Evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlar ya en güzel peri masalları.
Adettendir diye bende öyle başlayacağım. Çünkü birazdan anlatacağım gerçekleri dedelerimden ve babamdan adeta masal edasıyla yıllar yılı dinledim.
Bir Eskişehirspor masalıdır bu. Tarih kendini yenilerken nice efsaneleri bitirip (Vefa, Altınordu, Göztepe) yenilerini sinesinden doğururken Eskişehirspor nasıl oluyor da yıllardır sustuğu halde kendini yeniden üretiyor? “Aslında bir başkaldırı, bir Anadolu şahlanışı, bir değişimin işareti, her defasında kendini yeniden üreten bir heyecanın, tarihsel bir heyecanın adı Eskişehirspor” diyor Gazeteci Murat Vural yazısında Eskisehirspor için .
İçinden tren ve nehir geçen güzel bir şehrin kalbinden sadece Eskişehirspor aşkının geçmesini ancak taraftar kültürüne borçlu olabileceğimizi düşünüyorum bende. Eski tüfek insanların sevdalarını asla terketmeyişinin ve çoçuklarına, hatta torunlarına anlatışının sonuçu bu peri masalı devam etmektedir.
1965’ de 3 mahalle takımının birleşmesi sonucu kurulan, namıdiyar “Esesler” kurulduğu yılın ertesi şampiyon olarak birinci lige yükselmiş ve Türk futbol tarihine damga vuran “Kırmızı Şimşekler” o vakit çakmaya başlamıştır.Ligdeki başarılarından dolayı Eskişehirspor’a o yıllarda Avrupa’nın kapıları da açılmıştır. Kırmızı-Siyahlı ekip, Balkan Kupası’nda Dinamo Sofya, Lokomotiv Sofya, Farul Konstanza, Nis ve Dinamo Tiran; Kupa Galipleri Kupası’nda Mikkelin ve Dinamo Moskova; UEFA Kupası’nda ise Sevilla, Fiorentina, Köln ve Levski Sportaks takımlarıyla karsılaştı. Eskişehirspor’un en unutulmaz Avrupa maçı, 1970 yılındaki Sevilla karsılaşmasıydı. İlk maçta rakibine 1-0 yenilen Es Es, rövanşta Fethi Heper’in son on dakikaya sığdırdığı 3 golle gülen taraf oldu.
O günün canlı tanıkları, şimdilerde saçlarına düşmüş aklarla Eskişehir sokaklarına o güzel günlerin bir daha geleceğini umarak hüzünlü ama ‘biz o günleri gördük’ diyerek de gururlu yürüyorlar.Yer sıkıntısı nedeniyle hepsini anlatamayacağım için özür diliyor İsmail Alkılıçgil’in deyimiyle “
An adolu Yıldızı Kırmızı Şimşekler Avrupalara taştılar. Turlar attılar, Galatasaray, Beşiktaş ve Fener’in fiyakalarını bozdular, Türk futbolundaki patronluklarına son verdiler. 3 kez ikinci, 2 kez üçüncü, 2 kez dördüncü oldular. Kral esesin saltanatı tam 17yıl sürdü.Bu süre içersinde, kralını eze eze, hepsini getirdi dize, var mı artık başka söze ?” deyip görkemli maziyi bir kenara bırakmadan önce ekliyorum; müzesinde 1 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası ve 3 Başbakanlık Kupası bulunmaktadır.
Ayrıntılarla ilgilenenler için bir de not iliştiriyoruz Tuna Kiremitçi”nin kaleminden:
“Hayranlık duymak için sayısız neden var ama onları anlatmak için bu yazı çok yetersiz kalır. Kitabı okumak lazım.” ( Anadolu Yıldızı Eskişehirspor- Özgür Topyıldız, İletişim yayınevi)
“İ
stanbul’da Vefa maçına 25, Ankara’daki PTT maçına 40 bin insan koşar. Futbolseverler futbol seyretmek için Eskişehirspor’u tercih ederler artık Türkiye’de.” diyor Milliyet Arşivlerindeki yazısında Ercan Güven.
“ ‘O’nun başlattığı Anadolu Devrimi’ni taçlandıran Trabzonspor’dur.Trabzon’un Birinci Lig’de elde ettiği şampiyonluklar, Türk futbolunun dört büyükler tanımına yönelmesine neden olsa da, Eskişehirspor, hangi ligde top koşturursa koştursun, her zaman gerçek futbol seyircisinin saygıyla andığı çok parlak bir maziye sahiptir.”
