“Bana olan benden, bana olan benden”
Padişahın yanında hizmetli olan bir hanım, Şeyh Hasan-ı Adli Hazretleri’ne gönlünü kaptırır. Fakat Hasan-ı Adli çok celalli bir zattır. Sarığını eğik takar, külhanbeyi gibi dolaşırmış. Kabri Sümbülefendi Camii’nin haziresinde bulunan bu zatın sarığı hâlâ eğik durur. Padişah, hizmetlisinin isteği üzerine konuyu şeyhe açmaya karar verir.
Sohbet esnasında Şeyh’e, “Efendi hazretleri, aşka itibarınız var mıdır?” diye sorar.
Hasan-ı Adli başını kaldırıp “Estağfirullah ama hocasıyız, aşkı biz anlatıyoruz.” diye cevap verir. Bunun üzerine padişah meseleyi açar.
Nikah kıyılır ve o izdivaçtan çok güzel bir kız çocuğu zuhur eder. Yaşı gelince taliplisi çok olur. Hasan-ı Adli’nin yanında hizmet eden Derviş Mehmet de taliptir şeyhinin kızına. Eve gelenin gidenin artması üzerine Hasan-ı Adli Hazretleri damat adayını belirlemek üzere Çırpıcı Çayırı’nda bir yarışma yapacağını ilan eder. En güzel tatlıyı yapanların alıp getirmesini ister.
Haberi duyan delikanlılar annelerinden, teyzelerinden öğrendikleri usullerle yaptıkları tatlıları kaptıkları gibi soluğu çayırda alırlar. Derviş Mehmet de koca bir dana dilini tepsisine koyup sıraya girer. Tatlıları bir bir tadan şeyh efendi, dervişine sıra gelince neden dil getirdiğini sorar. “Efendim, dünyada en tatlı ne olur diye düşündüm. En güzel tatlının bile tadı bir müddet devam eder ve geçer; ama dil gibi tatlısını bilemedim.” diye cevap verir. Şeyh efendi ikinci yarışmada en acı şeyin getirilmesini isteyince Derviş Mehmet yine dili çıkarır ortaya ve yine dünyadaki en acı şeyin dil olduğunu anlatır. İki imtihanı da başarıyla geçer. Zaten imtihanın şekli böyle bir cevheri ortaya çıkarmak için olduğunu da göstermektedir.
Fakat, bir gün Hasan-ı Adli evinde hizmet eden Derviş Mehmet’e “Bir kahve yap da içelim.” der. Derviş cezveyi alıp mangalın üstüne sürer. Cezve közün üzerinde tıkırdamaya başlayınca “Bak su konuşuyor, acaba ne diyor?” diye sorar. “Eyvallah efendim ama bilmiyorum.” der derviş. “Bunun cevabını ver, düğününüzü yapalım.” der Hasan-ı Adli. İki imtihanı da geçtikten sonra şeyhin kızının gönlü de dervişe mail olmuştur.
Derviş aciz kalınca müşkülü çözmek isteyen kızı bir gün, “Babacığım ben size bir kahve yapayım.” der. Cezvenin içindeki sudan ses gelmeye başlayınca “Babacığım su ne diyor?” diye sorar. “Evladım, diyor ki, ben yağmur oldum gökten rahmet olarak indim. Benim feyzimle ağaçlar, nebatat bitti. Bu ağaçlar odun oldu, ateş oldu da etrafımda beni yakıyor. Bana olan benden, bana olan benden, diye söyleniyor.” der Hasan-ı Adli. Derviş Mehmet’e hemen haber gider. Ertesi sabah münasebetsiz bir saatte gelen Derviş Mehmet “Efendim size bir kahve yapayım mı?” der. Su tıkırdamaya başlayınca “Efendim söyliyeyim mi ne dediğini?” der heyecanla. Söylemesi istenince ezberden aktarır hemen “Bana olan benden” diye. Şeyh Hasan-ı Adli bunun üzerine kahkahayı basar “Bu da bendendir, bu da bendendir!” der ve söz verdiği düğünü yapar.
__________________
GÜLÜ SEVEN DIKENINE KATLANIR
|