ayırsın ki sanatçının ne demek olduğunu anlasın genç beyinler.Hoplamak zıplamak değil sözcüklerin ne kadar derin olduğunu görebilsin.Müzik görsellikten ziyade kulakla anlanabilen bir sanattır.İşte bu gerçeği artık bulmak çok zor...
özel tvlerden öyle kültürümüze sahip çıkmayı bekleme sadece trt yapar bu işleri.
özel kanalları aç,bir çoğunda haydar dümen var vagnismusun tedavisini bulmuş her yerde onu anlatıyor,birleşme yapamayan kadınları konuşturuyor.
başka bir kanalda banu alkanın gayri meşru ilişkisi tvden canlı yayın.
başka bir kanalda seda sayanın çocuğu yaşındaki bir adamla evliliği bangır bangır veriliyor.
gülben ergenin selülitleri,hülya avşarın bikinili çekilen görüntüleri yok haberli çekilmiş yok haberli değilmiş.
ülke elden gidiyor özel tvler gündemi nasıl unutturuyor.
işte bizim kültür hayatımız bu.
bir tarafta sırlar dünyasıyla olağanüstü güçlerden medet umuyoruz.
kısaca bizi böyle uyutup gençleri kendi kültülerinden kopuk,duyarsız yetiştirmeye uğraşıyorlar.
verilmek istenen mesaj şudur gençlere.
aşk,sex,alkol,gece hayatı,ab,mankenlik,artistlik, dansözlük,futbolculuk.
bu gençlerden ne beklersin daha.
istedikleri gibi bir gençlik yetiştiriyor özel kanallar.
özel tvlerden öyle kültürümüze sahip çıkmayı bekleme sadece trt yapar bu işleri.
özel kanalları aç,bir çoğunda haydar dümen var vagnismusun tedavisini bulmuş her yerde onu anlatıyor,birleşme yapamayan kadınları konuşturuyor.
başka bir kanalda banu alkanın gayri meşru ilişkisi tvden canlı yayın.
başka bir kanalda seda sayanın çocuğu yaşındaki bir adamla evliliği bangır bangır veriliyor.
gülben ergenin selülitleri,hülya avşarın bikinili çekilen görüntüleri yok haberli çekilmiş yok haberli değilmiş.
ülke elden gidiyor özel tvler gündemi nasıl unutturuyor.
işte bizim kültür hayatımız bu.
bir tarafta sırlar dünyasıyla olağanüstü güçlerden medet umuyoruz.
kısaca bizi böyle uyutup gençleri kendi kültülerinden kopuk,duyarsız yetiştirmeye uğraşıyorlar.
verilmek istenen mesaj şudur gençlere.
aşk,sex,alkol,gece hayatı,ab,mankenlik,artistlik, dansözlük,futbolculuk.
bu gençlerden ne beklersin daha.
istedikleri gibi bir gençlik yetiştiriyor özel kanallar.
Onların(Özel ulusal kanlların bir çoğu)istediğide bu zaten körelmiş,yozlaşmış,tepkisiz,zo mbileşmiş bir gençlik tabii o kadar cıncıklı boncuklu gösteriliyor ki bunlar hayatın sadece eğlence olduğunu düşünen bir dans yarışmasından elendiğini duyunca isyana başlayıp doğduğu güne lanet okuyan,kısacık bir sevda serüveni(tabii onlara göre bunun adı sevda oluyor)uğruna kafasında bardak parçalayan bir gençlik bunlar bir magazin programının reklamlarından izlenimlerim peki ben niye izledim;bir haber programına bunu yerleştirirseniz,ikidebir bunu fragman olarak gösterirseniz illaki bu magazin programını izlemeye gerek duymadan bu saçmalıkları görme imkanınız fazlasıyla mümkün,ciddi söylüyorum geleceğimizden çok endişeliyim.Allah göstermesin yarın bir savaş çıksa bu gençlerin kaçını cephede savaşırken görebiliriz size soruyorum.
ALLAH SONUMUZU HAYR ETSİN!
CÜSSKB-Aynur 06.01.2006, 07:45 Onların(Özel ulusal kanlların bir çoğu)istediğide bu zaten körelmiş,yozlaşmış,tepkisiz,zo mbileşmiş bir gençlik tabii o kadar cıncıklı boncuklu gösteriliyor ki bunlar hayatın sadece eğlence olduğunu düşünen bir dans yarışmasından elendiğini duyunca isyana başlayıp doğduğu güne lanet okuyan,kısacık bir sevda serüveni(tabii onlara göre bunun adı sevda oluyor)uğruna kafasında bardak parçalayan bir gençlik bunlar bir magazin programının reklamlarından izlenimlerim peki ben niye izledim;bir haber programına bunu yerleştirirseniz,ikidebir bunu fragman olarak gösterirseniz illaki bu magazin programını izlemeye gerek duymadan bu saçmalıkları görme imkanınız fazlasıyla mümkün,ciddi söylüyorum geleceğimizden çok endişeliyim.Allah göstermesin yarın bir savaş çıksa bu gençlerin kaçını cephede savaşırken görebiliriz size soruyorum.
ALLAH SONUMUZU HAYR ETSİN!
Sedar düşüncelerini çok güzel aktarmışsın.
Son zamanlarda ülkemizde malesef, hayatın her safhasında yozlaşma görülüyor. Özellikle özel tv.lerin yaygınlaşmasıyla birlikte, emeğin ucuzladığı, sanat ve sanatçı kavramlarının basite indirildiğini görüyoruz.
Medyanında dayatmasıyla, herşeyi çabuk tüketen, bitiren bir toplum olduk.
Batıyla entegre olacağız derken bizden (Ekonomik, teknolojik, yaşam standardı vs.) en az 50 yıl önde olan ülkeleri taklit eder duruma geldik. Bu süreçte bazı değerlerimizi kaybettiğimiz bir gerçek.
Sapla samanı ayırt etmeliyiz. Sanat, bir toplumu ileri götüren en önemli faktörlerden biri.
catli_58 06.01.2006, 07:49 ruhu şad olsun.
Sedar düşüncelerini çok güzel aktarmışsın.
Son zamanlarda ülkemizde malesef, hayatın her safhasında yozlaşma görülüyor. Özellikle özel tv.lerin yaygınlaşmasıyla birlikte, emeğin ucuzladığı, sanat ve sanatçı kavramlarının basite indirildiğini görüyoruz.
