Oynadığı takımlar kadar Televoleler’in de değişmez ismiydi... Zamanında, ‘Tipten kaybediyorum’ itirafını dahi yapan Selim Özer, şu sıralar, Üsküdar Anadolu forması giyiyor. Amacı, maddi kazançtan çok yeni nesile örnek olmak.
11.03.2007
Selim Özer... Şu an Türkiye Ligleri’nde forma giyen en yaşlı profesyonel oyuncular arasında. Gerek fiziği gerekse sahadaki hırsıyla hafızalara kazındı... Bir ara magazinde boy gösterdi. 3 büyüklerde forma giyemedi ama Bursaspor’un unutulmaz ‘Paşa’sı oldu. Trabzon macerasının ardından Malatya, Yozgat, Kocaeli, Mersin gibi takımlarda oynadı. Birçok kişi onun futbolu bıraktığını sanıyor. Ancak işin aslı öyle değil. O hala direniyor... 3. Lig takımlarından Üsküdar Anadolu’da top koşturuyor. Aynı zindelikte ve gençliğinden bir şey yitirmemiş görüntüsüyle. İşte karşınızda renkli kişiliği ve ilginç söylemleriyle Selim:
“Edirnespor, Uzunköprü, Bursa, Trabzon, Malatya, Yozgat, Kocaeli, Mersin gibi takımlarda oynadım. Evliya Çelebi gibi dolaştım. Şu an 3. Lig’de oynuyorum. Bu benim suçum mu? Hayır, değil. Futbolun insanları ne noktaya getirdiğini Türkiye’de herkes biliyor. Ben profesyonel bir oyuncuyum beni istemiyorlarsa o yerde kalamam. Hoca ve kulüp memnun olmazsa çeker giderim. Bu profesyonel bir iş, neticede kimseye alınmam. Eskiden insanlar, çocuklarının futbolcu olmasını istemezdi. Ancak futbol endüstrisinin gelişmesiyle aileler buradaki getirinin farkına vardı ve çocuklarını bu yöne itmeye başladı. Ben burada genç kardeşlerimize bazı şeyler aşılamaya çalışıyorum. Onlar benim için birer öğrenci gibi. Onlarla olmak çok hoşuma gidiyor, gençliğimi buluyorum o arkadaşlarda. Hala bana hayretle bakıyorlar ve ‘abi bu enerjiyi nereden buluyorsun’ diyorlar... Onlardan bir tane bile başarılı bir futbolcu çıkarabilirsem ne mutlu bana. 3. Lig’de forma giymemdeki ana etken bu.
‘Milne müthiş bir örnek’
Bijediç, Giray Bulak, Rasim Kara, Ziya Doğan gibi birçok değerli hocayla çalıştım. Ama Gordon Milne’in yeri başkadır. O benim idolüm. Hepsinden bir şeyler aldım ancak Gordon müthiş bir örnek. Bu teknik adamların hepsinin çalışma programlarını not tuttum. Gordon Milne’in unutamadığım bir lafı vardır. Oyunculara hep derdi ki, ‘siz bana disiplinliyim diye sürekli tavır alıyorsunuz. Ama yanlış yapıyorsunuz. Ancak benim hayatım mükemmel gidiyor. Çünkü ben disiplinden hiç taviz vermedim. Eğer siz de başarı istiyorsanız disiplinle arkadaş olmanız gerekir’ Onun dediklerini hep yapmaya çalıştım. Bana 1 sene boyunca bana ‘kayarak top alma’ dedi. Söylediklerini yerine getirdim ve çok şey kazandım.
‘Çok iyi bir hoca olacağım’
Maçlarımıza 300-500 kişi geliyor. Ama bu durumu hiç garipsemiyorum. Büyük kalabalıklar önünde oynadım ama ben oradan geldim zaten. Ben toprak sahaları biçerek geldim. Bulunduğum yerden neden gücenip, çekineyim ki. Geldiğim yere geri döndüm, ne güzel. Bir laf vardır ağaca çıkarken dallarını kırmayacaksın diye. Ben de tırmanırken, ağacın dallarını kırmadım, sonra da dallara basarak rahat rahat aşağı indim. Allah izin verirse teknik direktörlüğüme de en aşağıdan başlayacağım, yavaş yavaş yukarı tırmanacağım. Şu an diplomamı aldım. Teknik direktörlük çok ciddi bir iş. 24-25 kişiden sorumlu olacaksınız. Ama futbolcuyken antrenman bitti diyip, dinlenmeye gidebiliyorsunuz. Antrenörün işi hiçbir zaman bitmez, rakibi izleyecek, analiz edecek her şeyden sorumlu olacak. Yani dükkanın patronu. Ama ben çok iyi bir teknik direktör olacağım. Bunu çok iddialı bir biçimde söylüyorum.
