Her gün dünya çapında onlarca şöhretli oyuncunun İstanbul’un üç büyük (Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş) takımına geldiğini gazetelerden okuyor, haber ve spor sitelerinden takip ediyoruz. Bu oyuncular geliyor veya gelmiyor.
Ancak isimlerinin Anadolu takımlarıyla değil de genel olarak bu üç takımla zikredilmesi bile, Anadolu takımlarının bu oyunculara sahip olmasının zor olduğunun başka türlü ifadesidir. Tahayyülü bile neredeyse imkânsız.
“İyi ama Anadolu takımlarının parası var mı ki bu şöhretli oyuncularla adları anılsın?”
Türk insanı akli melekeleri yerine geldikten sonra, yani Türkçemizdeki tabirle “Ben beni bildim bileli” çağından itibaren İstanbul’un üç önemli takımından birini tutmaya teşvik edilir.
Kimdir bu teşvikçiler?
Babamız, ağabeyimiz, yakın bir tanıdık, arkadaşımız, öğretmenimiz vs.
Peki onlar nasıl Galatasaraylı, Fenerbahçeli ve ya Beşiktaşlı olmuştur?
Babaları, ağabeyleri, yakın bir tanıdıkları, arkadaşları, öğretmenleri vs. aracılığıyla
Ya onları kimler bu takımların taraftarı yaptı?
Yukarıda bahsedilen etkenlerden yola çıkarak silsile halinde en başa doğru gidelim. Yani medya unsuru olan gazete, dergi ve o dönem için radyo, sonra ki dönem için televizyonun etkileri üzerine tartışalım.
İnsanlar gazeteleri okuduklarında, radyolarını açtıklarında ekseriyetle Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş haberleriyle karşılaştıkça zihinlerine bu takımlar kodlanmış oluyor. Kendi kentindeki takımın adını dahi bu kadar duymayan ahali, bir süre sonra kentinin takımını ikinci plana atıp, kendine medya tarafından dikte ettirilen bu takımları ön plana alıyor.
Yayın organları neden ekseriyetle bu takımları haberleştiriyor?
Sebebi bu takımların taraftarlarının çokluğu değil. Belki bugün için ilk bakışta sebep buymuş gibi görünebilir. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi olayı en baştan almış bulunuyoruz. Yani Türk futbolunun insanlarımızın kitleler halinde bu üç takımı tutmadığı döneme. Henüz futbolumuzun emeklediği zamana… Gerçi hala ayağa kalktığı söylenemez ama en azından Anadolu insanı kitleler halinde yaşamadığı kentin takımlarını da tutmuyorlardı.
Yayın organlarının bu takımları haberleştirmesinin sebebi medya merkezlerinin geçmişten bu yana genel olarak İstanbul’da olması ve İstanbul medyasının Anadolu’ya duyarsız kalmasından ibarettir.
TRABZONSPOR EN GÖRKEMLİ ZAMANINDA DAHİ ADI EN ÇOK ZİKREDİLEN TAKIM OLAMADI
Trabzonspor’un en görkemli döneminde dahi medya ilgisi yıllarca şampiyon olamayan Galatasaray ve Beşiktaş’ın önüne dahi geçememiştir. Bu da başarının vitrinde olması için tek başına yetmediğinin delili gibidir.
Trabzonspor 1976-1985 arası dönemde 6 şampiyonluk yaşarken Galatasaray bu süreçte hiç şampiyonluk yaşayamamıştı.
Keza Beşiktaş 15 yıl şampiyon olamamış 1967-1982 arasında zirveye uzanamamış, ama o dönemde fırtına gibi esen Trabzonspor yine de medyada bu iki takım kadar yer bulamamıştır.
Anadolu’ya duyarsız kalan bir medyanın haber adı altında yıllardır (neredeyse 1 asır) bu takımları anlatması, haliyle Anadolu insanının kendi memleketinin takımlarına değil, İstanbul takımlarına yönelmesine sebebiyet vermiştir.
1970’LERDE DOĞANLARDA ACABA TRABZONSPOR BİRİNCİ Mİ?
Şimdi soru şu: Takım taraftarının artmasında etken sadece başarı mıdır? Şahsi cevabım hayır. Eğer öyle olsaydı bugün 70’lerin başlarında doğanlar içerisinde en fazla taraftar Trabzonspor’da olurdu. Ama öyle olmadığı gün gibi aşikâr...
Bunun için devasa anketler yapmaya gerek yok. Okul, iş, akraba çevrenize bakmanız yeterlidir. Trabzon kenti hariç hiçbir yerde Trabzonspor birinci takım değildir. Belki Trabzon’a yakın birkaç kent istisna olabilir. Ama genel olarak birinci sırada yer almaz.