Medyanında dayatmasıyla, herşeyi çabuk tüketen, bitiren bir toplum olduk.
Batıyla entegre olacağız derken bizden (Ekonomik, teknolojik, yaşam standardı vs.) en az 50 yıl önde olan ülkeleri taklit eder duruma geldik. Bu süreçte bazı değerlerimizi kaybettiğimiz bir gerçek.
Sapla samanı ayırt etmeliyiz. Sanat, bir toplumu ileri götüren en önemli faktörlerden biri.
bravo nilay hanım
çok güzel ifade etmişsiniz sorunu.
sanata ve sanatçıya verilen değer ortada.
bir adımda ileri gidemiyoruz.
gerçek sanatçıları artık kimse hatırlamazken vede tanımazken,piyasa sanatçı bozuntularıyla dolu.
artık bir kavramlar kargaşasıda yaşıyoruz ülkemizde.
kim nedir ne değildir onu bile bilmiyoruz.
dogukan58 06.01.2006, 18:14 RESAT ABİ SAAT 22 DE BEKLEDİĞİMİZ PROĞRAM VAR NİHAYET UMARIM HERKES İZLER BELKİ YİNE BİZİM KÖYÜ GÖSTERİR HA ABİ :)))))))))) HAFTA SONU O KÖYDEYİM HAYIRLISIYLA
RESAT ABİ SAAT 22 DE BEKLEDİĞİMİZ PROĞRAM VAR NİHAYET UMARIM HERKES İZLER BELKİ YİNE BİZİM KÖYÜ GÖSTERİR HA ABİ :)))))))))) HAFTA SONU O KÖYDEYİM HAYIRLISIYLA
O PROGRAMI İZLEDİM DOĞUKAN.ALİ GÜR SUNUYOR PROGRAMI BENGÜ SANIYORUM ADI PROGRAMIN ZAMAN ZAMAN YÖRELERİ ANLATIYORLAR O PROGRAMDA.
BU BAŞKA KİŞİYE ÖZEL BİR PROGRAM GÖSTERMEZ SİZİN KÖYÜ.
DAHA ÇOK SARISÖZENİN KİŞİLİĞİ,ÇALIŞMALARI,DERLEMELE Rİ,NASIL EMEK VERDİĞİ BU İŞE,VE DERLEDİĞİ TÜRKÜLERDEN DEMETLER SUNARLAR.
GENELLİKLE BÖYLEDİR ANMA PROGRAMLARI.
dogukan58 06.01.2006, 18:31 O PROGRAMI İZLEDİM DOĞUKAN.ALİ GÜR SUNUYOR PROGRAMI BENGÜ SANIYORUM ADI PROGRAMIN ZAMAN ZAMAN YÖRELERİ ANLATIYORLAR O PROGRAMDA.
BU BAŞKA KİŞİYE ÖZEL BİR PROGRAM GÖSTERMEZ SİZİN KÖYÜ.
DAHA ÇOK SARISÖZENİN KİŞİLİĞİ,ÇALIŞMALARI,DERLEMELE Rİ,NASIL EMEK VERDİĞİ BU İŞE,VE DERLEDİĞİ TÜRKÜLERDEN DEMETLER SUNARLAR.
GENELLİKLE BÖYLEDİR ANMA PROGRAMLARI.
hehehe :) umut fakirin ekmeği işte abi BELKİ diye düşündüm neyse abi sağolasın
hehehe :) umut fakirin ekmeği işte abi BELKİ diye düşündüm neyse abi sağolasın
BEN BU TÜR PROGRAMLARI İZLEDİĞİM ZAMAN BİR SİVASLI OLARAK GURUR DUYARIM.
ÖZELLİKLE SARISÖZEN PROGRAMLARINI HİÇ KAÇIRMAM.
GERÇEKTEN MEMLEKETTEN BİR BÜYÜK KÜLTÜR ADAMI ÇIKMIŞ AMA BİZ SİVASLI OLARAK BU İNSANIN KIYMETİNİ BİLMİYORUZ.
SANIYORUM BİR SOKAKKTA YADA CADDEDE İSMİ YOK.
SADECE BİR İLK OKULDA ADI VAR.
BİZ MEMLEKETİMİZİN YETİŞTİRDİĞİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKMASINI BİLMİYORUZ SİVASLI OLARAK.
MEMLEKETE GELİP İKİ GÜN VALİLİK YAPAN İNSANLARIN ADINI HEMEN BİR OKULA YAPIŞTIRIYORUZ.
AMA KENDİ DEĞERLERİMİZİN ADINI LAYIK GÖRMÜYORUZ.
BİRAZ YALAKA OLDUK SANIRIM.
NE İNSANLAR YETİŞTİRMİŞİZ BİR ARAŞTIRSINLAR NE KIYMETLERİMİZ VAR.
AMA GENÇLERİMİZİN BU DEĞERLERİMİZDEN HABERLERİ BİLE YOK.
ZATEN OKUYUP ARAŞTIRAN BİR HALKDA DEĞİLİZ.
gerçekten gurur duydum sivaslı olduğum için.
her sene bu tekrarlanır.
garibo58 06.01.2006, 22:05 Onların(Özel ulusal kanlların bir çoğu)istediğide bu zaten körelmiş,yozlaşmış,tepkisiz,zo mbileşmiş bir gençlik tabii o kadar cıncıklı boncuklu gösteriliyor ki bunlar hayatın sadece eğlence olduğunu düşünen bir dans yarışmasından elendiğini duyunca isyana başlayıp doğduğu güne lanet okuyan,kısacık bir sevda serüveni(tabii onlara göre bunun adı sevda oluyor)uğruna kafasında bardak parçalayan bir gençlik bunlar bir magazin programının reklamlarından izlenimlerim peki ben niye izledim;bir haber programına bunu yerleştirirseniz,ikidebir bunu fragman olarak gösterirseniz illaki bu magazin programını izlemeye gerek duymadan bu saçmalıkları görme imkanınız fazlasıyla mümkün,ciddi söylüyorum geleceğimizden çok endişeliyim.Allah göstermesin yarın bir savaş çıksa bu gençlerin kaçını cephede savaşırken görebiliriz size soruyorum.
