Usta Yiğido
Üyelik Tarihi: 29.08.2005
Mesajlar: 5.394
Thanks: 3.308
1.268 Mesajına 2.761 Kez Teşekkür Edildi.
|
Cevap: LONDRA 2012
2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na 114 sporcusuyla giden Türkiye’de madalya alan sporcuların sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Milli kafile, olimpiyatların lokomotif branşları güreş ve halterde tam anlamıyla dökülürken, atletizmde iki kızımızın tarihi başarısı bir anda ortalığı süt limana çevirdi. Aslı Çakır Alptekin ile Gamze Bulut’un Türk spor tarihinin en büyük sportif olayına imza atması, bir anda diğer branşlardaki başarısızılğı kamufle etti! Oysa gerçek bütün çıplaklığıyla ortada. Türkiye Londra’da açık bir hezimete uğradı. Aslında Londra’nın, bundan önceki olimpiyatlardan pek farkı yoktu. Sadece katılımcı sporcu sayısında nicelik olarak bir artış vardı. Bir de madalyaların alındığı branşlarda yer değiştirme söz konusuydu. Güreşin ve halterin devreden çıktığı Londra’da ön plana çıkan branşlar atletizm ile tekvando oldu.
Çin açık bir spor alanı gibi
Şimdi bu durumda neden, niçin böyleyiz gibi soruların da pek bir anlamı kalmıyor. Biz zaten hep buyduk! Spordaki hal-i pür melalimizi ortaya koymadan önce başta Çin olmak üzere diğer ülkelere bir göz atmakta fayda var: 2008 Pekin’de hem olimpiyatı, hem de paralimpiki yakından takip etmiş bir gazeteci olarak ilk dikkatimi çeken, sporun toplumun tüm kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olmasıydı. Çin’de her şeyden önce beden eğitimi bir devlet polikası. Anaokulundan, yüksek okullara kadar eğitimin her kademesinde programlı bir spor eğitimi veriliyor. İki bölümden oluşan derslerin bir bölümünde temel beden ve sağlık eğitimi bilgisi var. İkinci bölümde ise öğrenciler atletizm, jimnastik, yüzme, top oyunları, takım sporları, artistik jimnastik ve dans gibi sportif faaliyetlere katılıyor.
Ülkenin dörtte biri aktif spor yapıyor
Okullarda spor eğitimi yetenekli öğrencilerin keşfini de hızlandırıyor. Bu öğrencilerin bir kısmı daha profesyonel spor okullarında eğitim görebiliyor. Çin’de binlerce spor okulunda yüzbinlerce çocuk eğitim görüyor. Öğrencilerin bir kısmı sadece spor okullarına giderken, bir kısmı da normal okulların yanı sıra bir spor okuluna da devam edebiliyor. Üniversite kampüslerinde, parklarda, meydanlarda, sabah veya akşam saatlerinde her semtte her yaş grubundan insanı spor yaparken görmek mümkün. Semtlerde yapılan spor, gruplar halinde ve müzik eşliğinde gerçekleştiriliyor. 1995 yılında hükümetin uygulamaya koyduğu bir plana göre herkesin günde en az bir spor faaliyetine katılması, en az iki sağlıklı yaşam yöntemini öğrenmesi ve yılda bir kez beden eğitimi sınavından geçmesi öngörülüyor. Bugün Çin’in dörtte biri aktif olarak sportif faaliyetlere katılıyor.
Pekin’de birinci, Londra’da ikinci
Bu iş için milyarlarca dolar bütçe ayıran Çin, yaptığı yatırımların meyvesini de zaten olimpiyatlarda topluyor. Pekin’de madalya sıralamasında ilk sırayı alan Asyalılar, Londra’da da ABD’nin ardından ikinci oldu. Pekin’de yarıştırmak için 10-12 yaş gruplarındaki çocukları 8 yıl önceden hazırladıklarını da burada bir kez daha hatırlatalım. Çin’deki durum böyle. Şimdi kısaca ABD’ye de değinelim: ABD’de spor faaliyetleri, federal hükümet bünyesinde iki çatı örgütü tarafından yürütülüyor: Birleşik Devletler Olimpiyat Komitesi (USOC) ve Ulusal Kolej Sporları Birliği (NCAA). USOC en üst düzeyde ABD’yi uluslar arası platformda temsil edecek sporcuların seçilmesi ve ulusal antrenman merkezlerinde geliştirilmesinden, NCAA ise ulusal düzeyde sportif faaliyetlerden sorumlu.
ABD’de spor eğitimin bir parçası
Okullardaki sistem ise şöyle işliyor: Okullardaki beden eğitiminin klasik anlamda yapılması yerine öğrencilerin hayatları boyunca gönüllü seçtikleri spor branşlarında haftanın 3 günü birer saatlik çalışmalara alınması sağlanıyor. İlköğretime başlayan bir çocuk yeteneğine göre bir branşa yönlendiriliyor. Eğitiminin yanısıra sporunu da yapma imkanı buluyor. Branş eğitmenleri ve salon-sahalarının yanısıra, psikolojik destek birimleriyle, onları hayat boyu izleyecek scout ekipleri de hizmetlerine sunuluyor. Durum sporda gelişmiş diğer ülkelerde de ABD’en pek farklı değil. İngiltere, Almanya, İspanya, Rusya, Fransa, İtalya ve Güney Kore gibi hem bireysel, hem de takım sporlarında dünyada söz sahibi olan tüm ülkelerde spor hükümetlerin milli politikası.