İSTANBUL TAKIMLARINA GİDECEK PARA KENTİNİN TAKIMINA GİTSE?
Bir düşünün. Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş’ın formasını, atkısını, terliğini alan Gaziantepli bir taraftar, o takıma kazandıracağı diyelim ki 100 TL’yi kentinin takımı Gaziantepspor için harcasa sadece bir kişi de bile, o İstanbul takımıyla Gaziantepspor arasında 200 TL’lik fark kapanacak.
Bu durumun 10.000 Gaziantepli tarafından gerçekleştirildiği düşünülürse fark 2 milyon TL oranında azalacak. Bu da Anadolu takımına kaliteli bir oyuncu transferi demektir.
10.000 rakamını 100.000 yaparsanız kafa kafaya yarışan Anadolu takımları çoğalacaktır. Keza maç hasılatları da bu minvalde Anadolu takımlarının önemli bir hasılatı olabilir. Tabi sadece İstanbul takımları geldiğinde dolan değil, her zaman takımının arkasında olan seyircilerle.
Yani en başta ki soruya dönelim ve bir üstteki Gaziantep örneğiyle o soruyu yanıtlamış olalım. Soru şöyleydi: “İyi ama Anadolu takımlarının parası var mı ki bu şöhretli oyuncularla adları anılsın?”
İşte her kent kendi taraftar kitlesini oturtursa bırakın adının anılmasını, o kaliteli oyuncuların Anadolu takımlarına transferini dahi görebiliriz.
BAŞKENT’TEN ŞAMPİYON YOK
Dünyada Başkent takımının şampiyon çıkarmadığı ender ülkelerden biriyiz. Ankaragücü’nün bugün içinde bulunduğu durum, Gençlerbirliği’nin boş tribünlere oynadığı maçlar Başkentlilerin de diğer Anadolu takımlarının düştüğü hallerden pek farklı olmadığını gösteriyor.
İtalya’da Lazio, Roma; İngiltere’de Arsenal, Chelsea; Fransa’da Paris Saint Germen, İspanya’da Real ve Atletico Madrid defalarca şampiyonluğa ulaşmış Başkent takımlardır. Detaya girilirse Arabistan, Mısır, Arjantin, Brezilya, Meksika ve daha yüzlerce ülkede durumun farklı olmadığı görülecektir.
Türk futbolunun İstanbul gözlüğüyle bakan medya dayatmasından kurtulması en büyük kurtuluş kapısıdır. Bekleyelim ki Şenol, İskender, Ali Kemal gibi iyi bir jenerasyon bir araya gelsin ve bu hegemonyayı yıksın. Bekleyelim ki Ertuğrul Sağlam gibi bir hoca iyi bir kadro kursun da şampiyon olsun. Neden ekonomisi sağlam takımlar kurarak gelmiyoruz da, iyi bir kadronun tesadüfen birbirini tamamlamasını umuyoruz?
NEDEN İSTANBUL TAKIMI TUTUYORUM Kİ?
Bize sunulan üç alternatif var. Ya Galatasaraylı ya Fenerbahçeli ya da Beşiktaşlı olacağız. Başka türlüsü çok düşük ihtimal… Yani kendi irademizle takım tutmuyoruz. Daha doğrusu kendi irademiz sadece bu üçünden birini tercih ederken devreye giriyor. Özetle üçte birlik bir irade söz konusu.
Memleketi olan Sivas’ta yaşayan bir tanıdığım bu minvalde söylediğim görüşlerden sonra tuttuğu İstanbul takımını kast ederek “Ya ben niye yıllardır bu takımı tutuyorum ki?” dedi ve yalnızca Sivasspor’u tutmaya karar verdi.
O ana kadar Sivasspor’u maçın durumuna göre tutuyordu. Yani kümede kalma veya şampiyonluk yolunda puana ihtiyacı varsa tutuyor, aksi durumda tuttuğu İstanbul takımını destekliyordu. İkisi oynadığında İstanbul takımına kayıyordu gönlü.
Elbette takım seçimi herkesin kendi bileceği bir tercih. Aslında işin özü hayat-memat meselesi değil. Ama bir takım tutulacaksa şahsıma göre bu takım ya yaşadığın kentin veya memleketinin takımı olmalıdır. En azından yıllardır bize “Üçünden birini tutun” diyen medyanın gayr-ı resmi kılavuzluğunda tutulan takımlardan daha mantıklıdır.
Selametle kalın…
muslumisiklar@gmail.com