ALLAH SONUMUZU HAYR ETSİN!
Evet Serdar gardaşım.Yazdıkların Türkiyenin acı gerçeklerinden sadece bir özet,öyle inanıyorumki bu gerçeklerin tamamını yazmaya kalksak cilt cilt ansiklopedi elde ederiz.
Şu an TRT ile beraber rahmetli MUZAFFER SARISÖZENi yad ediyoruz.Önemli şahsiyet MUZAFFER SARISÖZENe ALLAHtan rahmet diliyor,böyle değerli insanların tekrar yetişebilmesi için yüce ALLAHa dua ediyoruz.
serhat3358 06.01.2006, 23:41 Yüce Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun,bu gidişle yeni nesil bu paha biçilmez değerleri hiç tanıma imkanı bulamayacak.TRT nin böyle önemli bir şahsiyete sahip çıkması güzel ama biz isterdik ki diğer özel kanalların magazin,dedikodu,çöpçatan ve aile huzurunu bozmak için verdiği çabanın sadece küçük bir kısmını bu değerlere ayırmasıydı,ayırsın ayırsın ki sanatçının ne demek olduğunu anlasın genç beyinler.Hoplamak zıplamak değil sözcüklerin ne kadar derin olduğunu görebilsin.Müzik görsellikten ziyade kulakla anlanabilen bir sanattır.İşte bu gerçeği artık bulmak çok zor...
EVET GARDAŞIM MALESEF ÖYLE BİR HAL ALDIKKİ DEYİM YERİNDEYSE İPİMİZİ SAPIMIZI KOPARDIK NE SANATTAN NEDE SANATÇIDAN ANLAR OLDUK ÖZÜMÜZÜ YİTİRMEYE BAŞLADIK ÖYLEKİ ARTIK REYTİNK SEVDASINA RANT SEVDASINA ÖZEL KANALLAR BÖYLE NADİR YETİŞEN İNSANLARI BİRAK PROGRAM YAPMAYI ALT YAZIYLA DAHİ GEÇMEZ OLDULAR TABİBAŞTA BUNUN SORUMLUSU BİZİZ BÖYLE ABUK SUBUK MAGAZİN HABERLERİNE REYTİNG VEREREK PRİM YAPTIRIYORUZ.ZATEN GENÇLİKTE NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMİYORYA !!! BU ÇOK DEĞERLİ İNSANIMIZA ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM...RUHU ŞAD OLSUN...
ALLAH RAHMET EYLESİN BÜYÜK İNSANDIR SARISÖZEN, TÜRKE HİZMET KÜLTÜRÜNE HİZMETTİR, SARISÖZEN SİVASIN BİR BÜYÜK EVLADIDIRKİ TÜRK KÜLTÜRÜNÜN TEMEL TAŞLARINDAN TÜRKÜLERİMİZE HAYAT VERMİŞTİR, ONLARI YİTİP KAYBOLMAKTAN KURTARMIŞTIR. YAYILMAK İSTENE ARABESK POP KÜLTÜRE KARŞI HALA İNANCIM TADİRKİ TÜRKÜ DEMEK ADI ÜSTÜNDE TÜRK DEMEKTİR, BİRLİĞİMİZİN VARLIĞIMIZIN YEGANE KALESİDİR TÜRKÜLERİMİZ, SÖYLEYEN ÇALAN, DERLEYEN YAZAN SAĞOLSUN
ANADOLU HALK RAKISLARINDA
DRAM UNSURLARI
Refik Ahmet Sevengil
Anadolu'da asırlardan beri büyük bir kitlenin eğlenme ve coşma heyecanına cevap teşkil eden halk rakıslarını kitabımızın konusu bakımından incelemekte özel bir fayda vardır.
Anadolu halk rakıslarında pek eski zamanlardan beri devam edip gelmiş birçok figürler vardır ki, bunlar bize millî âhenk ve estetik ölçüleri içinde geçmiş zamanların hatıra ve itikatlarını nakletmektedirler. Bunların mühim bir kısmı eski Türk dininin çeşitli tezahürleri olan dinî dramlardan kalma parçalardır; zamanla asli hüviyetlerini kaybederek ve cemiyet içinde eğlence haline gelerek tekrarlana tekrarlana bugüne kadar erişmişlerdir.
Son zamanlarda memleketimizde folklor çalışmaları ilerleyip çoğaldıkça Anadolu'daki halk şiirleri ve halk musikisi ile beraber halk oyunları da dikkati çekmeye başladı; bazı tarama seyahatleri tertip edildi ve dağınık olmakla beraber, İstanbul ve Anadolu dergilerinde birçok da neşriyat yapıldı. Bu neşriyat halk şiirlerine ve halk türkülerine aittir, fakat içlerinde konumuzu ilgilendiren kısımlar da vardır. İstanbul Konservatuarının tertip etmiş olduğu Anadolu seyahatleri hakkında Mahmut Ragıp Gazi Mihal'in bazı neşriyatı (1) ve Milli Eğitim Bakanlığı adına her yaz Anadolu'da gezip çalışan Halil Bedi Yönetken ve Muzaffer Sarısözen'in muhtelif dergi ve gazetelerde çıkmış olan makaleleri, mevzuumuz bakımından ehemmiyetlidir. Bu musikici muharrirler, yarınki Türk san'at tarihçisinin büyük bir dikkat ve ehemmiyetle telâkki edeceği birçok orijinal malzeme toplamışlardır. Gerek bunların, gerek şimdiye kadar çeşitli dergilerde dağınık olarak neşriyat yapmış olan başka folklorcuların yazılarında ve şahsen Anadolu seyahatlerimizde ilgilendiğimiz bu çeşit oyunlarda dram san'atı ile alâkalı gördüğümüz birçok maddeler vardır.