4 branşa 100 milyon Pound bütçe
Tümünde 6-7 yaşlarından itibaren çocuklar ana okulu ve ilköğretim okullarında zorunlu beden eğitimi derslerine tabi tutuluyor. Kısa zamanda yeteneklerine göre ayrılıyor ve o çerçevede eğitimlerinin yanısıra spora devam ediyorlar. Gerekli tesis, eğitmen ve ekipman da devlet tarafından sağlanıyor. Eğitime ayrılan bütçelerin içinde sportif faaliyetler için öngörülen miktarlar hatırı sayılı bir yer tutuyor. Burada bir dip not olarak, İngiltere’nin 2008 yılından sonra sadece Londra için bazı olimpik branşalara ayırdığı 4 yıllık bütçeyi ve oyunlardaki karşılığını belirtmekte yarar var: Kürek: 27.2 milyon Pound (9 madalya), Bisiklet: 26 milyon Pound (12 madalya), Atletizm: 25.1 milyon Pound (6 madalya), Yelken 22 milyon Pound (5 madalya). Bu rakamları unutmayalım, çünkü yazının devamında suratımıza tokat gibi çarpacak! Şimdi geçelim bize:
Nüfusumuzun yüzde 2’si spor yapıyor
Önce Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, TBMM’de bakanlığının bütçesini sunduğu konuşmasındaki itiraf gibi sözlerine kulak kabartalım: “Gelişmiş ülkelerde spor yapan insanların oranı toplam nüfusun yarısına ulaşırken, Türkiye’de bu oran ne yazık ki yüzde 2 seviyesindedir. Genç nüfusumuz (15-24 yaş arası) 2010 yılı sonu itibariyle 12 milyon 545 bine ulaşmış olup toplam nüfusun yüzde 17’sini oluşturmaktadır. Bu sözlerin Türkçesi şudur: Biz 12 küsur milyon gencimize spor yaptıramıyoruz. Eh yaptıramayız tabi. Bunun için devletin bir spor politikası olması gerek! Tüm gelişmiş ülkelerde spor anaokullarından itibaren eğitimle at başı sürdürülürken, bizde yeni 4+4+4 şeklinde formüle edilen yeni eğitim sisteminde beden eğitimi dersleri ilk 4 yıl için yok!
Beden Eğitimi derslerine sınıf öğretmeni!
İkinci 4 yıl içinse 2 saat zorunlu, 2 saat de ‘Spor ve Fiziki Etkinlikler’ adı altında seçmeli ders olarak okutulacak. Üçüncü 4 yıl ise meçhul! Bunun yetersiz olduğu zaten su götürmez bir gerçek iken, son anda bir yönetmelik değişikliği ile de bu derslere beden eğitimi öğretmenleri değil de sınıf öğretmenleri girecek! Üstelik, üniversitelerin Beden Eğitimi Yüksek Okulları (BESYO) bölümünden mezun olup işsiz güçsüz gezen 10 bin civarında beden eğitimi öğretmeni yıllarca atama beklerken... Aslında sadece bu bile ülkemiz için sözün bittiği yerdir. Bunun üstüne daha ne söylesek boş!
Federasyonlar başkanların çiftliği gibi!
Eskiden GSGM olan, şimdi ise SGM’ye çevrilen Spor Genel Müdürlüğü’nün hantal ve bürokratik yapısı, özerkleşen federasyonların büyük bir çoğunluğunun başkan ve yönetim kurulu üyelerinin babasının çiftiliğine dönmesi, federasyonların siyasete atılmak için araç olarak kullanılması, yine büyük çoğunluğunun rant kapısı haline getirilmesi, eş-dost, ahbap-çavuşların yurtdışı seyahatleri için harcanan milyonlarca lira, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin olimpik gün koşuları gibi suyuna tirit yarışların dışında spora bulaştırılmaması, 2020 adayı İstanbul’un yerel yönetimi Büyükşehir Belediyesi’nin panayır eğlencesinden öteye gitmeyen Avrasya Maratonu haricinde ortalıkta gözükmemesi gibi konular da kangrenin bir parçası elbette. Ama temel yoksa, bina nasıl çıkılacak? Bu işin temeli de okullardır. Okulların durumuna da yukarıda değindik.
İngilizler’in 4 branşı bize bedel!
Konuyu daha fazla uzatmadan Bakan Kılıç’ın TBMM’de açıkladığı bütçe rakamları ile kapayalım:
“2006 Mali Yılından itibaren üç yıllık bir dönemi kapsayan çok yıllı bütçeleme sistemine geçilmesi nedeniyle hazırlanan taslakta; 2012 için 731.341.000 TL, 2013 yılı için 792.892.000 TL, 2014 yılı için de 852.980.000 TL tahmini bütçe öngörülmektedir. 2012 yılı bütçesinin yüzde 27,9 ‘unu personel giderleri, yüzde 45,4’ünü yatırım giderleri, 6,9’unu mal ve hizmet alımları, yüzde 19,8’ini cari transferler oluşturmaktadır.” İngiltere’nin sadece Londra için 4 branşa 100 milyon Pound (284.500.000 TL) ayırdığını düşünürsek, Türk sporunun bütçesinin yeterli mi, yetersiz mi olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Bu bütçelerin sadece yüzde 45’inin sportif faaliyetlere (Tesis yatırımları ile birlikte) ayrıldığını düşünürsek ne durumda olduğumuz daha iyi anlaşılır.
|