‘Herkes konuşur, kimse bilmez’
Hiçbir zaman çizgimden şaşmadım. İnsanlar Selim Özer hakkında çok şey konuşabilir ama hiçbir zaman beni gerçek anlamda tanıyamazlar. Beni bilmeleri için Selim Özer’in içine girmeleri gerekir. Saha içinde çok agresif bir oyuncu olabilirim. Gençliğimizde yaptığımız birçok hata var ama gençleri bu hatalardan uzak tutmaya çalışıyoruz. Onlara hep futbol sevgisini, hocaya saygıyı, arkadaşlığı aşılamaya çalışıyorum. 26-27 yaşıma kadar hiçbir şey kazanamadım. Ama kopmayı pek düşünmedim. Çünkü bende futbol sevgisi çok büyük. Babam beni 11 yaşımda Fenerbahçe futbol okuluna götürdü. 6 yıl boyunca 1 kez bile formasını giymedim. Bostancı Sanayi sitesinde arabanın altına yatardım, idmanı gider-gelir tekrar arabanın altına girerdim. Ben böyle büyüdüm. Fakir bir ailenin çocuğuyum. Kendi kendime Allah’ım acaba Ünal hoca, (şimdi rahmetli oldu) ne zaman ‘formanı giy sahaya çık’ diyecek diye beklerdim. Ancak ne oldu sonradan? ‘Selim gel’ dedi. ‘Seni Tekirdağ’da bir amatör takıma gönderiyorum’ dedi. Orada başarılı oldum ve ardından yükselişim başladı. Allah önümü açtı ve bir şekilde bir yerlere geldim. 6 sene forma yüzü görmedim ama hala Allah razı olsun dedim.
‘Aurelio olayı fiyaskodur’
İnsanlar bana hala ilgi gösteriyor. Maçlarda ‘aaa bu Bursalı Selim değil mi?’ diye soruyorlar. Ailemle gittiğim her yerde insanların bana davetkar tavırda bulunması büyük mutluluk veriyor. İmajım, top sakalım onlara beni hatırlatıyor. Yıllardır aynı görüntüde bulunmamın sebebi benim bir arayış içinde olmamamdan kaynaklanıyor. Arayış içinde olan insanlar fiziki değişiklik yaparlar. Ben buyum. Ama belki teknik direktör olduğumda saçlarımı biraz kısaltacağım. Şu an 39 yaşındayım. Ama fizik olarak 5 sene daha oynayabilecek kapasitedeyim. Şu an bir Süper Lig ekibinde çok rahat forma giyebilirim. Aslında Türkiye’de futbol oynamak en kolay şey, insanlarla uğraşmak çok zor.
Milli takımdaki jenerasyon bittiği zaman çok zorlanacağız diye düşünmüştüm. Dediğim çıktı. Aurelio A Milli Takım’da oynuyor. Bu bizim ayıbımızdır. Kimse yanlış anlamasın bana göre Aurelio çok iyi bir futbolcu ancak 70 milyon nüfusa sahip bir ülkede Ay-Yıldızlı formayı giyecek bir ön libero bulamıyorsak, bu büyük bir fiyaskodur. Ne kadar üzücü bir olay bu. Böyle bir savaş veremiyoruz. Çünkü böyle bir futbolcu topluluğu yok.
‘Yerimde saymak zorunda kaldım’
Geçmişe dönük bir kırgınlığım var. Çoğu insana bozuğum. Telefonda abicim, dayıcığım diyemedim. Belki de ondan bazı yerlere gelemedim. Ama benim vitrinim sahadır. Nasıl bir ceketi koyarsınız vitrine ben de sahadaki görüntümle değerimi bulurum. İşim orada biter. Dış güçlerle işim yok. Futbolcuyum, menacer değilim, kimsenin yalakalığını da yapamam. Mutlu muyum? Allah’ıma çok şükür çok mutluyum. Çok güzel bir aile yaşantım var. 1995-1996 sezonunda Fenerbahçe’ye 3 milyon dolarlık bonservis bedeli yüzümden gidemedim. Kaldı ki, ben Fenerbahçe’nin Uche ve Högh’den oluşan kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi savunma düzeninin içine gidecektim. Türkiye’de geriden topu benim kadar oyuna iyi sokan oyuncu yoktu. Ama hep yerimde saymak zorunda kaldım. Ali Şen bana hep ‘çıkış yapıp, bonservisinin pahalılığı yüzünden alamadığım tek oyuncu sensin. Seni bir türlü yukarılarda göremedim’ derdi.Futbolculara büyük takımlarda sabredilmiyor. Ben Trabzon’da 1.5 yıl forma giydim, gerçekten çok zordu. Büyük takımlardaki yabancı savunmacılar tabiki iyi oynar. İyi bir bir orta sahanın gerisinde ben de oynarım. Galatasaray’da Popescu sağ ayağını bağlayıp, oynadı. Niye? Çünkü ön taraf çok iyiydi.