Her şeyden önce bir umumî müşahade olarak şunu kaydetmek icap eder: Anadolu halk rakıslarından bilhassa iki veya daha fazla kimsenin ve bazan oldukça büyük bir kalabalığın birleşerek oynadığı toplu oyunlarda açık bir Ballet-pantomime manzarası görmemek mümkün değildir. Bunlar bazı yerlerde kemençe, bazı yerlerde def veya saz refakatiyle oynanır. Oyuncuların hareketleri ritmik ve bediî olduğu kadar ifadelidir; yâni figürler, jestler, hattâ bazan oyun esnasında çehrenin aldığı mânâ ile ya iç âlemin neş'e, ıztırap, rica, şikâyet ve buhranları söylenilmek istenilmiştir; yahut doğrudan doğruya maddî hayatta geçmiş hadiseler, epik vak'alar raks, musiki ve hareketle tamamiyle dramatik olarak bildirilmeye çalışılmıştır. Bunların çoğunda bediî ve ritmik hareketlerin arkasında tarih konuşur.
Güzel toplu oyunlarımızdan biri olan Erzurum barları davul, zurna ile oynanır. Bu oyundaki hoplayıp zıplamalar, kol ve ayak hareketlerini seyrederken tarihçinin geriye çevrilmiş olan gözü en eski Türk Şamanlarının geçmiş asırlarda musiki ve rakısla birlikte yaptıkları ibadetleri görür gibi olur.
Onüçüncü asır muhaliflerinden Ebülferec, Süryani dilinde yazmış olduğu eserde (2) Selçuk torunlarının büyüğü Tuğrul Beyin evlenmesi münasebetiyle yapılan düğünü anlatır. Rus müşteşriki Barthold, İstanbul Darülfununda verdiği Orta Asya Türk tarihi hakkındaki derslerinde Ebülferec'in bu eserinden ve o düğünden bahsederek o zaman ki Türklerin bir oturup bir kalkarak bir nevi rakıs icra ettiklerini söylemiş, bunun her halde Ruslarda Pliaska ve Prisiadki denilen raksın aynı olduğunu ve Rusların bu raksı Türklerden almış olması lâzım geleceğini ilâve etmişti. Barthold'un dersleri kitap halinde basılmıştır (3).
Bugünkü Erzurum barlarında bu eski Türk raksının aslî karakterini görmemek mümkün değildir. Erzurum barları içinde bir de davulcunun tek başına davulunu çalarak oynadığı güzel ve heybetli bir rakıs vardır. sanatkârın boynunda asılı olan davul, ipin uzunluğu müsaadesi nispetinde havaya kaldırılır; davulcu onun başı üstünde tutarak çalar, ayni zamanda ritm ve musiki ile âhenkli bir surette hoplayıp zıplayarak oynar; bazan davulunu çalmakta devam ederek çömelir, arka üstü yere yatar, fakat musikiye, sanatına, maharetini göstermeye devam eder. Bu, zevk ve heyecan verici bir sahnedir. Erzurum barı oynayan Anadolu Türk'ünün ibda ettiği bu güzel sahne, Altaylarda yaşayan Şamanlarda buna yakın çizgilerle mevcuttur ve en eski Türk ruhânîlerinin san'atkârane ibadet sahnelerinden başka bir şey değildir. Bu arada bar sözünün Altay Şamanlarında davul anlamına kullanıldığını da ilâve edelim.
Bu davul oyunu Anadolu'nun Doğu-güney vilâyetlerinin bir çoğunda da, bar adını taşımamakla beraber, bilinir ve oynanır.
Erzurum barları içinde diyalog şeklinde oynanan hançer barı ile turna barı tamamiyle taklidî ve tesvirî oyunlardır. İki kişinin karşı karşıya geçerek davul ve zurna âhengine uyarak oynadığı bu oyunlardan birincisinde elleri bıçaklı oyuncular eski kahramanların vuruşma sahnelerini temsil ederler; ikincisinde biri erkek biri dişi iki turnanın sevişme sahnesi temsil edilir. Asırlarca Türk halkının tabiat ve aşk şiirlerinde yer almış, uzaklardan haber getirmiş, sevgiliye haber götürmesi kendisinden istenilmiş olan turna, eski Türk totemcilik dininin bakiyesi bir semboldür; Türk boylarının kendilerini bir kuş, bir ağaç, herhangi bir tabiat maddesi neslinden gelmiş saydıkları devirlerin sembolüdür.
Karadeniz kıyılarında Rize ve Of çevrelerinde yakın zamanlara kadar düğünlerde genç kızların ve genç erkeklerin birarada oynadıkları eski bir Türk raksını yerli ve yaşlı kadın öğretmenlerinden biri M.R. Gazimihal'e anlatmıştır. Bu oyunun adı Diyal Oğlu raksıdır. Bu oyunda onbeş yirmi kız bir sıraya, bir o kadar delikanlı da karşı sıraya diziliyorlar; tulumcu nalı, âşıkâne sözler, önce karşılıklı ve tek tek, sonra yine karşılıklı fakat koro halinde tekrarlanarak devam ediyor; el ele tutuşmuş bir halde ileri geri hareketler yapılarak musiki ile birlikte raks ediliyor; arada hoplayıp zıplama fasılları da var. diyalog şeklinde ve evlenmemiş genç kızlarla bekâr erkekler arasında oynanan bu oyunda kızlar ve erkekler, gönüllerinin çektiği kimseleri seçerek onlarla bu musikili konuşma yolundan anlaşıyorlar, bu suretle yeni düğünler hazırlanmış oluyor.
Karadeniz kıyılarının bu eski Diyal Oğlu oyunu bize Yakut Türklerinin İlkbaharda ve yazın umumî bir sevinç içinde güneş altında yaptıkları eski bir din törenini hatırlatmaktadır. Yakutlar bu âyini zürriyet, doğum ilâhesi saydıkları Azyit adına yapıyorlardı. Ak şaman dokuz bâkire genç kızla dokuz evlenmemiş delikanlı seçer, bunları yan yana dizer, kendisi başkalarında olduğu halde küçük davulunu çalarak ve ilâhîler söyleyerek ilerledi; genç kızlar ve genç erkekler birbirlerinin elini tutmuş oldukları halde onu takip ederler, "Ayhal, uruyi, ayhal..." nidaları ile terennüme katılırlar, hep birlikte raks edilir; şaman bu arada göklere doğru çıkmak üzere yolu açmış ve günahsız genç çiftlere oraya gitmek için rehberlik etmiş olurdu. Yakutlar, zürriyet ihâlesinin maiyetinde ve günahsız kızlar ve erkeklerle beraber gelip lohasanın başucuna geçeceğine ve doğumu sağlayacağına inanırlardı (4).