Ardan Zentürk Sakarya Gazetesi
Özgür ansiklobedi Vikipediye göre “ 3.lig maçlarını bile 20 bin kişiye oynayan, deplasmana bile 40 bin kişiyi sürükleyerek Guiness rekorlar kitabına girmiş bir efsaneden bahsediliyor bu peri masalında.
Peki ya parlak geçen 17 yılın sonunda? Aynen Şair Haydar Ergülen’in dizelerindeki gibi
ben ondan öğrendim düşe kalka
amatör kümede aşkla gezmeyi
Eskişehir vefa maçlarını görseniz
vefalı olurdunuz Eskişehir’e karşı
nerde vefa Eskişehir düşüyor
ellerim donuyor alkış üşüyor”
ve sadece şairin elleri değil maç günlerini resmi tatil ilan eden koskoca bir şehir donakalıyor. 3.lige kadar düşüyor Eskişehirspor. Kimileri uyandırmak istiyor yazılarıyla bu şehri ama nafile
“ Keşke, o Atatürk Stadı’nın sesi olsaydı da konuşabilseydi. Sizlere, bestekar, sanatçı ve orkestra şefi Amigo Orhan’ı anlatabilseydi. ‘‘
Fethi-Nihat-Ender, filelere gönder’’ diye nasıl bağırıldığını, ‘‘
Es Es Es- Ki Ki Ki- Eski Eski Es’’ sloganının nasıl yaratıldığını da.. Fethi’nin gollerini, Nihat’ın Ender’in kıvraklığını, Burhan’ların, Vahap’ın, Kamuran’ın ustalığını, İsmail, İlhan, Nuri, Necdet, Abdurrahman’in cengaverliğini.Hey gidi Eskişehir Atatürk Stadı, beni duyuyor musun? Anlat onlara, anlatabilirsen. O futbolcular bilsinler, kimlerin formasını giydiklerini” diye sesleniyor Hürriyet gazetesindeki yazısında Devrim Sağıroğlu.
“E
vet şimdiki nesil o Eskişehirspor’u nereden bilecek?
Aaaaahh ah’ O eski Es Es’li günleri anlatabilsek; şimdiki gençler ellerini böğürlerine vurur, “Biz de isteriz” diye ağlaşırlardı.Tribünlerdeki seyircilerde kırmızı ve siyah kartonlar olurdu. Bir bakarsınız; kırmızılar siyaha, siyahlar kırmızıya dönüşür, tribünler bu dalga sanatsal değişimin ahengi içerisinde, göreni mest ederdi. Derken yine zarif hareketlerle bu iki rengin üzerine beyaz renklerle ESKİŞEHİRSPOR yazısı bezenirdi. Hani Seul Olimpiyat’larında yapılan o unutulmaz gösteriler gibi.Seyirciler ellerindeki kartonları ahenkle sallar, tribünlerde öyle estetik bir dalgalanma olurdu ki; futbol taraftarlığı, zor ulaşılan bir sanat olurdu.” diyor Ali Sami Alkış 17 Ocak 1995 Türkiye gazetesindeki yazısında.
“
Bir Eskişehirspor vardı ki. “Simdi de var” diyeceksiniz. Ama öylesi değil. O Eskişehirspor’u sevenler bilir. Yasayanlar anlatır ancak.Kültürlü, kafalı, terbiyeli insanlar takımıydı Eskişehirspor. Liglere renk getiren takımdı. Bir Amigo Orhan’ı vardı ki. Gerçek bir orkestra şefi gibiydi. Çıkardı sahanın ortasına. Bale yaparcasına zarif hareketlerle staddaki binlerce insanı coştururdu. Kucağında bebesiyle maça gelirdi Eskişehirli anneler. Ak saçlı nineler, aksakallı dedeler görülürdü tribünlerde. Ve Amigo Orhan küfür ettirmezdi. Tatlı tatlı takımını coşturmanın sırrına erişmişti çünkü. O Eskişehirspor bir dönemdi Türk futbolunda. Futbolcusuyla, futboluyla, taraftarıyla, amigosuyla, yöneticisiyle, coşkusuyla ve rengiyle” diyor büyük usta Halit Kıvanç (Gol diye diye)
Kapısına kilit vurulma aşamasında bile klübü satın almak isteyen taliplilerinin hevesini kursağında bırakan bir takımdır Eskişehirspor. Şehrin takımıdır ve taraftarındır ama çile dolu yıllar devam eder. Yine benzer haberlerle doludur gazeteler.
