-->: BASKETBOL
İlaç bulundu, ısrar şart!
18.09.2008
Körü körüne birşeyi ya da birisini eleştirirseniz doğru yapmazsınız.
Bu şekilde bir fikri savunmak da doğru değil. En azından ben öyle düşünüyorum.
Bunu söyleme nedenim, bu köşede sıkça eleştirdiğim Bogdan Tanjevic'i, zamanında nasıl eleştirdiysem şu an Eurobasket 2009'u garantileyen takımın head coachu olduğu için tebrik etmek içindir.
Eleme oynamamız aslında bu kalitedeki bir takım için başarısızlık olsa bile toparlanmak daha doğrusu silkinmek için böyle bir turnuvaya ihtiyacımız olmuşsa iyi olmuş.
Kim bilir belki de Tanjevic artık arayışlarını bu beş maç sonrası bitirip, ısrarla savunduğum kemiklemiş kadroyu belirlemiş oldu. En azından öyle olmasını ümit ediyorum!
Fakat geldiğimiz noktada şunları da hatırlatmamız lazım...
Milli takımda Hüseyin Demiral, Valentin Pastal ve daha adını saymadığım diğer bazı isimleri görüp "Hani Kerem Tunçeri, hani Ömer Onan" dediğimiz günleri dün gibi hatırlıyorum.
İşte Kerem Tunçeri geldi ve guard rotasyonumuz ilk defa oyunumuzda bu denli etkili oldu.
Az daha Hidayet'i bir hiç uğruna kaybediyorduk oysa biraz da onu dinleyip bu işi 'Vatan, Millet Sakarya' demeden çözmemiz lazımdı.
Hido'nun da oyun anlamında olgunlaşmasının da yardımıyla elemelerde harika bir Hidayet izledik.
Hido ve Ersan'dan oluşan kısa forvet rotasyonumuz da asla bozulmamalı!
İşte Tanjevic, geçmişte yapmadığı bu iki işi yaptı.
Kerem Tunçeri'yi ve Hidayet'i rotasyona dahil etti ve bunu yaparken "Siz bu takıma Polonya biletini kazandırıp yerinizi gençlere bırakacaksınız" demek yerine "Siz, hem 2009'da Polonya'da hem de 2010'da Türkiye'de bu takımın önemli parçaları olacaksınız." dedi.
Bu iki oyuncu ve Kerem Gönlüm'ün önderliğinde her topa atlayan, her maç farklı bir yıldız çıkaran bir milli takım ortaya çıktı.
San Antonio Spurs gibiyiz!
Tabii elde edilen başarının temelinde savunmanın rolü çok büyük.
Takımımız, beş maçı ortalama 15-16 sayı farkla kazanırken rakiplerine sadece bir kez 70 sayı barajını aştırmış.
Bu gerçekten çok güzel bir şey.
Hem bu savunma arzumuz ve başarımız hem de girenin çıkanı aratmadan gösterdiği performans, kullanılan top ve sayı dağılımlarıyla ve hatta bu müthiş top dağılımından ötürü istatistiklere yansımayan oyuncularımızla San Antonio Spurs'ü andırdık.
(5 oyuncumuz 13.2 sayı ile 10.2 sayı ortalama arasında sayı atmış!)
Zaten üst seviye basketbolda başarıya ulaşmamız da bu tür basketbol oynamakla mümkün olur.
Litvanya örneği her zaman hatırlanmalı. Turnuvalara müthiş başlayıp harika bir hücum performansı sergilerler ancak basketbolun iyiden iyiye sertleştiği yerlerde performansları düşer ve elenirler.
İstikrar şart!
Yine de tüm bu olumlu gelişmelerin Polonya'da karşılığını alabilmek için Bogdan Tanjevic'e bazı önemli görevler düşmekte.
Birinci ve en önemli görev; güven meselesi.
Tanjevic takımı bu noktaya getirdi ancak bunu istikrarlı bir biçimde sürdürmek zorunda.
Eurobasket 2009'a maksimum ciddiyeti gösterip, 2010 öncesi bir prova olarak görmemeli.
Bu elemeleri aşağı yukarı en iyi kadromuzla oynadık.
Polonya'da da bunu sürdürmeli ve Avrupa Şampiyonaları'ndaki şanssızlığımızı sona erdirmeliyiz.
Diğer konu ise kadroda olmayan isimlerin de milli takıma kazandırılması daha doğrusu milli takımdan soğutulmaması!
Geçmişte verdiği demeçler yüzünden kadroda olmadığı iddia edilen Kaya Peker, Serkan Erdoğan ve sakat Mehmet Okur, milli takıma küstürülmemeli.
Özellikle mevcut uzun rotasyonuna Ömer Aşık'ın da gireceği düşünüldüğünde Kaya ve Mehmet'e ihtiyaç yokmuş gibi fikirler ortaya çıkabilir ancak bu iki oyuncu eğer Hidayet gibi takıma kazandırılabilirse çok büyük katkı sağlarlar.
Hidayet'in elemelerde adının bile taktiksel anlamda büyük katkı sağladığını, rakip coachların Hido'ya endeksli savunma planlarında diğer oyuncularımızın rahatça ön plana çıkabildiğinden bahsetmiştim. Sağlıklı ve formda bir Mehmet Okur'un da benzer bir katkıyı yapabileceğini unutmayalım.
Ayrıca gelecek yaz mevcut uzunların sakatlık sorunları yaşamayacağını kim garanti edebilir?
Bu bakımdan kadroda olmayan ancak kadroya girebilecek kalitedeki isimleri kolay kolay kaybetmeyelim.
Uzun lafın kısası beşte beş yaparak Polonya vizesini aldık ancak bu çizgimizi koruyup arayışları sonlandırmak, bu başarının devamını getirmek, kısacası yükseldiğimiz noktada kalmak ve daha da yükselmeye çalışmak en büyük amacımız olmalı.
|