H.B. Yönetken, Giresun civarında Çandır köyünden çıktığı için bu adı taşıyan ve o çevrelerde oynanan bir horondan bahsediyor. Bu tamamiyle dâstanî bir ballet-pantomime'dir. Davul zurna refakatinde horon oynayan gençler ellerinde birer tüfek tutarlar; oyunun devamı esnasında barut dağıtılır; oyuncular hem raksederler, hem ellerindeki tüfekleri doldururlar, tüfeklerin horozlarına kapsül yerleştirirler, oyunun bir yerinde bütün oyuncular ayni zamanda silâhları baş aşağı ederek yere ateş açarlar ve raks devam eder.
Kastomoninin Sepetçioğlu oyununda, Ankara efelerinin kılıçlı rakslarında ve memleketimizin birçok yerlerinde oynanan kılıç-kalkan oyunlarında dâsitânî kahramanlık havası içindeki yüksek tasvir ve ifade kudretini görmemek mümkün değildir. Batı Anadolu zeybeklerinin muhteşem dansları için de ayni şeyi söylemek lâzımdır.
Sivas ve Tokad çevrelerinde bizim de çeşitlerini gördüğümüz Orta Anadolu halayları hakkında H.B. Yönetken ile esasen o havalinin yerlisi olan Muzaffer Sarısözen hayli neşriyatta bulunmuşlardır. 23 Şubat 1941 de Ankara Halkevinde bir folklor şenliği yapılmış, Anadolu'nun başka başka kasaba ve köylerinden getirilmiş yerli san'atkârlar millî sazlar çalarak çeşitli halk oyunları oynamışlardı. Bu arada gösterilmiş bir Sivas halayı vardır ki, oyunları dramatiktir. Geleneğe sadık bazı Sivas köylerinde kalkmış olan bu eski halayda oyuncular önce sıra halinde ve mânalı bir surette yürüyüp ellerini uğuştururlar; sonra ekin ekme, ekin biçme, hamur yoğurma, yufka açma, çamaşır yıkama, yün eğirme, yıkanma, giyinme, süslenme, saç tarama, bıyık bükme taklidleri yaparlar; sonra neşe içinde raks başlar.
Anadolu içinde asırlardan beri gizli kalmış olan bu eski millî tarih hatırasını ilk defa basına getiren Sarısözen olmuştur (5); Ülkü dergisinde yayınladığı bir makalede şu izahı yaptı: İlk figürde oyuncular birbirlerinin arkasına sıralanmıştır, gövde ve başlar biraz öne eğilmiştir, eller - tam değil biraz öne eğilmiştir, eller - tam değil biraz öne doğru - yanlara konulmuştur ki, bu poz halk arasında aczin, tazallümün ifadesidir. İkinci figürde eller göğse çaprazlanarak alınlar gökyüzüne çevrilecek vaziyette geriye yaslanır. Bu ancak ulûhiyyete karşı bir yönelme ve yalvarma ifade eder. Bu âdeta bir tabiat ibadetidir. İşe bu zaviyeden bakılacak olursa oyundaki taklidî hareketlerin mânası değişir. Belki de büyük bir kıtlığın sonunda bolluğa kavuşma sevincinin hatırası oyun figürleri arasında zamanımıza kadar gelmiş bulunmaktadır.
Sarısözen'in sözlerinde kuvvetli bir seziş vardır. ön Asya tarihi ile meşgul olan H.R. Tankut, bir yıl sonra bu halayın mânasını, Ankara Halkevinde tekrar oynanması münasebetiyle, en eski Türk tarihî devirlerine bağlamak suretiyle açıklanmıştır (6). Bu görüşe göre eski Türklerin yaradılıştan sonra tabiatın türlü güçlükleri ve yaşama zorlukları karşısında güneş tanrıya yalvararak ilham istemeleri, göğüslerinin ilham bilgisiyle dolması üzerine medenî hayatın uyanması, pek eski bir dinî törenin bakiyesi olması lâzım gelen bu oyunda sıra figürlerle kuvvetli bir şekilde ifade olunmaktadır. Güneş tanrı, eski Türklere toprağı ekip biçmeği ilham etmiş, o suretle buğdayı yetiştirip ondan ekmek yapmağı, bu suretle karınlarını doyurmayı akıl etmişlerdir; daha sonra temizlenmek, giyinmek, süslenmek ve neşelenmek, birbirlerini takip etmiştir. Görülüyor ki, bu halaydaki figürler, beşeriyetin doğuşundan itibaren medenî hayat hareketleri serisidir.
Bu konuya dair H.R. Tankut'la yaptığı mülakatı Ülkü dergisinde yayınlanmış olan Osman Atillâ, Tankut'un güneş tanrısına hitap eden bir Sumer ilâhisini Woolley'in kitabından seçerek okuduğunu söylüyor. İngiliz bilgini Leonard Woolley'in Sümerlere dair eserindekilerden başka Oksfort Asûriyyat ve mukayeseli Sâmî diller filolojisi tetikçilerinden Stephen Langdon'un Paris'te İngilizce olarak basılmış olan Sumer dili gramerine ve edebî örneklerine ait kitabında da Sümer tanrısı Şamaş'a "Güneş" hitaben yazılmış birçok ilâhiler vardır (7). Bunlar toprak altından çıkarılmış eski sütunlardan alınmak ve İngilizceye tercüme edilmek suretiyle yayınlanmıştır.
Anadolu halk rakıslarından mühim bir kısmının eski dramlardan alma parçalar olduğunu belirten bir noktaya daha işaret edelim. Antalya'da Elmalı ilçesinde Alevî Türkler tarafından geceleyin aşikâr samah oynanırken vaktiyle bu oyunu oynayanların maske kullandıkları oranın ihtiyarları tarafından H.B. Yönetken'e ifade edilmiştir. Vaktiyle bu oyunu oynayan gençler feslerinin etrafına bir yazma sararlar, bu yazmanın arasına beş bir yana, beş öbür yana olmak üzere yanmış mum dikerler, balmumundan yapılmış telli, saçaklı bir maskeyi de telle yazmalarına iliştirirlerdi. Bu suretle kafile halinde sokaklarda dolaşıp defler çalınarak türküler söylenirdi.