‘Amokachi beni çok zorlardı’
Süper Lig’de oynadığım dönemde Amokachi beni çok zorlardı. Ha keza Hakan Şükür de öyle. Ama ben zeki bir savunmacıydım. Rakip forvetin 10 dakikada nasıl bir stile sahip olduğunu çözerdim. Ben hep Ertuğrul Sağlam gibi bir santrfora karşı oynamak isterdim. Ona karşı oynarken zorlanmazdım. Hava hakimiyeti iyiydi ama durduğu yerden vururdu, koşmazdı. Benim en sevdiğim şeydi. Yani bir stoper ne ister? rakip beni bozmasın, beni savurmasın yeter ki, statik oynasın. Ancak hiçbir zaman hiç kimseyi futbolcu olmak için kendime örnek almadım. Aslında ben askerden geldikten sonra futbolu bıraktım. Amacım Fransa’ya amcamların yanına gidip, hayatıma ona göre yön vermekti. Bir idolüm yoktu. İsimler üzerinde çok durmazdım.
‘Şimdi bile yumruk şov yaparım’
Televole dönemi televizyonlarda yer aldım. O bir furyaydı. Ama bunda herhangi bir yanlışlık görmüyorum. Keşke yapmasaydım da demiyorum. Bak ne güzel hâlâ hatırlıyorsunuz. Bazıları bana hala diyor ki ‘sen Raga Oktay’la çıkmıştın, hatırlıyorum’ bu benim çok hoşuma gidiyor. Kötü bir şey yüz kızartıcı bir hareket yaptığımı sanmıyorum. Sıcak bir insanım, kimseden kaçmam. 10-15 sene önce hiçbir şeyim yoktu. Hanımın elinde bir bavul benim elimde bir bavul ve bu günlere geldim. Mütevaziliğimi yaşıyorum ve öyle devam ediyorum. Bursaspor’un benim için yeri çok başka. Karlsruhe maçını hayatımın sonuna kadar unutamam. Edirne’den Bursa’ya gelişimi unutamam. Bana Bursa tribünleri ‘paşa’ diye seslenirdi. Bazıları ‘seyirciyle muhatap olmaya ne gerek var. Dön git, ağır yap’ diye düşünüyorlar. Hadi canım kime ağır yapıyorsun? Sen kimsin, nerden geldin. Dön arkana bir bak. O seyirciyle sen buradasın. Şimdi olsa yine yumruk şov yaparım. Doğalım ben. Ben buyum. 18’imde de buydum, 39’umda da buyum.
‘Hep bana hep bana yok’
Bursaspor seyircisi beni çok seviyordu ama deplasmana gittiğimizde de en çok tepkiyi gören oyuncu bendim. Beşiktaş’la oynuyoruz, İnönü’ye çıktık. Bütün stat ‘hop hop Selim, top Selim’ diye bağırıyor. Bağırsınlar. Ben de orkestra şefi gibi onları ellerimle yönetmeye çalıştım. Öyle davrandıkça onlar daha çok bağırdı. Amaçları beni kızdırmaktı. Fakat beceremediler, ben daha çok stres attım. Bu, işin rengi ve beni daha çok motive ediyor. Ters tepmesi belki beni maçın yıldızı yapıyor. İstikrarlı bir oyuncuydum. Benim hala alkolüm yok sigaram yok, gece hayatım var ama gerektiği kadar. Çok ender zamanlarda alkol kullanırım. Futboldan kazandığım için Allah’a şükürler olsun derim. Trilyonlarım yok. Yükümlü olduğum 5 ailem var. Annem, babam, eşimin ailesi, akrabalarım ve çevrenizde yardıma muhtaç insanlar oluyor. Hep bana hep bana yok. Ölümlü dünyadayız. Bankada paralar yatsın ama çevrendeki insanlar aç. Böyle bir durumu kabul etmiyorum. Jeep’e binmem de Şahin’e binerim. Çok mu önemli. En fazla ‘Selim, Şahin’e biniyor’ derler. Sezon sonu kesin bırakmaya kararlıyım. Ama hayat nelere kadir bilemezsin. Belki çok iyi kafama yatan cazip bir teklif gelirse devam edebilirim. Çocuklar bana ‘abi ben senin resimlerini biriktirip, sokakta onlarla kart oynuyordum’ diyor. Benim için de öyleydi. Hakan Şükür’le milli takımda oynamak benim için gurur vericiydi. Hayallerimi bile süslemezdi. Ama ne oldu, Şifo Mehmet ile Oğuz abi ile milli forma altında ter döktüm. En iyi jenerasyonla birlikte oynadım. O günleri unutamam.
‘O maçı unutamam’
Trabzonspor formasıyla Bursa’ya maça gittik. Ben o kadar alışmışım ki, maç öncesi yanlışlıkla Bursaspor’un soyunma odasına girdim. Herkes, bana “Abi sen nereye geldin, senin burada ne işin var?” diye şaşkın bakışlar arasında sorular sordu. Bir an duraksadım ve yanlış yerde olduğumu anladım. Şaşırmış gibi yapıp, “Arkadaşlar size başarı dilemeye geldim” dedim. Maç çok çekişmeli geçti. 90’da Ünal ağbi frikikten attı, biz kazandık. Ancak soyunma odasına gittiğimizde ben hüngür hüngür ağladım. Çok değişik bir duyguydu. Futbol hayatımda böyle az maç yaşadım.
Röportaj: Kaan BORA
Fotoğraf: Murat AKBAŞ
http://fanatik.ekolay.net/fanatik/ye...spx?hId=435190