“Asaleti ve elbisesinden başka her şeyini yitirmiş bir aristokrattı Eskişehirspor. Meteliğe kursun atıyor. Kasa tamtakır. Lig üç. Hayat çok güç.Can garip, can suskun, can paramparça burada.” Diyor 03.12.1992 tarihli’ yazısında Ercan Güven (Milliyet) Evet doğrudur ama hiçbir zaman taraftarını yitirmemiştir. Başka sevdalara kapalıdır bu şehir insanı.Alt liglere düşse de, senelerce orada kalsa da taraftar sayısı azalmak yerine artan dünyadaki ender takımlardan biridir.“
Eskişehirspor hariç, futbolu hiçbir zaman sevmedim. Zaman zaman heyecanlandığım oldu herkes gibi, TV’de bir iki maç izledim. Çocukluğumda ’siyah-kırmızı / Anadolu yıldızı’ sloganıyla, Es-Es’in maçlarına gittim, onların başarısı için dua ettim, uzun yıllar Eskişehirsporlu olmakla övündüm. Simdi daha da çok övünüyorum”(13.04.2000 Etyen Mahçupyan, Radikal)
Bu süreçte rakip taraftarlardan bile destek almıştır Eskişehirspor. Eksikligini duyanlar ozleyenler olur.
“
Avrupa Birliği Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, geçen hafta Türkiye’yi, tuttuğum futbol takımı Mikkeli (ki daha sonra başkanı oldum) 1971-72 sezonunda Eskişehirspor’a 4-0 yenilince tanıdım” demişti.
Bu sözü duyunca bir zamanlar fırtına gibi esen, şampiyonluğu bir kere F.Bahçe’ye, iki kere de G.Saray’a kaptıran Eskişehirspor’u ne kadar özlediğimi fark ettim”
Emre Aköz Sabah Gazetesi
“
Bursa’dan gelen “Sizsiz Birinci Ligin tadı mı olur, sizi seviyoruz, yeriniz orası değil, biz sizden ilham almıştık” gibi cümlelerini hatırladığımız Bursasporlu bir taraftarın mektubu vardı.” Sakarya Gazetesi
“
Belki başkaları için başka şehirlerdir ama benim için “en deplasman” deplasman şehri Eskişehir’dir. Bir kere, İstanbul’u çıkış noktası alırsak, tam bir orta mesafe durağı. Sabah yola çıksanız, maça yetişemezsiniz. Mecburen aksamdan hareket edersiniz. Son tren ve geç otobüsler bile sizi çoğu zaman gün ağarmadan Eskişehir’in ortasına bırakıverir. Riskli iş. Eskişehir’de, çok özel bir durum yoksa “tam pansiyon” konuk edilirsiniz: Günde üç posta taarruz. Sabahın körü postası, stad postası ve uğurlama postası. Tezahürat her zaman coşkuludur, Eskişehir taraftarı muhabbetlidir. En çok gittiğimiz şehir Eskişehir değil ama en kaydadeğer anılarımızın büyük bölümü Eskişehir’de galiba. ”(Kitap: Futbol ve Kültürü Roman Horak / Wolfgang Reiter / Tanıl Bora 1993)
Peki ya şimdi?
Kimi sözlük yazarlarınca
“Geleceğin Barcelonası” diye tanımlanarak şımartılsa da Lig A da lider konumda bulunan Eses 11 maç kadar yakın artık sevdiğine. 12 yıldır büyüttüğü super lig hasretini büyük bir vuslatla sonladıracak ki taraftar şimdiden sabırsız.Bu hafta liderliği aldığı seyircisiz oynanan Kartalspor maçı ki bu Türkiye’de eşi görülmemiş bir olaydır. seyircisiz oynanmasına ve tv’den canlı yayınlanmasına rağmen deplasmana taraftarlar gitmiş stad dışında tezahuratlariyla destek olmuştur.
Son maclarda açılan pankartta zaten herşeyi özetler cinsten: “ Geliyoruz. Bir “istanbul masalı bitti artık”
“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim”
SivasSpora gonulden basarilar bazi arkadaslar hakli olarak tepki vermis kimse istemez magandaligi Anadoluya Selam (AntIst)
vakit ayirip okudugunuz icin sagolun