Anadolu'daki dramatik halk rakısları arasında yeni zamanlarda vücut bulmuş olanlar da vardır. bunlardan bir tanesi Sivas'ta oynanan Abdurrahman halayıdır. Yönetken diyor ki: Üç kısımdan mürekkep olan bu halayın sonunda oynanan bir hoplatmadan ibarettir. Bu oyunda ikinci kısmın sonuna doğru oyunculardan bir kısmı sırt üstü yere düşer, ayakta kalanlar yere serilenlerin göğüsleri üstüne basarak kahramanca bir tavır alırlar; sonra hoplatmaya geçilir. Bu âdeta küçük, fakat mânalı bir ballet-pantomime'- dir. Oyunda muhakkak bir vak'a, çok ifadeli bir müzik, çok ifadeli jest ve figürlerle tasvir edilmiştir. Abdurrahman'ın eski bir tütün kaçakçısı olduğu söylenir; belki de bu oyunda eski tütün kaçakçıları ile reji kolcuları arasındaki bir çarpışma tasvir edilmiş olacaktır.
Sazımı elime aldığımda bütün dünyayla yekvücut olurum
Ersin KALKAN
Ali Ekber Çiçek tam 35 yıldır Türkiye’nin dinlediği bir ses. Hem sesiyle hem sazıyla Türk halk müziğinin yaşayan efsanesi. ‘Haydar Haydar’, ‘Gönül gel seninle muhabbet edelim’, ‘Böyle ikrar ile böyle yol yolunan’, ‘Derdim çoktur hangisine yanayım’ gibi yüzlerce türküyü hayatımıza kazandırdı.
Sevgiden, acıdan, ayrılıktan, zulümden, yoksulluktan, gamdan ve kederden süzülerek çıktı eserleri ortaya. Bugünlerde Anadolu Müzik, 70 yaşının şerefine Ali Ekber Çiçek’in iki albümünü çıkardı. Şirket, tüm eserlerini kapsayan toplam 16 albüm çıkaracak. Genç kuşağın parlayan halk müziği sanatçısı Cengiz Özkan’ın da katkıda bulunduğu ‘Bir Nefes’ adlı albümde bir de Ali Ekber Çiçek belgeseli yer alıyor. Çevresindekilerin deyişiyle ‘Ali Baba’yla oturduk, geçmişten bugüne uzun ince bir yolculuk yaptık.
İlk saz çalışınızı hatırlıyor musunuz?
-Neden hatırlamayayım ki, ben adam değil miyim? İlk sazı elime bir cemde teslim ettiler. Beş yaşındaydım. Dedeler, hemen anladılar; bu eli perdelere tam ulaşamayan çocukta bir şeyler olduğunu. O zamanın ünlü pirlerinden Potik İsmail ve Eyüp Dede bana çok yardımcı oldular, usulleri öğrettiler.
Daha 12 yaşındayken yolunuz gurbete düştü, başınıza ne haller geldi?
-İstanbul’a geldim. Akrabalarım vardı ama önce onları bulamadım. Bir iş hanına sığınıp çalışmaya koyuldum. Mevsimlerden yazdı, bir kerevetin üstünde sabahlıyordum. Her gece Allah’a ‘Bu gece üstüme yorgan örtecek misin?’ diye sorardım. Sonra halamı buldum. Hala kızı Saime Senan, Türk sanat müziğinin meşhur seslerindendi.
Çiftesaraylar Gazinosu’na Saime Hanım mı götürdü sizi?
-Hayır halam götürdü ama önce halkevine gittim. Orada Necati Başaran Korosu’nda saz çalmaya koyuldum. Çiftesaraylar’a daha sonra gittim. Müzeyyen Senar ve Hamiyet Yüceses de orada çalışırdı. Halam bir gün beni Ankara’ya götürdü. Orada Muzaffer Sarısözen’le tanıştık.
Ne dedi Muzaffer Hoca sizi dinleyince?
-’Tamam, işte aradığım bu’ dedi. O zamanlar Yurttan Sesler Korosu her cuma Muzaffer Sarısözen yönetiminde radyoda program yapardı. İlk söylediğim ‘Benden selam söyle o güzel şaha’ isimli bir deyişti.
1949’a kadar TRT’de Alevi deyişlerinin çalınması yasaktı. Deyişleri ilk kez radyoya sokan siz oldunuz. Bu nasıl oldu?
-Evet. Sarısözen uzun zamandır Alevi deyişlerini radyoda çalmak için bir yol arıyormuş. Hatta o dönemde, Hacı Taşan çok ünlüydü. Sarısözen’e demiş ki: ‘Ben de Aleviyim. Bu deyişleri bana niye okutmuyorsun?’ Sarısözen, ‘İşte sorun da burada. Senin Alevi olduğun biliniyor. Bu çocuk da Alevi ama henüz 12 yaşında. Sana söyletsem ‘Alevi-Sunni ayrımı yapıyorsun’ diyecekler. Ama Ali Ekber için onlara ‘Bakın ben 38 yaşındaki Hacı Taşan’a bozlak okutuyorum. Ama bu çocuk köyünde ne duyduysa onu öğrenmiş. Biz de onu çaldırıyoruz’ diyeceğim.’ Bence Sarısözen, halk müziğinin Atatürk’üdür.
Sizin eserlerinizi Türkiye’de her kesimden insan severek dinliyor.
-Çünkü ben insan ayırımı yapmam. Sazımı aldığımda 7 milyar insanla yekvücut olurum. 30 yıl önceydi. Eyüp Camii’nin imamının benimle tanışmak istediğini söylediler. Baktım ki ümran görmüş, cehaleti yenmiş, olmuş bir adam, sevdim onu. Beni evine çağırdı. Karısının, kızlarının başı kapalı. O ulu imam bir rakı koydu sofraya. ‘Bu senin için Ali Baba’ dedi. Ben yedim, içtim, söyledim. Ben rakıyla demlendim, onlar türküyle.
Ali Baba, hiç sansürle karşılaştın mı?
