|
21.04.2007, 12:38
|
#1
|
Usta Yiğido
Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 2.799
Thanks: 0
64 Mesajına 176 Kez Teşekkür Edildi.
|
Yeni Nesil Tribünler
Eminim ki, Thomas Alva Edison 1879 yılında ampulü icat ettiği zaman, buluşunun göz kamaştırıcı etkilerinin arasında “tribünlerin yarattığı arbede kültüründe bir azalmaya vesile olacak ve bu sayede pek çok gencin hayatlarına daha sağlıklı bir şekilde devam edebilmelerine olanak sağlayacaktır,” şeklinde bir madde aklına gelmemişti. Ama bugün, uzun yıllar tribün kültürünün bir parçası haline getirilmiş olan tribün grupları arası çatışmaların önüne biraz olsun geçildiyse, bunda futbol statlarının ışıklandırılmasının ve dolayısıyla, gece maçlarının oynanmaya başlanmasının da rolü azımsanmayacak denli büyüktür.
90lı yılların ortalarına kadar pek çok şehirde (İstanbul içinde ise çeşitli semtlerde) ev sahibi takımın tribüncü gençleri “sabahlamaları” ile meşhurdular. Geceden bir araya geliyor, tercihen stada yakın bir parkta toplanıp, alkolle karışık muhabbetleri esnasında deplasman yapacak olan tribünlerin otobüslerini bekliyorlardı. Deplasman için gelecek gruplar otobüslerle topluca hareket ettiğinden şehre hem kalabalık hem de organize giriş yapıyorlardı. Haliyle, meydana gelebilecek olası bir “mevzu” durumunda, şehrin müdafaası için gereken direniş de ev sahibi takımın taraftarlarına kalıyordu. Gece maçlarının oynanmadığı bu dönemlerde, gecenin bir yarısı veya sabaha karşı gelen deplasmancıların polis tarafından kontrolü de saat itibari ile mümkün olmuyor ve meydanlardan ara sokaklara kadar pusular atılıyor, kovalamacalar sürüyor, emanetler çekiliyor, karşı tarafa yara verdirmek için azami gayret sarf ediliyordu. Ancak günümüzde statların bir bir ışıklandırılması ile, maç saatleri akşama çekildi. Gelecek olan deplasman seyircilerinin otobüsleri, gündüz gözüyle polis kordonu eşliğinde stada kadar getiriliyor ve gene polis nezaretinde içeri alınıyorlar. İstanbul takımlarının arasında yıllarca süren ve ölümlere varan kavgalar ise, gece maçlarının başlamasından ziyade karşılıklı imzalanan barış ile son buldu. Tabi bütün bunlara rağmen, arada birkaç çatışma olmuyor değil; ama eski günlerdeki o büyük muharebeler artık tribün kültürünün içerisinden usulca çekiliyor.
Halen aktif olarak tribünlere devam eden otuz ve üzeri yaşlardakiler, o günlerin hikayelerini yeni nesillere belki biraz da abartarak, heyecanla ve “bir daha öylesi olmaz,” özendirmesiyle anlatıyorlar. Genç kuşak ise bunlara özeniyor elbette, ancak hem halihazırda var olan müthiş cezalar nedeniyle hem de emniyet güçlerinin sıkı denetimi sayesinde icraattan uzak kalıyorlar. Kulak verdiğim eski bir tribüncü o günlere ait söylediği şu sözlerle olayı biraz özetliyor aslında: “Eskiden, polis kavga görse bile karışmazdı. Hiç müdahale etmez, milletin dağılmasını bekler, sonra girer yaralıları toplardı. Şimdi küfür ediyorsun altı ay cezası var, biz ne yapalım?”
Artık işler değişiyor. Tribün grupları artık -delikanlılıktan asla vazgeçmeden- kavgayla gürültüyle geçen yılları terk edip, isimlerini yüceltmek için, işin şov kısmına yöneliyorlar. Artık övünç kaynakları birbirleriyle olan kavgaları değil, birbirlerine pankartlarla veya tezahüratlarla, arada kantarın topuzunu kaçırarak bile olsa sataşmaları, bu şekilde karşı tarafı alaya almaları oluyor. Argo kullanımının ve göndermelerinin ağırlıkta olduğu bu kapışmalar, kas gücünden ziyade zekayla kazanılıp kaybediliyor. Bununla birlikte statlarda sergilenen tezahüratların güzelliği, tribün organizasyonları, tribün koreografileri, atkı şovları bir bir videoya kaydedilip internetten (örneğin: www.youtube.com’dan) yayınlanıyor. Bu videolar sayesinde, kimin tribününün daha “büyük” olduğu kan akmadan ispat edilmeye çalışılıyor.
Tribün kültüründe yavaş yavaş bir değişim yaşanıyor. Geçiş döneminde her tribün için önem arz eden “abi”ler yönlendirmelerini doğru yapmalı. Burada kalkıp “eski kavga yılları kötüydü, bu iyi” diye bir tespit ve kıyaslama yapmaya niyetim yok. O zamanın şartlarında tribün grupları hem kendi hem de takımlarının varlıkları ve isimlerini yüceltmek adına kendilerince yapmaları gerekeni yaptılar. O kavgalarda bulunanlar hissettikleri heyecanla tribün kültürüne daha sıkı sarıldılar ve yıllarını bu uğurda feda ettiler. Şimdi ise, zaman tribünleri yeni mecralara doğru sürüklüyor. Bu değişimi doğru yerinden yakalayıp, faaliyetlerini buna uyduran gruplar öne çıkacak. Şiddet ile var olan ve insanların gözünde korku kaynaklı bir saygı uyandıran gruplar giderek kan kaybetmeye mahkûmlar.
Şehir takımlarında bütün kenti heyecanlandıracak ve kent insanını stadyuma çekecek organizasyonlar, maça toplu yürüyüşler, bayrak kampanyaları yapılmalı. Bunu yapabilenler şehirde yaşayan herkesin, özellikle genç nesillerin ilgisinin takıma yönelmesini sağlayabilecek. Kavga unsurunun zihinlerden silinmesiyle, aileler şehirlerinin maçlarına gitmekten imtina etmeyecekler. Bunun öncülüğünü yapmak, bu değişimin farkına varıp tribüncüleri bu yönde organize etmek de, gene o, eskiden şehir savunmasında en önlerde çarpışmış olan şimdinin abilerine düşüyor. Başta onlar geçmiş anılarından sıyrılıp hareketlenmezler, gruplarının varlığını, tribün camiasındaki yerlerini kavgadaki yiğitlikleriyle sağlayabilecekleri fikrinden çıkamazlarsa, kaybeden hem kendileri hem de takımları olacaktır.
Mert Oktay
__________________
YILDIZLARIMIZI SATTIRMAYALIM!
|
|
|
Yukarıdaki Mesaj için 13 Kullanıcı CÜSSKB-Aynur'a Teşekkür Ediyor...
|
34 ama 58, adres58, BASER58, burak_baykal, deli_yigido, kanquel, nuri_58, SavLo, since610, XXCakir58, yusuf_yusuf, ZALIM_58, şafak58_35 |
| |