-Ah be can dostum; bu memlekette yaşayıp da o canavarla karşılaşmamak mümkün mü? Sanıyorum 1969 senesi. Süleyman Demirel başbakan. Ben o sıralarda sevilen bir türkü var onu okuyorum: ‘Hüseyin’im yeşil giyer eynine / Hiçbir hile getirmezdi göynüne / Kurdu kuşu lütfeylemiş kendine / Mülke de Süleyman ne güzel uymuş...’ Başbakan yardımcısı radyoyu arayıp ‘Süleyman’la ilgili kısmı çıkarın türküden’ demiş. ‘Demirel ne zaman padişah oldu’ dedim ve türküden bir kelime bile çıkarılırsa çekip gideceğimi söyledim. Çıkarmadılar. Daha sonra öğrendim ki Demirel her sabah benim türkülerimi dinleyerek başlarmış güne. Bana da, her bayramda kart atardı. Bir de 12 Mart döneminde bir türkümden Ali’yi çıkarmak istediler. O türkü de şöyle: ‘Ali’nin sırrına ereyim dersen / Bir mürşid-i kamil bulanlar gelsin / Gönül Kabe olmuş hem beytullahtır / Ol bahr-i ummana dalanlar gelsin...’ Söylesenize Allah aşkına bu türküden Ali’yi çıkarırsanız geriye ne kalır...
Neyzen Tevfik rakının sulusunu severdi, insanın değil
Neyzen, sadece ney üflemez çok güzel bağlama da çalardı. Ama teklifle sazı eline alan bir adam değildi. Atatürk’e bile çalmamış. İnsanın demi gelmezse sazın da demi iyi olmaz derdi. Bir akşam Beşiktaş’ta meyhaneye gittik. Uzak masalardan birinde bir başçavuş, iki polis oturmuş. O kadar gürültülü konuşuyorlardı ki sesi bizim masada bile çınlıyordu. Kalktı yerinden Neyzen Baba, gitti o masaya oturdu. Adamlar ona da rakı koydular. Garsonu çağırıp rakısına su ekletti. Bir süre sonra o masadaki sesler alçaldı. Yanımıza geldi. ‘Siz de rakıyı sulu için. Ben rakının sulusunu severim, insanın değil’ dedi. Aslında Neyzen sulu değil kuru içecekleri tercih ederdi. Herkes bu ayrıcalığını bilirdi. Devlet de yalnız ona serbest bırakmıştı...
BABASINI KÜÇÜK BİR ÇOCUKKEN ERZİNCAN DEPREMİNDE KAYBETTİ
Çevresindekiler ona Ali Baba diyor. 1935’te Erzincan Ulular Köyü’nde doğdu. Babası Ali Bey’i 1939 Erzincan depreminde kaybetti. Sazı katıldığı cemlerde öğrendi. 12 yaşında İstanbul’a gelip amelelik yaptı ama sazı elinden hiç bırakmadı. TRT’de Alevi semahlarını, deyişleri ilk seslendiren sanatçı oldu. Halen TRT repertuvarında 54 arşiv kaseti mevcut.
ÇOK UZUN Bİ YAZI AMA GÜZEL EPEYDE ESKİ Bİ ESERDEN HERHALDE......
“Havada Bulut Yok” Türküsü Nasıl Derlendi :
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu Türkü yukarıda anlattığım ilmî ölçülere tamamen sadık kalınarak derlenmiştir.
İlki 1944 yılında Muzaffer Sarısözen başkanlığında Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişken’den kurulu bir ekip tarafından Muş’ta yapılan derleme çalışmasında yörede düğünlerde def çalan ve düğünü yöneten Duriye Keskin İsimli bir kadın kaynak kişi olarak dinlenmiş, Türkü bir plâğa kaydedildikten sonra kendisine dinletilmiş ve onayı alındıktan sonra türkünün notası çıkarılmış ve TRT repertuarına 341 numarayla alınmıştır.Alınan metin şudur:
HAVADA BULUT YOK
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mehlede ölüm yok bu ne şivandır
Bu yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde çalınır sazlar
Ayağım yalnayak yüreğim sızlar
Yemene gidene ağlasın kızlar
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift potin ile bir de fesi var
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
“Havada Bulut Yok” Türküsü Nasıl Derlendi :
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu Türkü yukarıda anlattığım ilmî ölçülere tamamen sadık kalınarak derlenmiştir.
İlki 1944 yılında Muzaffer Sarısözen başkanlığında Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişken’den kurulu bir ekip tarafından Muş’ta yapılan derleme çalışmasında yörede düğünlerde def çalan ve düğünü yöneten Duriye Keskin İsimli bir kadın kaynak kişi olarak dinlenmiş, Türkü bir plâğa kaydedildikten sonra kendisine dinletilmiş ve onayı alındıktan sonra türkünün notası çıkarılmış ve TRT repertuarına 341 numarayla alınmıştır.Alınan metin şudur:
HAVADA BULUT YOK
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mehlede ölüm yok bu ne şivandır
Bu yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde çalınır sazlar
Ayağım yalnayak yüreğim sızlar
Yemene gidene ağlasın kızlar
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift potin ile bir de fesi var
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
ÇOK SEVDİĞİM BİR TÜRKÜ EYVALLAH
yusuf_07 08.01.2006, 02:24 SAYGIYLA ANIYORUZ.
yusuf_07 08.01.2006, 02:27 “Havada Bulut Yok” Türküsü Nasıl Derlendi :
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu Türkü yukarıda anlattığım ilmî ölçülere tamamen sadık kalınarak derlenmiştir.
İlki 1944 yılında Muzaffer Sarısözen başkanlığında Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişken’den kurulu bir ekip tarafından Muş’ta yapılan derleme çalışmasında yörede düğünlerde def çalan ve düğünü yöneten Duriye Keskin İsimli bir kadın kaynak kişi olarak dinlenmiş, Türkü bir plâğa kaydedildikten sonra kendisine dinletilmiş ve onayı alındıktan sonra türkünün notası çıkarılmış ve TRT repertuarına 341 numarayla alınmıştır.Alınan metin şudur:
HAVADA BULUT YOK
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mehlede ölüm yok bu ne şivandır
Bu yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde çalınır sazlar
Ayağım yalnayak yüreğim sızlar
Yemene gidene ağlasın kızlar
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
Kışlanın önünde redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift potin ile bir de fesi var
Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir ?
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir ?
YA BURASI HUŞ TUR DİİLMİYDİ BU TÜRKÜNÜN ASLI????
o tartışma halen devam ediyor.
muş mu yoksa huş mu.
bu türkü yemen türküsüdür muşla ne alakası var deniyor.
orda burası muştur,yolu yokuştur dizesinden yola çıkarak,muşun bir ova olduğunu yokuş olmadığını,yokuşun yemen kenti huş ta olduğunu söylüyorlar.
ama hala karar veremediler.
bu türküde sözü geçen yer muş mu yoksa huş mu.
umarım önümüzdeki 100 yılda karar verir bilirkişiler
bu arada ben türküyü sadece muzaffer sarısözen çalışması olduğu için koydum.türkü yazmak için koymadım buraya bunu.
Etem-Murat 08.01.2006, 09:15 allah rahmet etsin toprağı bol olsun
2006 yılı etkinliklerimiz
Yazar Adı: Muhsin Kaya
Aziz Hemşehrilerim Vakfımızın faaliyetleri hız kaybetmeden devam ediyor. Bu yıl içerisinde yapacağımız programlar Türk Halk Musikimizin üstadı Rahmetli Muzaffer Sarısözen anısına, 23 Ocak 2006 Pazartesi saat 20:00-23:00 arası Taksim’de Atatürk Kültür Merkezinde üstadın adına yakışır şekilde kutlayacağız. Prof. Kemal Sarısözen üstadı bütün yönlerini kapsayan kısa özet konuşmasının ardından rahmetlinin kurduğu Yurttan Sesler Korosunun ilk talebelerinden olan Nuri Sarıgüzel, Muzaffer Akgün, Yıldız Ayhan ve TRT sanatçıları seçkin sanatçılar konser verecek.
Hemşehrilerimizden istirhamını özellikle İstanbul’da ikamet eden, Atatürk Kültür Merkezine gelerek rahmetliyi unutmadığımızı gösterelim.
Şubat ayının ilk haftasında Vakıf Merkezinde Zaralı Halil Söyler anılacak, sanatçımız TRT Sanatçısı Kubilay Dökmetaş.
Kültür Turizmi Bakanlığının düzenlediği Turizm Haftası 23-26 Şubat Beylikdüzünde TÜYAP'ta olacak. Sivas ili 100 metre stant da ilimizin tarihi turistlik ve el sanatları sergilenecek. Bizde vakıf olarak Sivas hakkında yayınlanan bütün kitapları orada sergileyeceğiz. Gençlerimiz ve çocuklarımızla bu etkinliğe de gereken ilgi ve alakayı esirgemeyelim. Bu etkinlikler çerçevesinde 25 Şubat’ta Rahmi İbicek vakıf merkezinde sevenleriyle hasret giderecek.
21 Martta Aşık Veysel’in ölüm yıldönümü büyük ozanımız Gülhane’de andıktan sonra Ümraniye Kültür Merkezinde aşıklarımızın katılacağı organize de hep birlikte Veyselimizden türküler okuyacağız.
Ruhsatiyi unutmadık. Nisan ayının ilk haftasında Vakıf Merkezinde büyük ozanımızın ismine yakışır şekilde anacağız. 23 Nisan’da İstanbul’un seçkin mekanında Sivas'a hizmet eden kendi alanında Sivas’a hizmet gecesinde hemşehrilerimize plaket takdimimiz olacak.
Mayıs ayının ilk haftasında Ümraniye Haldun Alağaş Kapalı Spor Tesislerinde halk konserimiz olacak.
Haziran ayında Şile tarafında merkez köylerimizin de katılacağı kır gezimiz olacak.
Sivas’ı yaşıyoruz. Her daim Sivas soluyoruz. Kültürü olmayan millet, millet vasfını kazanamamış halk yığınıdır.
Sarardım Ben Sarardım
Sarardım ben sarardım
Senin için sarardım
Baş yastıkta göz yolda
Her geçene sorardım
Al dağlar yeşil dağlar
Gurbette yarim ağlar
Açtı m'ola şu Sivas'ın gülü yaprağı
Çekti bizi şu yerlerin suyu toprağı
Kayalardan kayarım
Bulamadım ayarım
Ben bu dertten ölürsem
Kaderime sayarım
Al dağlar yeşil dağlar
Gurbette yarim ağlar
Açtı m'ola şu Sivas'ın gülü yaprağı
Çekti bizi şu yerlerin suyu toprağı
Armut dalda dal yerde
Bülbül ötmez her yerde
Bizi felek ayırdı
Herbirimiz bir yerde
Al dağlar yeşil dağlar
Gurbette yarim ağlar
Açtı m'ola şu Sivas'ın gülü yaprağı
Çekti bizi şu yerlerin suyu toprağı
Muzaffer Sarısözen
Sivas
Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
YURTTAN SESLER'İN FEDAKAR İŞÇİLERİ, BUGÜN ÖYLE BİR KALE YAPMAKLA MEŞGULDÜRLER Kİ; TAMAMLANINCA DEĞME TOPRAK ONU YIKAMAZ. Muzaffer Sarısözen
resat abi abdi ağa konağında muzaffer sarısözenin adını tasıyan bir türkhalk müziği toplulugu kurulmuş yirmi kişilik bir grupmuş bu
resat abi abdi ağa konağında muzaffer sarısözenin adını tasıyan bir türkhalk müziği toplulugu kurulmuş yirmi kişilik bir grupmuş bu
hepsini tanıyorum.haberim var.
BAŞARDIK 31.07.2007, 16:28 şeyh hüseyin ve Muzaffer SarısözenE hatta ailesinden kaybettiğimiz değerli büyüklerimize belki birer fatiha lazımdır.
el-fatiha
UNUTMAYIN
ceza_tolga_rep 31.07.2007, 16:29 allah rahmet eylesin.önemli şahsiyetlerdendir kendisi..
Divriği58- 31.07.2007, 16:50 Gerek Sivas, gerekse Türkiyenin yetiştirmiş olduğu ender insanlardan birisi...
Ruhu şad olsun....
ruhu şad olsun buyuk bır ınsan derlediği türküler olmasa şimdi bu kültür ne halde olurdu diye düşünüyor insan
BU TÜR YORUMLARINIZI VEYA ACILACAK KONULARINIZI LÜTFEN http://www.sivaslilar.net/ SITESINDE DEGERLENDIRINIZ. !!!!
TESEKKÜRLER
|
|